Şıngır mıngır dönüyor kahve
değirmenleri. Cadde boyunca kahve
kokusu...
-Şu kahveyi yapsana artık
Eliiif!
Hayır, kahve yapmak istemiyorum.
Kahve pişerken içime yayılan o koku,
neden kahve içemediğimi anımsatıyor bana. Yapmayacağım. Çantamı kaptığım gibi,
kendimi sokaklara vuruyorum.
Cadde boyunca, istemesem de
kokluyorum. Bu koku, burun deliklerimden geçip tüm bedenimi ele geçiriyor.
Bölük pörçük sahneler yağıyor belleğime:
-Kız kısmı kahve içmez, kararır!
Kahve senin neyine!
Anneme göstermeden, boşalan
fincanların telvesini yalıyorum. Yüzümde patlayan bir tokat...
-Kızlar kahve içmez, demedim mi?
Bir de telveyi yalıyorsun. Sonra kararıp kalacaksın da hasıra sarıp geri
yollayacaklar seni.
Ağzımın kenarındaki suçlu kahve
bulaşığını, gözlerimden sızan damlalarla siliyorum.
Düşlerim karabasan... Kahveye
bulanmış küreğimsi eller sıkıyor boğazımı. Tüm bedenimi kahveyle karartıyor.
Çığlık çığlığa uyanıyorum.
-Ne oldu bu çocuğa? Hocaya götürüp bir okutsak mı?
İki örgülü saçlarımda uzun bir
örtü... Uzun, beyaz sakallarını sıvazlayarak kahvesini höpürdeten bir hocanın
önünde diz çökmüşüm. Annemle babam ellerini önlerinde kavuşturmuş, ayakta
bekliyorlar.
-Cinler uğramış bu sabinin
bedenine... Okuyup cinleri savuşturmam gerek.
Siz çıkın.
Kocaman bir odada,
hocanın önünde yaprak gibi titriyorum. Onun gözlerine bakamıyorum. Gözlerinde
korkutan pırıltılar... Odayı tarıyorum.
Hocanın oturduğu tahta divanın
renkli örtüsünden bakışlarımı uzaklaştırıyorum. Yerde annemin nakışlı
kilimlerine benzer bir kilim. Kilimin üstüne duvar boyunca dizilmiş
minderler... Küçük pencerede basma bir perde... Ninemin giysisine benziyor.
-Soyun kızım.
Hocanın yüzüne şaşkınlıkla
bakıyorum. Kımıldamadığımı görünce, yanıma yaklaşıyor. Önce başımdaki örtüyü
çıkarıyor, sonra da pencerenin perdesini örtüyor. Köşe minderinin üstünde...
Beni de yanına sürüklüyor. Eli giysilerimde... Eli, her yerimde...
-Korkma! Cinleri çıkaracağım.
Korkuyorum. Korkunun ötesinde
midem bulanıyor. Adam, annemin bulaşık suyu gibi kokuyor.
Çırılçıplağım.
-Önüme uzan, gözlerini yum.
Gözlerim zaten kapalı.
Utanıyorum. O, fısır fısır bir şeyler söylüyor. Anlamıyorum. Sonra beni
kucaklıyor.
-Sakın, gözlerini açma. Büyü
bozulmasın.
Açamıyorum zaten.
-Biraz canın yanacak, ama
cinlerden kurtulacaksın.
Önce, kalemle çiziyor tüm
bedenimi. Henüz yeni çıkmaya başlayan
göğüslerimde ağzı... Şimdi tüm bedenimde... Beni kucağına oturtuyor. Gözlerimden yalımlar fışkırıyor. Çığlığımı
ağzıyla kapatıyor. Boğuluyorum. İçimi bıçaklar oyuyor. Sonra, bıçakların
oyduğu, canımın en çok yandığı yere ağzını dayıyor. Acımı katmerleştiren bir
sürüngen dolaşıyor cinlerin yuvasında...
Gözlerimdeki yaşlar tükeninceye dek...
-Şimdi giyin. Cinlerin bir kısmı
çıktı, ama hepsi değil. Şu divanın üzerine
uzan.
Başımı okşuyor. Yüzümü ıslak
mendille siliyor. Elime bir şeker tutuşturuyor.
Şeker yemek istemiyorum.
İtiyorum titreyen ellerimle.
-Ye, bu şeker okunmuştur.
Şeker, midemin bulantısını biraz
bastırıyor. Uzandığım yerde gözkapaklarım ağırlaşıyor.
-Nasıl hoca efendi?
-İyi, ama cinler bu kıza
musallat olmuşlar. Bir hafta boyunca okunması gerek.
Düşlerim daha da
korkunçlaşıyor... Kahve kokusuna karışan sakallı bir yüz... Bedenimin her
noktasında kahve karasına bulaşmış eller... Islak sürüngenler... Yıllar yılı...
Çocukluktan çıkıncaya dek.
Komşular gelmiş. Kahve kokusuna
karışan sözler kulaklarımda çınlıyor:
-Hoca efendi ölmüş, duydunuz mu?
-Evet, mübarek adamdı. Nur içinde yatsın!
-İyice yaşlanmıştı. Hepimizin
gideceği yer orası.
Yine midem bulanıyor.
Öğürüyorum. Annem kızıyor:
-Ne oluyor bu kıza, anlamıyorum
ki! İkide bir öğürüyor.
İçimden sürüngenlerin ıslıkları
yükseliyor. Toprağın altından bulaşık suyu kokusu sızıyor; kahve kokusuna
karışıp odaya doluyor.
-Kahve kokusunu sevmiyorum
anne.
-Dünürcüler geldi kızım. Kahve
yap.
Ellerim titriyor. Kahveyi
taşırıyorum. Annem, kaba etimi buruyor. Alıyor cezveyi,
kendisi yapıyor yeniden. Tepsi elimde, on çift göz üzerimde...
Fincanların içinde cinler oynaşıyor.
Şimdi üstümde, cin çıkarmaya
çalışan başka bir adam. Önce sevecenlikle okşayan elleri gittikçe
hoyratlaşıyor. Yüzümde şaklayan tokatlar:
-Kim yaptı söyle! Başkalarıyla
oynaşıp bana yamanmaya mı geldin?
Hasıra sarılmış bedenim. Hasırın
içinde nefes alamıyorum. Yere yuvarlandığımı duyumsuyorum. Hasır açılıyor.
Bütün köy halkı başımda... Annemin gözleri yaşlı. Babamın tekmeleri her
yerimde... Tüm aile eve kapanıyoruz, aylarca... Anlatamıyor; anlatsam da
inandıramıyorum.
Üstümde başka bir adam. Benden
yirmi yaş büyük. Ölmüş karısının yerine aldı beni. Köyden büyük şehre gelin
geldim artık. Adam sevecen, saygılı. Bundan güç alıp ona anlatmaya çalışıyorum
yaşadıklarımı.
Gülüyor, hem de kahkahalarla...
Bedenimdeki eli hoyratlaşıyor.
-Nasıl cin çıkarmış; böyle mi,
yoksa şöyle mi?
-Hadi bir kahve yap bana!
Korkma, cinlerini ben çıkarırım!
Kusuyorum... Cadde boyunca, her
yere... Yüzümdeki gözler kahve kokuyor... Her yere kahve kokusu yayan
değirmenlerin sesi çıldırtıcı:
Şıngır
mıngır... Şıngır mıngır...
*YAŞAMI KIRK BEŞ GEÇE
Arka kapak yazısı
İlerici edebiyatımızın
kalemlerinden Ayşe Çekiç Yamaç, 13 kitaba imza atmış; öykü, şiir ve çocuk
edebiyatı alanlarında çeşitli ödüllere sahip yazarlarımızdandır.
Elinizdeki kitap, birbirinden
güzel kısa öykülerden oluşuyor. Kitabın satırlarında gezinirken hüzünlenip
öfkelenebilirsiniz... Umutsuzluğa da kapılabilirsiniz... Yüz hatlarınız,
tebessümünüzün ince çizgilerini de yansıtabilir. İçiniz buruk bir sevince de
kesebilir. Umut ve umutsuzluk sarmalında, yaşamın ince ve kalın çizgileri
arasında gezindiğinizi de
hissedebilirsiniz... Umutsuzluk an’larında bile umut kapısını açık
tutuyor Ayşe Çekiç Yamaç. Yazar, kaleminin sivri ucunu yaşamın ta kendisine
doğrultmuş. Zihninin derinliklerinde yer eden izleri, gözlemlerini
öyküleştirmiş...
Öykülerde kadın karakterler,
belirgin olarak öne çıkıyor...
Sunalar, Yaseminler, Yeterler,
Nurlar, Selmalar... Bir film şeridinin karelerinden bakar gibi bakıyorlar
yaşamın gerçekliğine...
Onlar... Bizim kadınlarımız...
İçimizden birileri...
Kitabın Adı: Yaşamı Kırk Beş
Geçe
Yazarı: Ayşe Çekiç Yamaç
Editörü: Necati Abay
Ceylan Yayınları: 175/ Öykü: 10
ISBN: 978-975-6304-59-4
Barkod: 9789756304594
Boyut: 13.5X19.5, 144 s.
Baskı
Tarihi: Nisan 2007