“İzlerine
toz atma.” Bu sözü, Metin – Kemal
Kahraman´ların son albümleri Çeverê Hazaru
(Binler Kapısı) adlı
çalışmadan aldık. Eski bir Dersim kılamında (deyişinde) geçen bu sözün
Kırmancki orijinali şöyle: “toz ve reca
xo mıerze.” Kendi izine toz
kaldırma. İzlerini toz ile yok etme diye de çevrilebilir bu vecize. Bize
kalırsa, Kahraman Kardeşlerin adı geçen yeni albümlerinin anahtar cümlesi bu...
İzi, yolu, süreği kaybolmaya yüz tutan eski Dersim’in, yani
Kırmanciya Beleke’nin ele avuca gelir son tutamaklarına tutunmak, yitip gideni;
bu göğün altında eksikliği duyulacak olanı bir ucundan yakalamak… Geçmiş kırım
ve yıkımlarla küllenmiş değerleri aralamak ve o kadim izlere ulaşmak yeniden...
Yerin kolay ulaşılmaz katlarında saklar
kıymetli cevherini doğa. Metin – Kemal Kahraman kardeşler, sahiden de geçilmesi
zor bir sınırdan derleyip ortaya çıkarıyorlar bu nadide çalışmayı. Bir elin
parmakları kadar azalan Alevi - Kızılbaş inanç edebiyatının Zazaki dilindeki son
ritüelcilerini, sözel taşıyıcılarını ölüm döşeğinde yakalamışlar tabiri gerçek
bir ifadeyle. Engin mitoloji ve tarih bilgisiyle taa tufanın evvelinden Yol’a
düşürülmüş ışığı izleye gelen Seyit Süleyman Şahin, artık istense de bulunmaz,
yitirilmiş kaynaklardan en önemlisidir. Evvel
Zaman Şiirleri adlı kitabımda bölüm başına referans olarak aldığım onun
sözlerinin sahibi belirtilmiş ama derleyicisi atlanmıştı. Burada bir özürle bu
eksikliği ifade etmenin de vesilesi olsun; kaynak aldığım anlatının derleyicisinin
Metin Kahraman olduğunu ifade edeyim yeri gelmişken. Onun Seyit Süleyman
Sahin’le yaptığı son kayıtlar, sarrafının değer biçemeyeceği bir hazinedir
gerçekten de.
Başka yazılarımızda adlarını sevgiyle
andığımız, folklor ve sözel tarih çalışmalarıyla ilgili arkadaşlarımızın 1938
ve öncesi tarihin son tanıklarıyla yaptıkları kayıtların da aynı türden önemi
var elbette. Toplamda ihmal edilmiş bir yön var ki, Kahramanlar’ın yaptıkları
bu son albüm çalışmalarıyla eksikliği gidermeye kapı aralıyor. Albümün
farklılığı değil sadece, anlamı da, unutulmaya bırakılmış alan bilgisinden
geliyor.
Bu yönüyle bir vefa albümü, bir hatırlanış da değil sadece yapılan.
Kahraman kardeşlerin otantik, geleneksel değerlere dönük kadir-kam bir sanatsal
uğraşı içinde oldukları biliniyor zaten. Bu çalışmada gözetilen meram daha
başkadır. Kaybolmaya yüz tutmuş bir dil, geçmiş bir kültür, inanç ve manalar
sistemini, albümü oluşturan eserlere içkin olarak gün yüzüne çıkarmak ve
değerlerince anlamlandırmaya, yorumlamaya çalışmaktır asıl yönelim. Bu niteliğiyle Binler Kapısı, bir müzik albümünden çok, risk altındaki bir dilde berhava edilen mitoloji, tarih ve
bütüncül bir hakikat bilgisiyle, Semavi dinleri öncelediğine inandığımız,
doğalcı bir inanç külliyesine dönük akademik bir çalışmadır aynı zamanda. Kütüphanelerde, müzikhollerde yerini alarak,
araştırmacılara kaynak oluşturacak yeni bir Metin–Kemal Kahraman klasiği
sayılmalı bu anlamda Çeverê Hazaru.
Her biri başyapıt sayılan albümler serisine
eklenen bu yeni çalışmalarıyla Kahraman’lar, daha sade okumalarla geriye
çekiliyorlar. Kolay beğeni toplayacak enstrümantal bir gösteriye
girmiyorlar. Albümün teknik olarak
eksiği fazlası nedir, bu yön daha çok müzisyenlerin söz söyleyebileceği bir
alan. Bir dinleyici olarak bu tarzın, aldığımız kulak terbiyesine, kalbimizin
atış ritmine uyup uymadığını söyleyebiliriz en çok. Aynur’dan Maviş Güneşer’e
Kahraman kardeşlerin her albümlerinde kendilerine kanal açtıkları parıltılar
taşıyan birileri var. Son albümde sesinin rengiyle sevgili Se Uşe dikkat
çekiyor. Bu dingin müzikal şölene kulak kabartacaklara yeter tatlar aldık biz
kendi adımıza, fikrimizi sorulacaksa.
Dersim ağıtları ve deyişlerinden oluşan Sürelâ adlı albümleriyle müzikal anlamda
bir yakınlık oluştursa da Binler Kapısı,
daha özelde Dersim Alevi–Kızılbaş inanç kültürüne dönük alan çalışması olarak
farklılığını ortaya koyuyor. Bu sunu içinde vurgusunu izlemek istediğimiz bu
sorunsal farklılıktır. 1938 sonrası kaybolan Kırmanciye kültürüyle izleği
küllenmiş, sürdürümcülerini yitirmiş, Türkçe ifade araçlarına yönelerek
asimilasyona terk edilmiş Kırmancki ve Kırdaşki dualar, niyazlar ve semahları
gün yüzüne çıkarılmasına şapka çıkarmak istiyoruz öncelikle.
Dualar, yakarılardan oluşan bu albümde yer
alan tek ağıt, 1938’le kaybolan kutsal secerelere, ziyaretlere işaretle ana
temaya bağlanmış tutarlılıkla. Bilindiği gibi ağıt, ölene yakılan, anlatı
formuna dayalı ezgin bir yakınıştır. Ama
eğer yitip giden bir halk, bir dil, bir inançlar sistemiyse, ona yakılan yas
bildirgesi daha yakıcı, soluk kesen, amansız bir şey olmalı:
“De
wayi wayi
Keko
bawo wayi
Bıra
Xıdır wano
Koreke
mare ame
Ma
çeke xo berdi
Teslim
kerdi dayi
Vano
o sırede
Téde
jiar u diyari
Mara
herediyayi
…”
Albümden aktardığımız bu sözlerde,
aymazlıkla kapısı aralanan toplumsal bir yenilgiden söz edilir. Ve bu
yenilginin nedeni olan kavil – kardeş ahdinin bozulması, aşiretlerin moral
bileşkesi sayılan aidiyet bağlarının kopması ve bu yüzden Derviş Toprağı’nın
insanıyla barışıklığının zedelenmesi; kutlu ocakların, ziyaretlerin tılsımını
yitirmesi ve sitenin koruyucu demonları Duzgun Bawa, Munzur, Kırklar ve Jel
dağlarının kavme yüz çevirmesini asıl felaketi olarak tanımlar.
İşte böylelikle aşılmaz olan bendi atılır,
yüzyılardır dışarıdan gelen saldırılara doğal engel oluşturmuş koruyucu dağ
duvarları yıkılır Desim’in.
Ziyaretleri, inançlar külliyesi, dili, aidiyetleri kelepir olur gider
“Kırmanciye’nin can pazarında. Kültürün, inancın taşıyıcıları yol erenleri,
rehberler yok edildikten sonradır ki, kutsal Jel dağının yücelikleri çiğnenip
yol yolak olur ayakları altında namerdin.
Pirbaplar ve sabilerin toplu
mezarları üstüne kurulur o demde karakollar ve kışlalar…
“Orada,
o kanlı çamurun içinde bir şeyin daha
öldüğünü ve o kar fırtınasına
gömüldüğünü görebiliyorum. Evet, bir
halkın düşü
öldü orada. Güzel bir düştü evet... sonra bir
kavmin umudu kırılıp paramparça
oldu. Artık yeryüzünün merkezi yok, ölüp gitti
kutsal ağaç.”
KARA GEYİK
Kavil kardeş heyhat
Hıdır kardeş der ki
Basiretimiz bağlandı
Aymazlıkla alıp götürdük
teslim ettik silahlarımızı
Diyor işte böylelikle
Yüz çevirdi bizden ziyaretler, tapınaklar
…
Dersim yaşlıları, eskiler
yaşadıkları topraklara Desim derler(di). Kahraman kardeşler, hazırladıkları
albüm kitapçığının satır aralarında bu yerli ünlenişe etimolojik açıklamasıyla
dikkat çekerler. Paylaştığımız açıklamalarıyla Desim, des’den türetilmiş olarak doğal duvarlar, surlarla çevrili
yer-yurt anlamında ortaya çıkan bir adlandırmadır.
Kızılderilerin Sioux kabilesinin Wounded Knee katliamından kurtulmuş bilge insanı Kara Geyik’ten aktaran Dee
Brown, Kalbimi Vatanıma Gömün, e yayınları, 1973, Türkçesi : C. Üster/
F.Yalım, ayrıca Bu gök boşluğu
altında sesleri yankısız kalan yeryüzü lanetlileri KARA GEYİK’lerin ve
dağlarının anahtarını kaybettiğinden soyuna kıran girmiş Heme Usıve Gewe’lerin
imdadına yetişe dursun “Xızıré Sata
Tenge”…
Elbette ki antropolojik bir çalışmadan söz
edilecekse, anlam biçilen konuyla
duygusal bir ilişkiye yer yok. Onunla nesnel bir mesafede durmak gerekiyor:
ARTE televizyonunda Alman yapımı bir
belgeselde izlediğimiz, Berlin antropoloji müzesinin zemin katlarında
atalarının kesik başlarını incelemeye lisanslı Kongolu Doktora öğrencinin
yaşadığınca, çelişkili bir disiplin işidir konu sahiden de!
Bir rastlantı değildir Berlin’de
karşılaştığı Nejdi Bava’dan, kaybolan kavminin yön aldığı yıldızları soran
Kemal Kahraman’ın durumu da.
Burada ezber bozan bir çarpıklık var
anlatmaya çalıştığımız.. Canı cehenneme akademik disiplinin de demeye dilimiz
varmıyor evet ama bilgeliğin bir başka tarifi daha vardı doğunun tevatür
geçmişinde kaybolup giden bir başka anlamı bilgeliğin…
“Cihan
var olmadan Ketmi Adem’de” var olduğunu ve yaratılana nakkaş olduğunu
söyleyen 15. yüzyıl şairi Şiri Baba’nın dilinde tekerlenen, Mansur’un
küllerinde deliren bir hakikat daha var! O kayıp töreden gelen İnsan-ı kâmil’e
özgü bir tevekkülle edinmiş terbiye, sağlam bir hakkaniyet çizgisinde durmaya
el veriyor; Kahraman kardeşlerin söylenine yakışanıyla…
Bir dilin aşığı, bir inanç kültürünün saf
müridi, taşıyıcısı olup olmamak değil mesele. Yeryüzünde kayboldu – kaybolacak
her dilin, her kültürün, her inançlar sisteminin apayrı bir insan ve dünya
tarifini, olasılığını kendiyle yok etiğine inanırız biz asıl.
İşte bundandır, dalından kopan her yaprağa
ürperir içimiz!
Orda uzanır bir eskil saza, dokunur elimiz:
“Ah de wayi, wayi…
kaynak için bkn. Kızılderililerin Bilgeliği, WA’NA’NEE’CHE / Timoty Freeke
Meta yayınları Mayıs 2002
Dar
günün kurtarıcısı Hızır
Albüme ilişik çıkarılan 100 sayfalık kitapçık da,
işaret ettiğimiz bu akademik tavrı içeriyor. Tema ve izlek bakımından belirgin
bir donanımla incelenen otantik çizgi, kaynaklarıyla da derli toplu olarak
sorgulanıyor. Dört yıla yakın bir araştırma ve uğraşın ürünü olarak ortaya
çıkan bu albümü izleyecek canlı kaynaklara ilişkin görsel çalışma da bu
düşüncemizi pekiştiriyor. Kırmancki
(Zazaki), Kırdaşki (Khurmanci), Türkçe, Almanca ve İngilizce olarak beş dilde
kotarılan sunum ve çevirilerse, çalışmada saklı özeni, anlamlandırma çabasını
ifade ediyor ayrıca.
Welé Yiwé İmami’den kaynak alınarak albümde yer
verilen 1938 ağıtı
"Ah heyhat
Kavil kardeş heyhat
Hıdır kardeş der ki
Basiretimiz
bağlandı
Aymazlıkla alıp
götürdük
teslim ettik
silahlarımızı
Diyor işte
böylelikle
Yüz çevirdi bizden
ziyaretler, tapınaklar"
…
Dersim yaşlıları, eskiler yaşadıkları topraklara
Desim derler(di). Kahraman kardeşler, hazırladıkları albüm kitapçığının satır
aralarında bu yerli ünlenişe etimolojik açıklamasıyla dikkat çekerler.
Paylaştığımız açıklamalarıyla Desim,
des’den türetilmiş olarak doğal duvarlar, surlarla çevrili yer-yurt
anlamında ortaya çıkan bir adlandırmadır.
Kızılderilerin Sioux kabilesinin Wounded Knee
katliamından kurtulmuş bilge insanı
Kara Geyik’ten aktaran Dee Brown, Kalbimi Vatanıma Gömün, e yayınları, 1973,
Türkçesi : C. Üster/ F.Yalım, ayrıca kaynak için bkn. Kızılderililerin
Bilgeliği, WA’NA’NEE’CHE / Timoty Freeke Meta yayınları Mayıs 2002
Dar günün kurtarıcısı Hızır
|