Gecenin Gözyaşları

 

 

ıÜü
Tam karşıda koca bir ağaç var. Ne ağacı olduğunu bilmiyorum, merak da etmiyorum doğrusu. Muhtemelen dedemden bile yaşlı ama heyecanını yitirmemiş bir çocuk gibi bıkmadan yapraklarını değiştirip duruyor yıllardır. Ne zaman kesilip, kapladığı alana beş katlı bir apartman dikilecek sorumun cevabını ise çok merak ediyorum gerçekten. Ağacın, ağaçlığının beni ilgilendiren kısmı bu sadece. Çünkü oturduğum yerden baktığımda boktan bir insan suratı görmeye tercih ederim ne ağacı olduğunu bilmediğim bir ağacı görmeyi.

Halının üzerinde bağdaş kurup oturarak plastik arabalarıyla oynayan tatlı çocuk benim oğlum. Adı Viktor. Oldukça fazla oyuncağı var. Aslında oyuncak dememeli bunlara çünkü hepsi araç. Polis arabası, yarış arabası, ambulans, kamyon vb. Araçlarının hepsi pilli ve ışıklı. Onları birbiriyle çarpıştırıyor hızla ve paramparça ediyor. Çok seviniyor oyuncaklarını kırdığında. Ben de pek üzülüyor değilim doğrusu. Plastik arabalar ucuz.

Karşısına iç çamaşırlarıyla uzanmış onu seyreden yaşlı adam da babam. Benden daha esmer teni. Birçok insandan daha esmer üstelik. Sebebini bilmiyorum ama zenci olmadığını biliyorum. Bu bilgi yeterli benim için. Torununu çok sever, çiçekleri de ve evde hep iç çamaşırlarıyla dolaşır. Çiçekleri ben de severim, henüz torunum yok. Ama iç çamaşırlarımla dolaşmam evde.

Televizyonun yanındaki tekli koltukta dedemin kucağında oturuyorum. Kızılderili oyuncaklarım yerde duruyor ama canım oynamak istemiyor. Bir tanesinin mızrağı kırıldı, yapıştırdım ama olmadı. Kovboy ona vurduğu zaman kırılıyor hemen yine.

Oturduğumuz koltuğun hemen yanı başındaki sehpanın üzerinde sigaram ve dedemin kollarından kurtulabildiğim anlarda yudumladığım biram var. Babamın kayınpederi oluyor dedem. Çok sert, ciddi bir adam. Çatık kaşları, kalın bıyıkları var. Sigara ve içki kullanmaz. Kullananlardan nefret eder. İyi ki görmüyor benim içtiğimi. Görse ne yapardı bilmiyorum, çünkü onu hiç görmedim, tanımıyorum.

Dedemin güçlü kollarının arasından sıyrılıp mutfağa doğru gidiyorum. Viktor onunla oyun oynadığımı sanıp peşimden koşuyor kahkaha atarak. Aynı boylardayız oğlumla. Annemle babaannem mutfaktalar. Annem akşam yemeği hazırlıklarını yapıyor, babaannem de yardım ediyor ona. Viktor paçalarıma yapışmış, beni yakaladığını sanıyor, ter içinde kalmış, yüzü kıpkırmızı. Buzdolabının kapağını açıp bir kutu bira daha kapmaya çalışıyorum ben. Viktor'u paçalarımdan itip kutuyu kapıyorum ama anneme yakalanıyorum. Kucağına alıp öpüyor etli yanaklarımı ve yüzünü buruşturuyor hemen sonra "Yine ıslatmışsın altını" deyip yatak odasına götürüyor beni. Yatağın üzerine yatırıp bezimi değiştiriyor.

Altım kuru, odaya dönüyorum tekrar. Bira kutusunu sehpanın üzerine koyup dedemin kucağına yerleşiyorum. Viktor yere oturup oyununa dalıyor yine. Bir ara babam elini usulca götürüp yanağını okşuyor oğlumun, Viktor irkiliyor, korkuyla bana bakıyor:

- Ne oldu oğlum?
- Hiç.

Babamla gülümsüyoruz birbirimize.

"Harçlığın var mı bakalım?" diye fısıldıyor dedem kulağıma. Ona hiç param olmadığını, çok kötü durumda olduğumu ve bana yardım edecek kimsem olmadığını söylüyorum. Gülümsüyor dedem. Bir eliyle saçlarımı okşarken diğerini cebine sokuyor ve çıkarttığı bozuklukları avucuma sıkıştırıyor. Çok seviniyorum, hemen kucağından kalkıp Viktor'un kumbarasına atıyorum paraları ve babamın karşısına dikiliyorum ardından:

- Baba! Hatırlıyor musun okulda arkadaşlarımın yanında utanmayayım diye bana verdiğin son kuruşlarını? Yaşlanınca sana ben bakacaktım. Neden söylemedin yaşlanmadan ölüp beni kandıracağını?

Babam gülümsüyor, yattığı yerden elini uzatıyor yanağıma doğru, saatini görüyorum, yüzüğünü görüyorum. Ona yardımcı olmak istiyorum; kokusunu duymak, sıcaklığını hissetmek istiyorum. Yüzümü ona doğru yaklaştırmaya çalışıyorum ama yapamıyorum. Tam bu sırada kapı çalınıyor.

Saat yedi. Gelen dayım olmalı. Diğer odada bir hareket başlıyor, teyzem makyaj malzemelerini ve okuduğu aşk romanını saklıyor olmalı, annem de üstünü başını düzeltiyor ve açıyorlar kapıyı. Dayımın sesini duyan evin kedisi de fırlıyor yattığı sobanın yanından koridora doğru. Anneannem kalkıyor uyukladığı koltuktan ve kucaklıyor dayımı yarı uykulu bir halde ama mutlu. İş kıyafetini çıkartıp temiz iç çamaşırları giydiriyor. Ben babamın yanına uzanırken, dayım da dedemin kucağına oturuyor.

Duvarlara bakıyorum, resimlere bakıyorum, saate bakıyorum. Atsız'ın ota-boka şiiri geliyor aklıma, Pelin bir sahil kenarında şarkı söylüyor. Kedi kıvrılıyor yine sobanın kenarına. Annem masayı hazırlıyor, bir sürü tabak koyuyor. Beyaz, porselen tabaklar. Dışarısı da beyaz, karlar içinde.

Fotoğraf makinasını alıyorum elime

Yengem dayımın yanına oturuyor, yüzü gülüyor her zamanki gibi. Babamla annem de tamam.

- Biraz yaklaşın lütfen!

Topraklar kımıldıyor, herkes koşturuyor kareye girmek için

Kapı açık
Gelen gelene
Bir curcuna, bir kıyamet.

Çekiyorum resmi.

Saat 02.50
Evdeyim,
Kalabalığım yine...





  
  Merih Günay