Yaşadığımız küçücük anlar, ufak tefek olaylar
çoğu zaman büyük fırtınalar taşır içinde. Dışardan belli olmaz bunlar, içerden
bakınca; yakar insanı, savurur, dağıtır hatta. Merih’in öyküleri bu küçük
kıvılcımların büyük yangınlara nasıl dönüşebileceğini kanıtlıyor. Hem de
tumturaklı bir dille yapmıyor bunu. Basbayağı yalın, sade bir dille, dışardan
bakıldığında sıradan gibi görünen olaylara yüklenen anlamları bulup çıkartıyor
derinlerden. Şaşırtıcı desen tam olarak değil, gerilim dolu desen, tam olarak o
da değil; gerçeküstü desen, hiç değil... Ama aynı anda bunların hepsini ve
hiçbirini içeren bir kurgu ve insanlık durumlarının hepimizi oradan oraya
savurup duran çizgi ötesi an’ları... Bir çeşit durum öyküleri bunlar ama
“durumumuz”un hiç de sandığımız gibi olmadığını yüzümüze vuruyor.
Merih Günay’ın
günümüzün güçlü
öykücüleri arasında yer alması gerektiğini kanıtlıyor bu
kitap. Çünkü ne yazdığı kadar neden yazdığı da
önemlidir insanın: Güvercinler aynı hizada uçsaydı
eğer, Merih öykü yazmazdı bence. İşin bam teli
burası!..