“Çemberi değil, kalpağı gül oyalı kadınlar…” Farklı
bir imge ve adlandırma olarak dikkati çekiyor öncelikle. Alt başlık, bu
adlandırmanın derinliğinde yatan anlamı dile getiriyor: “Kurtuluş Savaşı’nın
Yürekli Kadınları” Bir yanda romancı Samim Kocagöz’ün ünlü “Kalpaklılar”ı,
diğer yanda “Çemberimde gül oya” türküsü, romanın başlığında anlamlı bir denge
oluşturarak, kalpağın simgelediği Kurtuluş Savaşı devrimciliğiyle, gül oyasının
inceliğinin buluşması; romandaki kadın sesini daha en başta duyumsatıyor ve
duyuruyor okura. Öyle ki, bu romanda kadınlarımızın Kurtuluş Savaşı’na
katkılarını ve yiğitliklerini taçlandıran görünmez bir simge durumunu almış gül
oyalı kalpak… Böylece romanda, Mondros Mütarekesi’nin zor günlerinden başlayan
ve Kurtuluş Savaşı yılları boyunca devam eden bir serüvenin içinde buluyoruz
kendimizi.
Romanda Zeliha Akçagüner’in akıcı, sürükleyici,
oldukça duru anlatımı, bu zorlu serüvene bir okur olarak katılmayı
kolaylaştırıyor. Yer yer soluk soluğa, heyecanla okunan roman, özellikle genç
okurlara tarih bilinci kazandırmada önemli katkılar sağlayabilecek nitelikte. Diyalogların,
doğal konuşma diline yakın olarak düzenlenmesi, karakterlerin canlılığı, okuma
serüvenini, savaş yılları serüveninin içinde farklı bir boyuta taşımakta. Z.Akçagüner,
belli bir araştırma sürecinde ve belgelerin ışığında yazmış Kalpağı Gül
Oyalılar’ı. Kurguyla tarihsel gerçekleri iç içe geçirerek ve her iki unsuru kaynaştırarak
tarihsel roman geleneğine bağlanıyor böylelikle yazar. Roman kurgusu, düz
çizgide, kronolojik düzende gerçekleşiyor; roman zamanı ileriye doğru akış
halinde… Bir döneme, insani dramlarıyla, kırık aşk öyküleri ve ayrılıklarıyla,
kan ve baruta yazılmış sahneleriyle ışık tutuluyor. Düz anlatı durumundaki kurgu, entrikalar ve
çeşitli olay ilmekleriyle örgülenerek yoğunlaşıp zenginleşiyor. Gerçek tarih olayları
içinde yer alan düşsel karakterlerin canlı yaşam öyküleri, romanı kuru bir
tarihi bilgi ve belge yığını olmanın ötesine taşıyor. Tarih bilinci, kuşkusuz,
geçmiş dönemlerin muhasebesinden bugüne açılan ve geleceğe uzanan, kesintisiz
bir zaman algısı üzerine kurulu bir bilinç düzeyidir. Bu bilinç, nostaljiden
farklı bir tutumu oluşturur. Nostalji; geçmişe duyulan özlemi ve geçmişe
takılıp kalan durağan bir zaman algılamasını içerir. Bu romanda nostaljinin
değil; tarih bilincinin zihinler içinden geçerek günümüze doğru yol kat etmesi
dikkati çekiyor.
Bu tarz tarihsel ve gerçekçi romanlarda; yaşamdan,
yaşamın gücünden, gerçekliğinden beslenen karakterler büyük önem taşıyor ve
romanın ana ekseninde yer alarak anlatıyı daha etkili ve canlı bir renge
büründürüyorlar. Bu romandaki kadın karakterlerin güçlü, yürekli, umutlu ve
inançlı tutumlarından, kadın okurlar epeyce etkilenebilecekler. Romanın başlıca
karakteri olan Binnaz, kendine Mütareke günlerinde Sultanahmet Mitingi’nde
coşkulu bir konuşma yapan Halide Edip Hanım’ı örnek alan, okumuş, aydın,
yabancı dil bilen, görgülü ve ince ruhlu bir kızdır. Bu ince ruhu hiçbir zaman yakın
arkadaşı Necibe’ninki gibi kırılganlığa, umutsuzluğa düşmeyen, gücünü kendi
varoluşundan alan cesur ve yiğit bir kadın ruhudur. Yurt savunmasına katılmak üzere,
Sorbonne’daki hukuk öğrenimini yarıda bırakıp ülkesine dönen Binnaz, İngiliz
işgali altındaki İstanbul’un hazin durumundan derin biçimde etkilenir. Romandaki
bütün kadın karakterlerin canlı, yaşayan, içimizden birileri gibi olması ilgi
çekiyor. Binnaz, hem ideal hem de idealist bir roman karakteri olarak, Namık
Kemal’in yurtsever, yiğit ve kusursuz karakterlerine yakın durmakta; bu yönüyle
Kalpağı Gül Oyalılar’a yurtseverce bir romantizm de katmaktadır. Binnaz aynı
zamanda gelecekteki modern Türk kadınının öncülüdür. Erdemli, aklı başında,
uygar ve her şeyden önemlisi güçlü bir kadın karakter… Anne babasını küçük
yaşta yitirmesi, ona, yaşam olaylarıyla erkenden mücadele etmeyi öğretmiştir
bir bakıma. Binnaz, kadın haklarına duyarlıdır ve kadın ezilmişliğine karşı
çıkmaktadır. Romanın bir bölümünde cesareti öyle bir noktaya kadar yükseliyor
ki işgal güçlerinden bir askerin tacizine uğrayan Beyaz Rus kızı Roksana’yı ,
öfkesi nedeniyle artan fiziksel gücünü de ortaya koyarak askerin elinden
kurtarması, olaya seyirci kalan erkekleri kınaması, inanılmaz bir cesaret
örneği. Ayrıca, daha önceki bir savaşta bacağını yitiren ve bu yüzden dünyaya,
yaşama küsen Şahin Binbaşı’yı, araya yabancı tanıdıklarını da koyarak takma bir
bacakla da olsa yeniden yaşama döndürmesi, onun yardımseverlik, sevgi gibi
erdemlerinin yanı sıra sosyal cesaretini de vurgulamakta. Şahin’le aralarında
gelişen büyük aşk, romanda Binnaz’ın başka bir cesur yönünü daha ortaya
çıkarıyor. Nikahı beklemeksizin sevdiği, aşık olduğu gençle birlikte olması,
aşkı için her şeyi göze alarak toplumun iki yüzlü ahlak anlayışına da karşı
çıkması, Binnaz’ı farklı ve sıra dışı bir genç kız olarak, yaşadığı dönemin çok
ötelerine taşıyor. Binnaz yalnızca
duygularının sesini dinliyor ve birkaç gün sonra savaşa katılacak olan
sevgilisiyle yaşadığı kısacık bir mutluluğu ebediyen yüreğinde taşımak istiyor.
Bu isteği, her türlü kalıplaşmış toplum kuralının ötelerinde bir durumdur. Binnaz’ın
aşkla ilgili düşünceleri şöyle aktarılır romanda: “Savaş içinde yaşanacak aşklar belki de normal zamanlardan daha
anlamlı, daha kalıcıydı. Çünkü aşk da savaş gibi direnmeyi, ayakta kalmayı
gerektiriyordu. Savaşı ve aşkı birlikte götürebilmek için güçlü olmak
gerekiyordu.” (s. 80-81)
Binnaz’ın yakın arkadaşı ve Binbaşı Şahin’in kız
kardeşi Necibe, idealist, yumuşak, duygulu, kırılgan bir genç kız; ama o da
gücünü sevdiği gence duyduğu derin aşktan ve kurtuluşa duyduğu inançtan alıyor.
Savaşın çetin şartlarında getirilen yaralıların o korkunç ve acı dolu durumlarına,
yüreğindeki insan sevgisiyle teselli oluyor. Romandaki diğer kadın
karakterlerden Beyaz Rus Roksana, Binnaz’a duyduğu derin sevgi ve minnet
duygusunun karşılığı olarak, ulusal örgütçülere İngiliz gizli belgelerini
sızdırarak yardım edip yaşamını tehlikeye atıyor. Romanda dikkati çeken aykırı
bir karakter daha var ki o da Rum kızı Stella. Ana babası Rum’dur ama onun
gönlü Anadolu’nun kurtulmasından ve Türklerden yanadır. Öz babasının Yunan
işgali sırasında değişerek korkunç ve zalim bir insana dönüşmesine, yıllarca
bir arada yaşadıkları Türk komşularına, kendi annesine yaptığı zulüm ve
işlediği cinayetler onun zihninde öyle bir yarılma oluşturuyor ki, o yalnızca
Anadolu’nun kurtuluşunu isteyen, bu uğurda Yunan subaylarına yanaşarak onlardan
gizli bilgiler sızdıran, kurtuluşa
duyarlı bir genç kız oluyor. Çünkü Stella için insani değerleri öncelemek ve önce
insan olmak başta geliyor. Stella da bir
bakıma “kalpağı gül oyalılar” arasında
yer almakta. Bu romanda “öteki” ya da “ötekileştirme” hep ötelenmiş ve olay
örgüsünden mümkün olduğunca uzakta tutulmuş; o zorlu koşullarda bile insanların
yalnızca “ulusal” değil, önce “insani”
duyarlılıkla hareket ettikleri göze çarpıyor. Bu yönüyle roman, tarih bilinci açısından günümüze de
seslenebilecek mesajlar içermekte. Romanda, başta Claude Farrére olmak üzere,
Binnaz’ın ahbaplık ettiği Fransız gazetecilerin, işgalci Fransız hükümetini
değil, Anadolu’daki ulusal kurtuluş
mücadelesini desteklemeleri tam anlamıyla insancıl bir aydın duyarlılığı olarak
dikkati çekiyor.
Romanda ayrıca, Anadolu köylüsü kadınların cephe
gerisindeki kahramanlıkları dile getiriliyor. Bunlardan biri de köylü Emir Ayşe’dir.
Her şeyi yoktan var eden bu kadınlardaki inanılmaz güç, insanı bir tılsım gibi
içine çekiyor. Önce Halide Edip, Sultanahmet Mitingindeki cesur çıkışıyla yer
alıyor Kalpağı Gül Oyalılar’da. Bu romanda erkek karakterlerin kadınlar kadar
güçlü olamaması, romanı Halide Edip romancılığına da yakın kılıyor denebilir. Binnaz’ın
erkek kardeşi Tufan’ın, paşa torunu şımarık karısı Nevcivan, romanın olumsuz
karakterlerinden biri olarak yer alırken, Tufan, giderek Binnaz’ı ve ulusal
mücadeleyi daha iyi anlamaya başlar. Ama ne yazık ki İstanbul hükümetiyle ve
işgal güçleriyle dolaylı da olsa organik bir bağı bulunmaktadır. Sonunda hanımı
ve kendisi, teselliyi ve çözümü dine sığınmakta buluyorlar; yaşam mücadelesini
terk eden, dünya işlerini bırakan birer gölge- karaktere dönüşüyorlar. Erkek
karakterlerden Kuvay-i milliyeci Halim, içten içe sevdiği Necibe’ye duyduğu
aşkı içine gömmek zorunda kalıyor. Necibe’nin büyük aşkı Gündüz ise savaşta
ölmüştür ne yazık ki. Romanda bireysel mutluluklar, sürekli olarak savaş
sonrasına; yani kurtuluşa bırakılıyor… Sonuçta bazı mutluluklar gerçekleşirken
bazıları kırık birer aşk öyküsü olarak kalıyor…
Kanımca bu romandaki en ilginç yönlerden biri,
Reşat Nuri Güntekin’in bir roman kahramanı olarak tanıdığımız Çalıkuşu
Feride’nin de yurt savunmasına katılan, çevresindeki kadınları yüreklendiren ve
örgütleyen idealist bir öğretmen
olarak Kalpağı Gül Oyalılar romanı
içinde yer alması… Bu durum, Kalpağı Gül Oyalılar’ı düz bir anlatı olmaktan
çıkararak, yapıtı metinlerarası ilişkilere açan ve farklı okumalara yönlendiren
yaratıcı bir metne dönüştürmesiyle göz
dolduruyor. (s. 380) Reşat Nuri Güntekin’in Mahmut Esat Bozkurt’un yakın
arkadaşı olduğunu öğreniyor ve Çalıkuşu harekatıyla kadınları bir araya getiren
Feride Öğretmen’i görüyoruz. Burada, roman kurgusu ile tarihsel gerçeğin
sınırlarının ortadan kalkarak birbirine geçişmesi hayli ilginç ve dikkate değer
bir durum.
Zeliha Akçagüner, cesur Anadolu kadınlara vefa
borcunu bu romanda dile getirirken, Kurtuluş Savaşı’na kadın sesi ve kadın
duyarlıyla bakması dolayısıyla tüm zamanlar için insanların ve halkların
kardeşliğini; düşmanlık yerine dostluğu vurgulamasıyla farklı bir duruş
sergiliyor.
Kapak/ tanıtım metni:
Bir yanda bitmek bilmeyen savaşlardan yorgun düşmüş, kaderine terk edilmiş
yoksul bir halk, öte yanda tüm bu olumsuzluklara meydan okuyan inanç ve umudun
birleştirdiği bir ulusun emperyalist güçlere karşı verdiği destansı Kurtuluş
Savaşı...
Roman boyunca bir fon müziği gibi sürüp giden Kurtuluş
Savaşı’mızın gerisindeki olaylar ve yürekli kadınlarımızın
öyküleri...
Yaşamını kutsal davaya adadığını söyleyerek alanlarda on
binleri coşturan Halide Edip’ler; yazıları, konuşmaları, yürekli çıkışlarıyla
erkeklere örnek olan Fatma Aliye’ler, Fehime Nüshet’ler, Nezihe Muhittin’ler...
Anadolu’nun göbdeğinde sesini dünyaya duyuran Sivas Anadolu Kadınları Müdafaa-i
Vatan Cemiyeti’nin ve Türk Kadınları Cemiyeti’nin kararlı, inançlı kadınları;
"Vatan için ölmeye hazırız!" diye haykıran Bursalı, Edirneli, İnebolulu,
Erzurumlu, Kastamonulu kadınlar... Elde tüfek, belde fişeklik savaş alanlarına
koşan Kara Fatma’lar, Asker Saime’ler, Ayşe Çavuş’lar, Seher Emir Ayşe’ler...
Erkeksiz kalan ocağını tüttürürken orduyu da besleyen, cephane taşıyan, yol
onaran çalışkan Anadolu kadınları...
Bu gerçek kahramanların yanı sıra
adsız kadınları simgeleyen hayali kahramanlar... Sorbonne öğrencisi Binnaz,
yaşamını yaralı askerle adayan Necibe hemşire, Rum kızı Stella...
Ve bu
genç kadınların savaş ortamında kırık dökük, çoğu zaman da yarım kalan
sevdaları...
Zeliha
Akçagüner, Roman,
Altın Kitaplar Yayınevi, Nisan 2007,
464 sayfa
ISBN 9789752108424
|