İşçi Tarihine Bakmak

 

         Türkiye’de toplumsal tarih maalesef, değişik nedenler sonucu, istenen düzeyde değildir.Bugün topluiğnenin, ipliğin tarihi yazılıyor. İşçilerin, işçi hareketinin ve Sosyalizmin Türkiye’deki geçmişinin de bilinmesinin zamanıdır.

         Toplumsal tarihin bir dalı olarak işçi hareketi tarihi öksüzdür.Toplumumuz kendi tarihini tanımıyor. Hele işçi hareketi tarihi konusunda tam anlamıyla bir boşluk, bir hafıza kaybı yaşanıyor.

         İşçi hareketi tarihi hafıza erozyonunu önleyebilir mi?

         Giriş bölümünde bu konudaki kimi görüşlerimi açıklıyorum. Daha sonra değişik dönemlerin değişik anlarında işçilerin yaptıklarını, eylemlerini, örgütlenmelerini, mücadelelerini,  mücadele biçimlerini aktarıyorum.

İşçi hareketi tarihinin kendine özgü, denenmiş araç ve gereçleri ile araştırma yöntemlerine ilişkin kimi önermeler, kimi öneriler ve kimi yollar göstermeye çalışıyorum: İncelenen somut konular eşliğinde. İşçi hareketi tarihinin resmi tarihle hesaplaşmasının zamanı geldi. Bunun yollarını birlikte bulmakta yarar var.

         Türkiye’de 1 Mayıs İşçi Bayramı hala engellenmek isteniyor. Türkiye’de işçi hareketinin geçmişini unutturmak için iş yaşamı ile ilgili rakamlar saklanmakta. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra grevler yasaklandı. 1983 tarihli iki özel yasa ile grev hakkının uygulanması binbir  sınırla zorlaştırıldı. Bunlar biliniyor. Devlet İstatistik Enstitüsü’nün (DİE) düzenli olarak yayınladığı İstatistik Yıllığı’nda grevlere yer vermediğini biliyor muydunuz.?  Daha birkaç yıl önceye kadar… rakamlara hile karıştırılıyor…

         Oysa işçi hareketinin tarihi kökenleri bulunuyor: Osmanlı İmparatorluğu’ndan, Tarih’ten  gelen… Bu kitapta bu kökenlere değinmek amacım. Bu arada İkinci Savaş öncesi, sırası ve sonrasındaki gelişmelere, 1946 ve 1947 sendikacılığı konusunda şimdiye dek pek bilinmeyen veya yeterince ele alınmayan yönlere açıklayıcı bilgiler getirmek istiyorum. Böylece “uzlaşmacı sendikacılığın” geçmişteki belirleyicileri gün yüzüne çıkacaktır. İşçi sendikaları, işçi sendikalarının “devlet memuru” yöneticileriyle devlet ilişkileri de…

         Bülent Ecevit’le yaptığım ve tümü ilk kez burada yayınlanan söyleşi, Devlet aygıtını, mekanizmalarını, çalış(ama)masını ve yöntemlerini açıklayıcı birçok unsur taşıyor. Türkiye Cumhuriyeti başbakanı olarak İstanbul Sıkıyönetim Komutanı ile “mücadele etmek”ten söz etmesi oldukça çarpıcıdır. Bu söyleşi aynı zamanda sendikacıların  Devlet aygıtı içindeki işbirliklerini de gözler önüne sermeye yarıyor. Sendikalar içinde demokrasi yokluğunu da…

         Türkiye’de toplumsal tarih azgelişmiştir. Kadın, etnik kümeler, gençlik, özel yaşam, aile, giysi, çorap… konuları gereken ilgiyi henüz bulamadılar.

         Bu arada işçi hareketi tarihi sahipsiz kaldı. Bu alan, sosyal politika, iş hukuku, endüstri ilişkileri, sendikacılık vb. konularda uzman ve bilim kadın ve adamları, dahası yeterli bilgisi olmayan, hatta hiç bilgisi olmayan “tarihçiler” el attılar. Bir “belge” bulan, onu yayınlayınca tarihçi oldu. Yada olduğunu sandı. Tarih ve tarihçilik konusunda bilgileri olmadan. Tarihçilik, bu alanda, tutanın hegemonyasında kaldı. En başta bu tür yetersizliklerin giderilmesi, eksiklerin tamamlanması gerekiyor. Kolaylıkların aşılması da…

         Türk toplumu kendi tarihini tanımıyor. Bir yanda resmi tarih var. Kahramanlık destanlarıyla dolu. Öte yanda birçok konuda tam anlamıyla boşluk ve hafıza kaybı. İşçi hareketi tarihi bu ikinci alanın içinde.

         Tarihle ilgilenen herkes tarihçi mi? İşçi hareketi tarihi adında bağımsız bir araştırma ve bilim alanı var mı? Siyasi militan, sendikacı, sendikacılık konusuna ilgi duyan bilim kadın ve adamı, politolog, iktisat tarihçisi, klasik tarihçi işçi hareketi tarihçisi midir?

         İşe önce işçi, işçi hareketi ve tarihi tanımlayarak başlamak gerek. İşçi hareketi tarihi adıyla kendine özgü, denenmiş araç ve gereçleri, araştırma yöntemleri olan bağımsız bir araştırma ve bilim alanı yaratılmalı. İktisat tarihi ile ilgili bilimsel çalışmalar ve veriler birinci derecede önemli elbette. Toplumbilim, siyaset bilimi, iş hukuku, işçi-işveren ilişkileri incelemeleri de.

         Tarihçi nasıl oldu ve neden öyle olduğunu araştırır. Şöyle olsaydı su sonuca ulaşılırdı kurgularından kaçınır. Şöyle olmalıydı diye yas tutmaz. Tarihi fırsatlar kaçırılmışsa, nedenlerini araştırır.

         Genel olarak toplumsal tarihin, özel olarak ta işçi hareketi tarihinin resmi tarihle hesaplaşması zorunludur. Tarihi “yapan”ın Devlet-Ulus olduğunu unutmalıyız.(1) Yeni bir tarih yazılmalı: Merkezden kopuk, başkentlerden uzak, yerel, bölgesel, “patlamış” bir tarih yani.  Sesi duyulmayan kesimlerin, işçi “amele”, memur, kadın, çocuk, genç, eşkıya, “orospu”, “keş” ve diğerlerinin sesini duyurmalıyız. Tarih “sahnesindeki” yerlerini vermeliyiz.

         İşçi hareketi tarihinde işkollarına göre, bölge ve kent düzeyinde araştırma yapmak bir zaruret. Bilim kadını ve adamlarının yapamadığını, yapmaktan kaçındığını yazarlarımız, romancılarımız yapıyor. Yaşar Kemal’in İnce Memed’i eşkıyalık, çetecilik konularında araştırma yapanların baş kaynağı. Orhan Kemal’in Grev’ini, Cemile’sini, Fahri Erdinç’in Grev Gözcüsü’nü, Aziz Nesin’in Büyük Grevi’ni, Erol Toy’un Gözbağı’nı, Hakkı Özkan’ın Grevden Sonrası’nı anlamamak olur mu? Refik Halit Karay Hakkı Sükut’ta, Bursa’da ipek fabrikasında çalışan kız çocuklarını anlatır. Sabahattin Ali, Kuyucaklı Yusuf’ta, zeytinliklerde çalışan kadın ve çocukları. Kamyon ve Kanal’da işçi sorunlarını dile getirir. Hasan Hüseyin Kavel şiirini yazar. İkinci dünya savaşı yıllarında Zonguldak madencilerinin yaşam ve çalışma koşullarını kim İrfan Yalçın’ın Ölümün Ağzı’ndakinden daha iyi anlattı?  “Kömür işçilerinin yazarı” Ahmet Naim’in Bir Yudum Soluk yada Kuduz Düğünü öyküleri döneminin “fotoları” değildir? (2) Necati Cumali’nin, Kerim Korcan’ın, Osman Şahin’in yapıtlarını da anımsamalıyız. Son yıllarda işçilerin bizzat yazdığı romana örnek olarak Nejat Elibol’un Direnen Haliç’i akla geliyor.




İŞÇİ TARİHİNE BAKMAK
SOSYAL TARİH YAYINLARI

İSTANBUL, 2007

Tanıtım metni:

 
Toplumsal tarihin bir dalı olan işçi hareketi tarihi kimsesiz midir? Sanmıyorum. Ama toplumumuz  kendi tarihini tanımıyor.Tanımaması,tanıyamaması için devlet,devleti temsil ettiğini iddia eden siyasi partiler, hele tek-partiler  ellerinden geleni arkalarına koymadılar/ koymuyorlar. Bunu tarihi süreci içinde irdelemek mümkün. İşçi hareketi tarihinin varlığını ispat etmek de. Bizzat işçi hareketi kendi tarihinde yaşanan, yaşatılmak istenen hafıza kaybını önleyebilir mi? Evet. İşçi hareketi tarihinin kendine özgü, denenmiş araç ve gereçleri ile araştırma yöntemleri bu konuda işimize yarayacaktır mutlaka. Burada onları sunmak istiyorum. İşçi hareketi tarihinin resmi tarihle hesaplaşmasının zamanı geldi.Bu alanda yıllardır yapılan çalışmalara mutlaka yenileri eklenmeli. Ülkemizde işçi hareketi sahipsiz değildir. Ve  tarihinin tarihi kökenleri vardır: Osmanlı İmparatorluğu'ndan ve tarihten gelen.Bunların kimi örneklerini bu kitapta bulacaksınız.Nihayet  rahmetli Bülent Ecevit'le 1989'da yaptığım ve ilk kez burada yayınlanan uzun söyleşi, işçi hareketi alanında devlet aygıtını, mekanizmalarını, çalış(ama)masını ve yöntemlerini açıklayıcı birçok unsur taşıyor,sendikacıların bir bölümüyle devlet aygıtı arasındaki garip  ve "tehlikeli" ilişkileri  gözler önüne seriyor.Sendikalar içinde demokrasi eksikliğini ve hatta yokluğunu da.

 

  
  M. Şehmuz Güzel