H@vuz - Dilek Öztekin

 

Dilek ÖZTEKİN, Akademisyen ve tiyatro sanatçısı. Oyuncu, yazar, yönetmen ve eleştirmen. Enerji uzmanı ve yaşam koçu. Anne...

Dergimizde şiirleriyle yer aldı bu güne kadar. Kendisini daha yakından tanıyabilmeniz için dergi adına kendisine sorular yönelttik.

Sayın Dilek Öztekin, yaşam felsefenizi tanımlarsanız, nasıl bir cümle kurarsınız?

Öncelikle, tüm dergi ekibine, tüm okurlara ve sanat/ edebiyat severlere sevgiler İstanbul'dan!

Bu soruları Rumeli Hisarı eteklerinde, denizin kenarında, boğazın kollarında ve bol köpüklü kahvemi yudumlarken soruları yanıtlamaya başlıyorum. 

Sorunuza gelince: Önümüzdeki aylarda okurla buluşacak kitabımdan çok sevdiğim bir cümleyle yanıtlayayım; 

“Sesli harfler kadar, sessiz harflerin de dilinden anla göreceksin ki, söylenenler kadar, söylenmeyenler de önemli şu hayatta”

Benim için alt metni okumak çok önemli. Bu nedenle yaptığım işi çok seviyorum belki. Görünen anlamlarla yetinmemek, buzdağının dibini görüp ona göre yol almak… Hayatta da böyle yaşamayı tercih ediyorum. Yaşamanın incelikleri, gerçek sanatın yaşamak olması… Bu hem haz veriyor evet bu açıdan çok güzel ama hem de yalnız kalabiliyorsunuz. Çünkü çevrenizde farkındalık kapasitesiyle yaşamın alt metnini önemseyebilen kişiler olsa bile, emek harcamadan yaşayıp tüketmeyi tercih ettiklerinden pek aynı noktalarda gezinemiyorsunuz. Neyse yine de sevdiklerimle mutluyum. Bu farkındalığa erişip tadını çıkarabildiğim için de şükrediyorum. Optimum yaşamaktan kaçınmaya ve yazılarımda, oyunlarımda kaçındırmaya çalışıyorum.

Yönetmenlik tarzınızı nasıl tanımlarsınız?

Arkaik bir dil ve anlatım kullanıyorum genellikle, avande-garde çizgide, bütüncül tiyatro anlayışı ile sahnelemeye özen gösteriyorum oyunları. Yer yer eşzamanlı sahneler kullanmayı da seviyorum; bu anlatımı katmanlı ve daha zengin bir hale getiriyor. 

Yazılarınız ve şiirleriniz bizimle birlikte, Cumhuriyet, Hürriyet Gösteri, Şiirlik, Yeni Biçem, Milliyet Sanat, Marie Claire, Tiyatro Tiyatro dergilerinde yayınlandı ve yayınlanıyor. Biraz bize yazarlık ve şairlik yönünüzden söz eder misiniz? 

Yazmak pek çok yazar için var olmak demek. Kimileri için yaşama tutunmak. Ben sevmezsem ve yazmazsam ben olamam her halde. Sadece yazarlar ve şairler için değil, tüm sanatçılar için yaratma dürtüsü çeşitli açılardan, yaraları sarma, sardırma, hayatta kalma yolu. Yaklaşık 19 yıldır yazıyorum. Bunun 15-16 yılı profesyonel.

Sayın Dilek Öztekin, yaşam öykünüz okunduğunda ve bu söyleşimizde anlattıklarını da göz önüne aldığımızda, bir koltuğa "üç"ten fazla karpuz sığdırılmış olduğunu görüyoruz.. Tiyatro oyunculuğu, yönetmenlik, yazarlık, seminerler vs... Ve tabii ki çok önemli, sorumluluğu çok büyük görevlerden biri annelik. Peki tüm bunları birçok kişinin anlattığı gibi yakınaraktan değil de  sanki hiçbir şey yapmıyormuşsunuz gibi dile getirdiniz. Tüm bu işleri aksatmadan yapabilmenin sırrı nedir?

Tüm bu mesleklerim, uğraşlarım ve elbette annelik, benim için bir yaşama biçimi, var olma biçemi ve ayrıca galiba hayatı da böyle anlamlandırıyor ve kendimi böyle tamamlayabiliyorum. Ayrıca kurmaya çalıştığım yaşama biçimine annemin ve oğlumun da olumlu katkılar sunması benim işimi kolaylaştırıyor. Bu nedenle de yorulmuyor besleniyorum çalışırken. Yoran bir şey varsa o da dışardan gelip çarpmaya çalışan aç egolar, işte bunlar; çalışma zevkini, başarının tadını, kişinin enerjisini emen unsurlar, onları hemen söküp atıyorum yapışmaya çalıştıkları yerden. Yaşamanın sanata dönüştürülmesi üzerine dersler veriyor ve yazılarımda da bunu paylaşmaya çalışıyorum. Yıkmak kolay yapalım o halde… 

Tiyatro bir grup çalışmasıdır ve hepimiz biliriz ki grup çalışmaları oldukça zordur. Yıllardır sürdürdüğünüz bu uğraş sürecinin size kazandırdığı deneyimlerinizi göz önüne aldığınızda, tiyatroya yeni başlamış ya da başlamak isteyenlere ne tür önerileriniz olabilir? 

Bu soru çok önemli benim için, zira ben ekip çalışmasının keyfine, grubun ruhuna inanır ve grup dinamiğini, organik bütünlüğü çok önemserim. Bu sinerji ekibimde yaşanır ve gözle görülür hale gelir. Bunu oluşturmada kullandığım ve öğrettiğim enerji yöntemlerinin de payı büyük kuşkusuz… 

Tiyatro serüveninin başında olanlar için bunun zor olduğunu, yıpratıcı olduğunu söylerim öncelikle. Bunu hep yaparım ki yol arkadaşlarının öneminin farkına varsınlar, onu bir heves olarak görüp ne bu sanatı incitsinler ne kendileri incinsinler. Bu uyarı tabelasının ardından yola devam etmeye kararlılarsa; yavaş yavaş pişeceklerini ve kendilerine emek harcamaktan usanmamaları gerektiğini belirtir, gerekirse yüreklendiririm. Yürek ve zekanın en hoş "vals"lerinden biridir oyunculuk. Bu dengeyi kurduklarında artık ‘yorumcu’ olabileceklerdir zaten. Son olarak bilgi ve yetenek, kültür ve uygulama, araştırma geliştirme hep yan yana olmalı oyuncuda.

Merak eder okur çoğunlukla; yazarların hangi koşullarda ve hangi ortamlarda yazdığını?

Genellikle geceleri yazmayı seviyorum. Yazarken mutlaka müzik dinlerim. Yönetmenlik tarzımı sorduğunuzda da belirttiğim gibi, sanatların iç içe olmasından hoşlanıyorum. Evde olmayı ve çalışma odamda yazmayı seviyorum. Ayrıca sevdiğim mekanlarda da yazıyorum zaman zaman. "Bebek Kahve" bunlardan biri. Yazarken genellikle kahve içerim.

Bu sene içinde yapmayı düşündükleriniz? Yenilikler?

Bu yıl biri deneme biri şiir iki kitabım çıkacak. 2008 yılında da bugüne dek yayınlanmış 100’ü aşkın tiyatro eleştirisi kitaplaşacak sanıyorum. Bunun yanı sıra iki oyun sahneleyeceğim. Birinde de Lady Macbeth’i oynayacağım. Verdiğim seminer, workshop ve koçluklar devam ediyor. Belki yeni bir çalışma atölyesi kurulabilir.

Klasik ama "olmazsa olmaz" bir soru: Türkiye'de tiyatrolar kime hitap ediyor? Size göre Türk Tiyatrosunun Türkiye'deki ve dünyadaki yeri? 

Türkiye’de tiyatroyu ve izleyicisini üçe ayırmak mümkün:

Öncelikle az da olsa, bedelleri ağır da olsa; dünyadaki yenilikleri takip eden, seyirciye içerik ve estetiği dengeli bir yetkinlikle sunabilen özel tiyatrolar ve ödenekli tiyatroların bazı özgün oyunları var. Bunun seyircisi de; estetik beğenisi ve yorumlama kapasitesi gelişkin bilinçli izleyici ve sanatçılardan oluşuyor.

İkinci grupta tiyatrolar da seyircisi de ‘dostlar alışverişte görsün’  kabilinden tiyatroyla uğraşan, tiyatroya ‘bulaşan’ diyorum özellikle magazin endeksli kafalar.

Üçüncü olarak ödenekli tiyatroların çok çarpıcı olmayan ama hiç olmazsa sanat yapıtının özelliklerini göğsünü gere gere taşıyan prodüksiyonları var. Bu grubun izleyicisi de tiyatroyu sevmeye başlamış ona saygısı olan bir grubu oluşturuyor.

Türk Tiyatrosu oyunculuk ve yaratıcılık ( kreatif ekip, yönetmen) açısından aslında çarpıcı yeteneklere sahip. Ancak yönetmenlik üzerine eğitim programlarının çoğalması gerek. Ayrıca pek çok yaratıcı yetenek ülkede küstürülebiliyor. Ve altını çizmek istediğim bir nokta da yeni ve kuvvetli komedi yazarlarına ihtiyacımız var!

Neler yapmaktan keyif alırsınız?

Oğlum Bilgütay ve köpeği Şila ile yürüyüş yapmaktan, oyun oynamaktan. Annemle gezip sohbet etmekten. Film ve oyun izlemekten. Dans etmekten. Canlı müzik dinlemekten. Kedilerimizle haşır neşir olmaktan. Alışveriş yapmaktan. Sevdiğim arkadaşlarımla bir arada olmaktan. Yemek yapmaktan. Misafir ağırlamak ve ağırlanmaktan. Kitap okumaktan, müzik dinlemekten hoşlanıyorum.
 

Umarım uyumak için de vaktiniz kalıyordur Peki "aşk" nedir sizce; nasıl tanımlarsınız?

Güzel soru, şöyle yanıt vereyim:

“Aşk, olsun!..

Olsun ki, odanın pencerelerinden bir başka güneş doğsun.

Bırak, olsun. İçine yaşama sevinci dolsun, kirpiklerin, gözlerinin ışıltısını gizleyemez olsun. Yüzüne, dünyanın en eski ortaklığının hissesi; aşkın gülümsemesi yayılsın. Bırak, ok yaydan fırlasın!

Kalbin, durduğu yerde tüm dünyayı turlasın. Bir insanda, evrenin güzelliklerini sınasın, sırların farkına varsın…

Uzat, elin dünyanın merkezine uzansın; yüreğin ısınsın, ruhun yalnız kalmasın.

Aşk, olsun ki; insan olduğunu unutmayasın, yalancı cennetlere, sahte zaferlere kanmayasın. Yolunu, izini şaşırmayasın.

Ve eğer, aşka dair verdiğin sözü tutmaz, umutlarını saklamaz, taş üstüne taş koymazsan; işte o zaman sana:

Aşk olsun!”

Teşekkürler...

 

  H@vuz/ Dilek Öztekin/ 2007