Kapısız Bir Şair

   

Şiir çoğu kez bir öfkedir. Öfkenin şiddetidir. Şiddetin hayatın ezalı gürültüsünü dönüştürmesidir. Her şiir bir şiddetin dışa vurumudur. Bunu günümüz şiirinde çoğunlukla göremiyor olsak da böyledir şiir. Şiddet şiirin harflerinin içinde dolaşan kandır, kanın öze verdiği candır. Lakin şiirin kirletildiği, şairinse kirlendiği, şiir ve şair ilişkisinin çıkara dayandığı, yalaka ilişkilerin yaşandığı bugünlerde, yani şiirsel sahiciliğin ve samimiyetin ve insani asaletin tırnak içi şairlerin gündelik çıkar ilişkileri sonucunda kıymetsizleştirildiği böylesi günlerde, Muammer Hacıoğlu gibi bir şairi hatırlatmanın, popüler olmaya hevesli şairler açısından değilse bile, şiir ve şiir okurları için erdemli bir güzelliği var.

  

       Ahmet Arif, Muammer Hacıoğlu ve Halil Soyuer

"Şair Hacıoğlu için Ahmet Arif şöyle demişti: ‘Çok iyi ve yürekli bir şair.’"

Kapısız, hesapsız, kitapsız, kendince devrimci bir şairdi; Muammer Hacıoğlu. Küçük insanların şairiydi. Çelişkileri, sevinçleri, umutlarıyla bu toprağa ait olan küçük insanların şiirlerini yazdı. Şiir yazmaktan çok, şiiri yaşadı. Onu tanıyanlar, onunla arkadaşlık yapanların söylediği gibi, kaldırımların, sokakların şairiydi. Kapitalizme teslim olmamak için her türlü çıkar ilişkisinin dışında bir hayat yaşadı. Ne bir kol saati oldu, ne bir bankada hesap numarası, ne de bir kimseye gönül koydu. Ahmet Arif’in de, Cemal Süreya’nın da, Faruk Nafiz Çamlıbel’in de tanışıydı. Ama o daha çok, sokakların, kaldırımların dostuydu. Küçük insanların arkadaşıydı. 2. Dünya Savaşı yıllarında Yugoslavya’dan göç eden Manastırlı Şadiye Hanım ve işadamı Niyazi Hacıoğlu’nun 16 Eylül 1945’de İstanbul Eyüp semtinde dünyaya gelen tek çocuklarıydı. 47 yıllık ömründe sığdırdığı 10 şiir kitabını kendisi yayımladı. Varlık, Soyut, Papürüs, İnsancıl gibi dergilerde şiirleri yer aldı. Doğmamış Çocuklara adlı şiiri Yılmaz Güney’in Arkadaş filmindeki genelev kadını rolünü oynayan Yonca Yücel tarafından okundu. İlk kitabındaki Çilli Kız adlı şiiri Ateş Mehmet Lami tarafından bestelendi. Suç adlı şiiri Selda Bağcan tarafından Ziller ve İpler albümüne alındı. 2004 yılında Rojin, Sürgün adlı şiirini seslendirdi. Günümüz şairlerinin muzdarip olduğu antolojilerde ve yıllıklarda yer alma “hastalığına” hiç yakalanmadı. Behçet Necatiğil’in hazırladığı Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü’nde yer aldıysa da, bu kitabın sonraki baskılarında adı çıkarıldı. Kim öle, kim kala derdinin pençesine yakalanmış şairlerin çıkar peşinde koşarak, şiiri kirlettiği ilişkilerin içinde hiçbir zaman olmadı, protest bir şair olmaktan asla vazgeçmedi. Evliliğini bile şiirle kutsadı. Evlilik haberi Hürriyet gazetesinde “Evlenmeye karış gözüken şair tuşa getirildi” şeklinde verildi. Haberin başlığı ise, “Eşini gelinliği ile şiir sergisine götürdü” olarak atılmıştı. Nikahtan hemen sonra eşini gelinliğiyle birlikte o günlerde Beyoğlu Olgunlaştırma Enstitüsü’nde açtığı şiir sergisine götürdü. 1970’li yıllarda şiir sergileri bir gelenekti. Hacıoğlu da ilk şiir sergisini 1972 yılında Beyoğlu Sanat Galerisi’nde açtı. 

Toplumcu gerçekçi çizgideki şiirleri, yaşadığı dönemin siyasi durumunun özünü oluşturdu. Vietnam’dan Hakkari’ye uzanan bir coğrafyada şiirler yazdı. Öykü adlı şiirinde kendini şöyle tanımlıyor: “1945 yılında/ İstanbul’da doğmuşum/ Acılar öyle güzel büyütmüş ki çocukluğumu/ İster istemez şair olmuşum…”  Hacıoğlu aynı zamanda bir Beyoğlu efsanesi olarak da bilinen bir şair. Ailesinin maddi imkanlarını reddetmiş, bir asi şair olarak Beyoğlu’nun arka sokaklarındaki soğuk ve ucuz otellere mekan kurmuş, kendisine adres olarak da Posta Kutusu (PK) 690 Beyoğlu adresini seçmişti. Hacıoğlu’na en kolay ulaşmanın yolu olan bu PK 690 Beyoğlu adresi, onun ölümünden 14 yıl sonra, oğlu şair Volkan Hacıoğlu ve arkadaşı İdris Atmaca tarafından hazırlanan bütün şiirlerinin yer aldığı kitaba ad olarak verildi. Dönence Yayınevi tarafından yayımlanan PK 690 Beyoğlu adlı kitapta Hacıoğlu’nun 10 şiir kitabı ve kitaplarında yer almayan şiirlerine yer verilmiş. Devrimciliğin ‘hızlı yaşadığı’ 1970’li yıllarda arkadaşlarıyla birlikte “Yeni Türkiye” adlı bir dergi de yayımlayan Hacıoğlu, 1980 faşist askeri darbesinin ardından çoğu arkadaşı gibi döneme “uyum” sağlayamayarak, hayata karşı daha derin bir uyumsuzluğu seçti. 1979’dan 1991 yılına kadar hiç şiir kitabı yayımlamadı. 1978 yılında ölen babasından kendisine yüklü bir miras kaldıysa da, parasını rulo yaparak Aksaray’da gelene geçene dağıttı. 

“Ben bu düzenin radyosunu dinlemem/ açmam televizyonunu/ sevmem sevdiği şarkıları, yürümem yürüdüğü caddelerde…” dizelerindeki gibi bir hayat yaşadı. Paltosunu bir gece sokakta karşılaştığı ve hiç tanımadığı üşüyen bir insana verecek kadar mülkiyetsizdi. Son kitabı olan ve 1991’de yayımladığı “Mayın Tarlasında Büyüyen Çiçek” gibiydi. Beyoğlu Bestekar Sokak Manolya Oteli’nde belki de hiç ısınamadığı bu hayata 4 Nisan 1992’de veda etti. Bugünün şair ilişkilerini, şairlerin hayat içinde “beyhude” duruşlarını, kendi biricik dünyalarında yaşadıkları minnacık şeyleri dünyanın bütün meselesiymiş gibi görüp anlatışlarını ve şiirle, başka şairlerle kurdukları çıkar ilişkilerini, olmadık entrikalarını gördükçe, gerçek şiir okurlarına, sahici, samimi ve asi bir şairi hatırlatmakta yarar gördüm. Yarına Kalmak adlı şiiri şöyle Hacıoğlu’nun: “sesini yak ve türkünü söyle/ bırak boşlukta sallansın dursun/ düşer toprağa bir gün/ yeniden var olursun.” Hacıoğlu, Zam adlı şiirinde ise şöyle diyor: “Benim adım zam/ anam paşa torunuydu/ babam sadrazam…” Eskilerin velud dedikleri türden, yaşarken efsane olmuş bir şairdi Muammer Hacıoğlu.


Kitap Adı: Pk. 690 Beyoğlu
Yazar: Muammer Hacıoğlu
ISBN: 975-7054-65-8
Yayınevi: Dönence Yayınları
Basım Tarihi /Yeri: 2006 , İstanbul
Sayfa Sayısı: 436
Boyutları: 14,5 x 21,5 cm

 

  Bayram Balcı & Muammer Hacıoğlu