Uzun Bir Hece Var Sana Söylemek İstediğim

 

 

           En uzun heceyi düşünüyorum günlerdir. Sonunda buldum. O kadar düşünmeyi gerek yokmuş aslında. AŞK demek yeterliymiş. Şimdi ne kadar uzaksın bana? Şimdi ne kadar ötekisin ve şimdi ellerimde bir martı kan ağlıyor. Ben martıların ve güvercinlerin şehrindeyim sense bana 2000 kilometre uzakta bir yerdesin. Nerede olduğunu, kiminle olduğunu, ne yaşadığını bilmiyorum ama bildiğim tek şey aylardır seni; senden kalan bir şeyleri arıyorum. Bu mektup sana ulaşır mı onu da bilmiyorum? Belki eline alır ve yırtarsın. Belki bakar ve okumazsın. Belki bir postacı seni bulamaz ve mektubu geri postalar. İnsanın umudu olması güzel aslında. Belkiyle başlayan hiçbir sözcüğü sevmiyorum.

         Ne isterdim biliyor musun? Bu mektubun en başına “Aşkım seni çok özledim ve seni her geçen gün daha çok seviyorum.” yazmayı  çok isterdim. Oysa aşkım değilsin. Sen yitik bir kentsin benim gönlümde. Ben ise senin gönlünde vatanına ihanet eden bir casustan başka bir şey değilim. Onca zamandan sonra neden böylesi bir mektup o narin ellerinde ve göz bebeklerini sonuna kadar açmış, kendine has gülümsemenle bu satırlara devam etmektesin – ki ben bu gülümsemen için ölürdüm – bense başka bir kentin soluk yüzünde sabahın olmasını beklemekteyim.

         Sana şunu söylemeliyim ki; aşık olduğun adam: artık yok. Benim de aşık olduğum kadın artık yok. Onun için rahat olabilirsin. Bana bak kafandan şu an bir sürü isim geçiyor bunu hissediyorum. Sakın bunu yapma. Sakın. Ben hiç kimseyim ve sen benim için çok şeysin öyle kal. Orada kal. Öylece kal.

         Senden uzak bir şehir kabul et beni. Senden uzak bir nehir. Senden uzak bir göl ve senden uzak bu dünyada bir yerlerde gömülü bir ceset olarak gör beni ondan fazlası değil. Ben seni bulmak için çok şey verdim ama seni kaybetmek için o kadar çok çaba harcamadım. Dönüp baktığımızda ise bir suçlu aramak gerekse o benim, bütün günahları tek başıma, bir başıma, sadece içinde sen olduğun için ve içinde sana olan büyük sevgim olduğu için yaşadım, sana yaşattım. Ben de gitmesini bilirdim; namusluca olmadı gidişim.

         Ne mi yazmalıyım? Bunu bende bilmiyorum. Böyle başlamamalıydı sözcükler. Arkası arkasına devrilmeliydi tümceler. En sonunda kurşunlanmış bir beden çıkmalıydı ve sen o bedene sarıldığında ben olmalıydım. Olmadı. Olamadı. Artık ben ben değilim. Sen benim sevdiğim kadın değil.

         Bunları sana kendimi affettirmek için yazmadığımı ve senden bir af dilemek için yazmadığımı bilmeni isterim. Senden af dilemiyorum. Tarih zamanıyla sorgulanmalı ve bütün diktatörler bir gün asılmalı; ben de zamanında asıldım. İnfaz edildim. Pişman değilim. Çok sevdim seni. Bu kadar çok sevmeseydim bu kadar acı çektirmezdim sana; Oscar Wilde derki “Her İnsan Sevdiğini Öldürür.”. Sen ve ben ikimizde birer ölüyüz ya da sen yaşıyorsan bir ses ver.

         Sana burada anlatamayacaklarımdan çok şey yaşadım. Artık neredeyim ben bile bilmiyorum. Bu mektuptan sonra hayatım eskisi olamaz artık. Ben senle öğrendim yanılgıyı. Ben senle öğrendim aldatılmayı ve senden sonra çok kişiyi aldattım en başta kendimi. Ben senden gittiğim gün bir kara bulut çökmüştü üzerime, titrek bir mum yanıyordu masamda, deniz kenarındaydım ve içiyordum. Bir müzik vardı uzaklarda çalınan, bir şiir vardı yazarı belli olmayan ve bir aşk vardı sahibini senin de benim de bilmediğimiz. Şimdi sana şunu sormak isterim ki sevgili: beni hangi yanılgın için terk ettin. Ben senin hangi kabusundum ve sen bana bunları yaşattın. Ben senden en uzak olandım. Sen beni hangi ruhsuz için bıraktın.

         Ben en büyük yanlıştım. Ben senin en büyük günahın değildim. Ben senin en büyük pişmanlığın olmadım. Ben senin arkandan küfürlerle anacağın biri asla değildim. Ben seni derin sulara gömdüm. Sen beni bir ovanın çorak topraklarına. Ben senin hangin yanılgındım? Bir keman konçertosu çalıyor ve sen geçiyorsun aklımdan. Bir keman acı içinde düşüyor ellerimden ve sen, hiç durmadan geçiyorsun aklımdan. Artık bırak beni. Artık sevme. Karşına çıkayım ve öldür beni. Ben sensiz yaşayamadım. Yedi asır geçti. Yedi yüzyıl oldu. Suskun nehirler sulandı, dağlar yeşillendi ama benim içimdeki kurak topraklarda tek bir filiz yeşermedi.

         Sen bir şarkıydın belki dilime doladığım.sen bir şiirdin son dizesini asla getiremediğim. Sen bir yönetmendin film isminin hatırlamadığım. Sen bir sevgiliydin zamanı olmadığı için beni bırakıp gittiğin. Kim kimi terk etti dersek. Kimi kimi yaraladı dersek; en son acıttın benim içimi. Ben kimse için göz yaşlarımı bu kadar akıtmadım. Ben hiç kimse için bu kadar küçülmedim. Ben hiç bu kadar aldatılmadım. Uğurlanırken, terk edilmeyi yaşamadım. Ben sadece sevdim. Ben kimse için ölmeyi düşünmedim. İşte bu kadar çok sevdim seni: işte bu kadar ölesiye, işte bu kadar. Yok olurcasına sevdim seni. İçim kanarcasına. İçim parçalanırcasına. Ben içinde sen olduğun için bütün yaptıklarıma geri dönüp sahip çıktım. Keşke şimdi karşıma çıksaydın ve benle hiç karşılaşmamış olsaydın. Keşke bir göz yanılgısı olsaydım. Ben ve sen iki ayrı dünyanın iki ayrı kutbunda yaşıyor olsaydık. Yine de bulurdum seni.

         Ben senden kalktım. Saat on ikide hareket etti otobüs. Ben senden kalktım güzel kızım. Ben senden çok uzaklara taşındım. Adını mutluluk oyunu dediğim bir oyun oynamaktayım. Bundan sonra ne yaşarım ne yaparım bilmiyorum ama gözlerimi silmekle başlamalıyım her şeye. En başından hayatın. İlk günkü gibi. İlk göz yaşı gibi. İlk ağlamak gibi. “Sen ciddi misin?” der gibi. “Sen git ben gelirim” der gibi. “Akşam gelirken yoğurt, ekmek al” der gibi.

         Bundan sonra ne olacak bilmiyorum? Benden daha çok nefret için yazmadım bu mektubu hatta bu mektubu yazmamalıydım. Aylardır bunu düşünüyorum büyük üstadın dediği gibi “Yazmasam deli olacaktım”. Şimdi yırt bu mektubu. Ben hala seni sevmeye devam ediyorum. Hala kalbim bir yerlerde çarpıyor. Hala yaşıyorum oysa ben senden sonra ölmeyi çok isterdim bunca acıyı yaşamamak için. Kimse beni senin kadar sevmedi. Şimdi uzun bir heceyim dillerden düşmeyen.

 

                                                                           Benim Adım Yok Der Gibi!

  
  Alper Akdeniz