"Sanatta Tekrara Düşmek Tehlikeli Bir Durumdur!"

*

Aydan Birdevrim: -Sanat yaşamına figür soyutlamalarıyla başladın ve bu yönde çalışmalarını sürdürdün, bizlere resim dilini anlatır mısın?

Bahar Kocaman: - İlk figür soyutlamasına 1982-83  akademi son sınıf öğrencisi olduğum yıllarda başladım. Akademi dönemi, benim için resmin temel prensiplerinin ışığında kendi sanat anlayışıma ulaşma süreci olmuştur. Bu dönem içinde kendi sanat çizgimi oluştururken figür, sanatsal anlatımımın vazgeçilmez bir unsuruydu. Ayrıca lekesel renk duyarlığı, resmin bütünleyici öğesi olarak önemliydi. Uzun süre irdelediğim figürün desen hakimiyeti, son dönemde farklı yorum çabasıyla kendiliğinden bir soyutlamaya götürdü beni. Bu çalışma biçiminin, figürün hareketini birkaç fırça darbesiyle bütün olarak görme şekli ve tavrının mizacımla örtüştüğünü fark ettim ve çok rahat bir şekilde çıkan seri figür soyutlamalarıyla bu sorunun üzerine gitmeye karar verdim. Amacım, ufak boyutlarda yaptığım soyutlamaları büyük tuvallerde gerçekleştirebilmekti. Boyut büyüyünce soyutlamada istediğim çarpıcı etkiyi vermek, tek seansta tuvale ve figüre hakim olabilmek kolay değildi. Ama inandığınız, benimsediğiniz yolda kararlı mücadele,  sizi varmak isteğiniz noktaya ulaştırıyor ve daha da ileri götürmenizin ipuçlarını yakalamanızı sağlıyor.1983’ten bu yana, geçen süre içinde kendi içinde geçirdiği farklı dönemlerle soyutlama, benim, resim dilim olmaya devam ediyor.

Sanatsal oluşumunda etkilendiğin sanatçı veya ekoller oldu mu?

itim aşamasında irdelediğim çok sayıda sanatçıdan kendime en yakın bulduğum sanatçı Matisse olmuştur. Onun resimlerindeki çocuksu renk coşkusu, mükemmel soyutlamaları beni çok etkilemiştir. Aynı şekilde anıtsal biçim anlayışı, dinginliğiyle ve olgun renk armonisiyle  Mısır Resmi ve Rönesans Dönemi ustalarından Piero della Francesca  bana her zaman heyecan vermiştir. Mısır Resmi ve   Matisse’in sakin yüzeyli, renkli  resimlerinden etkilenirken bir yandan da Willem de Koening, Amerikan Soyut ve Alman Dışavurumcuları da beni yakından ilgilendiriyordu. Sükunet ve dışavurum! İki farklı duruşun bende aynı anda uyandırdığı heyecan çelişki gibi görünebilir, fakat, kendimle son derece örtüştürdüğüm iki durumdu bu. Sanırım resimlerimde görülen sadelik, dinginlik ve bir yandan içsel dinamiklerin ortaya çıktığı dışavurumsal soyutlamalar, benim mizacımdaki ikilemin bir sonucu olarak tuval yüzeyinde vücut buluyor. İdoller serisini yaptığım bir dönem de Anadolu Uygarlıkları içinde binlerce yıl önceden bugüne kadar gelen o mükemmel tanrıça figürleri, Hitit kabartmala, benim için ilgi odağıydı. Geçmişte üretilmiş bu eserlere olan hayranlığım artarak devam ediyor.

Türk resminde kendine yakın bulduğun ressamlar var mı?

Nejat Melih Devrim, Modern Türk Resmi’nde önemli yeri olan sanatçılardan biridir. Renkçi yanı ve ustaca oluşturduğu soyut kompozisyonları, çok etkileyici gelir bana.    

Resimlerinde dünden bugüne gelişen ya da değişen ne oldu; bu günkü çizgiye nasıl eriştin?

Aslında resmimin özü değişmedi. Fakat kendini tekrar eden bir ressam olmaktan daima çekinmişimdir. Çünkü sanatta tekrara düşmek sanatçının yaratıcı yönünü yok eden, üretimini kısıtlayan tehlikeli bir durumdur. İnsan, her durumdan etkiler almakta olan, dolayısıyla değişime ve yeniliğe açık bir varlıktır. Hele algılama yönü her zaman açık olan sanatçının bu değişimlerden etkilenmeyip, sanatına yansıtmaması mümkün değildir. Benim resim serüveni içindeki değişimlerimi de,  soyutlama mantığı içinde gelişen kendini ifade ediş biçiminin, dönemsel olarak yaşamın getirdiği etkileşim ve değişimlerle, sanatıma farklı şekilde  yansıması olarak değerlendirebiliriz.

Bu bağlamda sanatsal oluşum döneminde ürettiğim lekesel ve çizgisel anlatımların gidip geldiği 1984-86 döneminin ardından 87’deki ilk kişisel sergimi oluşum sergisi olarak niteliyorum. 1989 sergisi dışavurumcu tavrın ortaya çıktığı , 91’de dışavurumcu tavırla netlik kazanan lekesel figür soyutlamalarının özgün biçim arayışları ve üsluplaşma doğrultusunda ilerlediği, 94’te soyutlama eğiliminin, tarihsel kaynaklarla iletişim kurduğu idoller serisinde şematik bir düzen anlayışı içinde devam ettiği, 96-98 arası bu şematik örgüden uzaklaşarak serbest yaklaşımın ve rengin öne çıkmaya başladığı dinamik kompozisyonların oluştuğu bir dönemin ardından biraz duraklama yaşadığımı söyleyebilirim. 2000’e gelindiğinde resim yüzeyinde doku arayışlarının yer aldığı “ağaç bedenler” serisinde espas sorununun irdelendiği, ardından ürettiğim 2003-04 resimlerinde  oldukça devingen, sarmal ritmin ağır bastığı, derin bir espasın duyumsandığı soyutlamalarla Atatürk Kültür Merkezi’ndeki sergimi gerçekleştiriyorum. 2005-06, artık boşluk duygusunun tuval yüzeyinde en uç noktada verilmeye çalışıldığı bir dönem.

Burada vurgulamak istediğim, yaptığım her serginin, bir öncekinin devamı, ama aynı zamanda onun üzerine yeni bir şeylerin eklenerek, özgün ve özgür yaklaşımlarla süregelmesidir.

Bize kendini tanıtırsın?

1961 Edirne doğumluyum. 1983 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Yüksek Resim Bölümü’nden mezun oldum.1985-2002 tarihleri arasında M.S.Ü. İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nde restoratör olarak çalıştım. 1998’de Resim’de sanatta yeterliğimi tamamladım. 2003-2006 Kocaeli Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde öğretim üyeliği yaptım. 1987’den itibaren onbeş kişisel sergi açtım, yurtiçi ve yurtdışı olmak üzere birçok karma sergiye ve sempozyumlara katıldım. Halen İstanbul’daki atölyemde resim çalışmalarımı sürdürmekteyim.

Sanatçı kimliğinin yanında eğitimcisin.  Kocaeli Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde Yrd. Doç. olarak bir dönem görev yaptın. Bu süreç içersinde Üniversitede de gördüğün eksiklikler nelerdi, bunların giderilmesiyle ilgili düşüncelerin?

Sanat eğitiminin İstanbul’un dışına çıktığında yetersizlikleri ve problemlerinin de arttığını gördüm, yaşadım. O kadar yakın bir üniversite olmakla birlikte Kocaeli Üniversitesi’nde dahi sanata olan yaklaşımın hemen ikinci plana itildiğini, bir taşra havası içine girildiğini söyleyebilirim. Başta teknik yetersizlikler geliyordu. Atölyelerin konumu estetik kaygı içermiyordu, (iyileştirici çabalar olmakla birlikte) cezbedici yönü yok denecek kadar azdı. Bir de Güzel Sanatlar Fakültesi’nin merkezden uzak küçük bir kasaba olan Hereke’de olması da bir dezavantaj olarak görülebilir.  Bu şartlar altında fakülteye gelen öğrencilere aslında tüm öğretim elemanlarının gayretli çabasıyla iyi bir eğitim verilmeye çalışılmakta ve bu kurumda sanat eğitiminin giderek daha çağdaş yönde ilerlemekte olduğunu söyleyebilirim. Gösterilen çabaların yanında gençleri sanata teşvik eden, destekleyen bir konuma gelmesi için olanakların arttırılması, fiziki şartların iyileştirilmesi, çağdaş eğitime önem verilmesi, İstanbul’da bulunan diğer fakülte ve kurumlarla iletişime geçilerek sanatsal aktivitelerin yakından izlenmesi sağlanabilir. Her şeye rağmen, bu sevimli kasabaya sanat eğitimi için çoğu Kocaeli ve İstanbul’dan gelen gençlere sanat sevgisi verdiğim ve eğitimlerine katkıda bulunduğum içim mutluyum.

Resimlerinde özellikle kadın bedeni üzerinden insanı sorguluyorsun, bu yaklaşımını hangi temele dayandırıyorsun?

Kadın bedeni, biçim olarak en iyi tanıdığım ve kendimi en doğal şekilde ifade edebildiğime inandığım resimsel bir form aracı benim için. Dolayısıyla kendi içselliğimle birlikte insana dair olan duygu ve düşüncelerimi tuvale yansıtırken kadın bedenini dışavurumcu, anlık bir tavırla soyutlama mantığı içinde yorumluyorum. Benim figür yaklaşımımı değerlendiren Özgür Uçkan, bir paragrafında şöyle diyor: “Bahar Kocaman, baktığı her yerde “figür imkanını” görüyor ve düzenlediği plastik evrende bu imkanı hayata getiriyor. Böylece “kendi”ni ararken kendi figürlerini üretiyor. Çocukluğundaki yer karolarındaki mozaiklere bakarken renk renk parçalardan zihinsel figürler yaratan, sokakta oynarken çevresindeki her lekede, dokuda, rastlantısal düzenlemede seksek ritminde yeni zihinsel figürler keşfeden bir bakış onunki. Kocaman’ın figürleri kaostan yeni ve akışkan, sürekli oluş halinde bir düzenleme, bir yer-yurt yaratırken, sizi kendi figürlerinizin olası evrenini keşfetmeye kışkırtıyor.” 

Eserlerinde yaşamın getirdiği etkileşim ve değişimleri soyut bir şekilde, rastlantı ve sezgi yoluyla iri renk lekeleriyle figür imgelerine dönüştürürken belirli bir denetim içindesin. Bunu nasıl sağlıyorsun, bir ön çalışma yapıyor musun?

Hiçbir ön çalışma yapmıyorum. Yukarıda belirttiğim gibi o anki duygu ve düşüncelerimi, yaşamdan aldığım etkileri sanatsal olarak ifade ederken sezgisellik ve rastlantısallığı resmime dahil ediyorum. Anlık dışavurum etkisini bu şekilde yansıtmak, benim en başından beri varmak istediğim noktaydı. Tek seansta vermek istediğim yaşanmışlığın tüm boyutuyla olan dışavurumunu, iri renk lekelerini figür imgelerine dönüştürerek sağlamaya, bir başka deyişle rastlantısal ve sezgisel yaklaşımı, deneyime dayalı bir denetimle plastik bir düzen içinde bütünleştirmeye çalışıyorum.  

Kolajlardan oluşan son sergini 1-Aralık-2006 /10-Ocak-2007 tarihleri arasında İstanbul’da Kare Sanat Galerisi’nde açtın, daha önceki resimlerinde renklerle kullandığın lekeyle birlikte farklı malzemeleri kopararak, yırtarak kolaj yapıyorsun, lekelerle birlikte yüzey üzerine koyduğun her parçada ışık ve gölgeyle bir bütünlük sağlayarak kendi figürlerini ortaya çıkarıyorsun. Son sergindeki değişimden bahseder misin? 

Aslında son sergimde kullandığım kolaj tekniğini, 1980’li yıllardan bu yana zaman zaman resmime dahil ediyorum. Soyutlama yaparken ortaya koyduğum anlık (spontane) tavırla, koparıp yırtarak oluşturduğum kolaj yönteminin örtüştüğünü düşünüyorum. İri renk lekeleriyle yaptığım figür soyutlamalarını, bu defa kağıtları kopararak elde ediyorum. Her iki yöntem de rastlantısallığa açık, dönüştürülmeye uygun ipuçları veren bir mantık içeriyor. Bu nedenle boya ve kolajı birlikte kullanmayı çok seviyorum. Bu sergimde, daha önce yaptığım ufak ebatlı kolajları, büyük boyutlu tuvaller üzerinde gerçekleştirerek izleyenlerle paylaşmak istedim. 

1990 yılında Çağdaş Türk Resmi yarışmasında üçüncülük ödülün var, Çağdaş Türk sanatıyla Batı sanatını karşılaştırsak bu konudaki düşüncelerin nelerdir?

Uluslar arası jüri üyelerinden oluşan Çağdaş Türk Resmi Yarışmasında üçüncülük ödülü kazandım. Bu yarışmada, her biri konularında uzman olan küratör ve müze müdürlerinden oluşan bir jüri tarafından ödüle değer bulunmak benim için büyük bir onurdur. Çağdaş Türk Resmi için önemli olduğunu düşündüğüm bu yarışma, tabii ki belirleyici değildir. Ama kendi adıma beni motive eden, potansiyelimi ortaya çıkaran bir olaydı.

Çağdaş Türk Sanatı’ndaki gelişmenin, 80’li yıllardan itibaren ivme kazanarak, Batı Sanatı’yla aynı platformda yer alabilecek uluslar arası düzeye ulaştığını rahatça söyleyebiliriz. Türk Sanatı içinde önemli yere sahip sanatçıların yanında çok başarılı, özgün işler üreten, yeni yetişen sanatçılarımız da Çağdaş Türk Sanatı’nı ülkemizde ve Batı’da en iyi şekilde temsil etmektedir. 1987’den bu yana Uluslar arası İstanbul Bienali’nin yaygınlığı artarak devam etmesi, İstanbul Modern Sanatlar Müzesi’nin kurulması Çağdaş Türk Sanatı’nın gelişimine ve yaygınlaşmasına çok önemli katkıda bulunmuştur.  

Mimar Sinan Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Yüksek Resim Bölümü'nde başlayan sanat yaşamın, eğitimciliğin, onlarca kişisel sergin, yurt içi ve dışında karma sergilerinle devam etti. Bu son serginden sonraki çalışmaların veya projelerini öğrenebilir miyiz?

Sergi etkinliği, bir sanatçı için her biri ayrı mesajlar veren, proje nitelinde, kendini yenilediği aktivitelerdir. Ben de etkinliklerime eğitimciliğimle beraber, üreterek devam edeceğim. Kolaj çalışmalarımı bir süre daha ileriye götürerek sürdüreceğim. Sanatsal etkinliklerimi yurtdışına taşıyacak girişimler içine girmeyi düşünüyorum.

Sevgili arkadaşım son serginde, bende seninle aynı heyecanı hissetmenin mutluluğunu yaşadım.  Birikimlerini, içsel dünyanı bizimle paylaştığın için kendi ve Dergi H@vuz adına teşekkür ederim. 

Ben teşekkür ederim Sevgili Aydan Birdevrim

* Fotoğraf: Sol: Aydan Birdevrim, sağ:Bahar Kocaman

                                                                                                                         
  Aydan Birdevrim & Bahar Kocaman 

® 2001 H@vuz Yayınları   © H@vuz Bilgi Bankası                           © Şubat  2007  ISSN 1864-0524