Okunaklı Öykü

 

I

Düğümü çözülemez zaman yığını içinde
peronunda oturmuşum da günlerden bir gün
geçen trenlerin seyrindeyim ki onlar dizelerdir,
zamanlardır yerinde durmayıp sarsılan;
kapağı açık bir piyanonun tokmakları gibi
koşa koşa başlangıcı ve bitimi tokmaklayan.
Yürüyüp giderler, gözleri kapalı,
sonbahar güllerinin zaferine doğru
hızlanmanın getirdiği güvensizlikle
göz uçlarıyla ortalığı süzen yolcular,
onlar ki ayrı odalarda uyuyan
gecenin konukları,
izlerine işlenemez, bilinmez neden söverler
kıskandıkları zaman duydukları hırsla,
zamanın geçmesinden korkar gibi,
sıkılarak, oldukları gibi görünme
günlerinin sayılı olduğunu bilmekten,
sıkılarak insanlıklarından, onun dayanılmaz hizmetçiliğinden
 
II
Geçiyor trenler ve onlarla birlikte yıllar da...
fakat hayat asla. Hayat, neşeli
bir kötülük, dostça ölüme götüren
haz verici bir hastalık.
Bunu biliyoruz, durdurulamaz olduğunu da,
işte bu yüzden zevk almalı, hissetmeliyiz onu,
yerimizi vermeli, yol açmalıyız ki gidecekler gitsin
onların umut taşan yüz ifadeleri
o cahilleri minibüse binmek için iten,
Lizbon'a giden, bizim yıllar önce öğrendiğimiz gibi
aslında o hiçbir yere gitmek olmayan.
 

Girip çıkıyor trenler perona,

birinin peşi sıra, birbirlerinin yerini alarak
ardı arkası kesilmeksizin, Julia'nın Temmuz ayında yaptığı gibi,
akşamın mutlu sonla bitmesini sağlayarak
bunalmış hayata gülmekten
hâlâ bilinmez gizemlerle dopdolu,
Türk tutkularıyla, kaçak öpücüklerle.
ortalarda yokken Lizbon'un kışı .
 



İspanyolca'dan çev.: Serdar Çelik - Adnan Özer


                                          

 

 

  Ricardo Bellveser