DERGİ/ YAYINEVİ KILAVUZU

 
A. Alper Akçam
 

   
    


08.06.1952 Ardahan doğumludur. Ardahan, Kırıkkale, Ankara'da öğrenim gördü. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi 1974 çıkışlı tıp doktoru, genel cerrahi uzmanıdır. Ankara, Yalova, Karabük, Bursa sigorta hastanelerinde ve yedek subaylık döneminde Erzincan Asker Hastanesi'nde,  yirmi altı yıla yakın genel cerrahi uzmanı olarak çalıştı.

Roman, öykü, makale, deneme, eleştiri türünde yazın çalışmaları var. 

Aldığı birçok ödülün yanında, 2008 Yılı Yunus Nadi Öykü Ödülü’nü paylaştı.


                 


Yayınlanmış yapıtları: Karanlıkta Bir Işık (öykü- Kültür Bakanlığı Yay. 1998), Ağaların Ağası (öykü- Güldikeni Yay.- 1998), Islaktı Gözleri (öykü- Çınar Yay.- 1999), Soluksuz Sıcaklarda (öykü- Çınar yay. 2000), Açık Kapıların Arkası (öykü- Çınar yay. 2000), Doktor Civanım (öykü- Güldikeni Yay. 2001), Yükledi Günahını Sırtına (öykü- Gendaş Kültür Yayın. 2002), Çalı Çiçeği (çocuk öyküsü- TUDEM Kültür Yay. 2004), Dostum Keleş (çocuk öyküsü- TUDEM Kültür 2005), Gidenler Gelenlerdi (öykü- Ürün Yay 2005.), Masalsı (roman –Ürün Yay 2005), Şalter Kemal (Öykü- Kum yayınları 2006), Karnaval ve Türk Romanı (İnceleme- eleştiri, Ürün Yayınları 2006), Nal Sesleri (TUDEM Kültür-2007), Kiev’de Aşk (öykü- Cumhuriyet Kitap, Kasım 2008), Anadolu Rönesansı Esas Duruşta (Araştırma-inceleme, Arkadaş Yayınevi, Şubat 2009), Geçmiş, Bir Zamandı (Roman, ABİS Yayıncılık, Ekim 2009)

İletişim: Adres: 24. Cadde, Meral Özlen Apt 27/13, Karakusunlar- ANKARA

Tel: +90 (0) 312 2864025, Mobil: +90 (0) 532 7650723

alperakcam@gmail.com , alakcam@yahoo.com

"AKÇAM"LARIN SOY GEÇMİŞİ

                                                    (Güncelleme 09 Kasım 2010 – Alper Akçam)

 

Akçam soyadını ne yalnızca Taner Akçam veya Cahit Akçam, ne de Dursun Akçam’ın oğulları temsil etmiyor elbette. Ancak, son günlerde kimi yayın organlarında, internet ortamında yer alan bazı saldırgan ve seviyesiz söylemlerle tüm Akçam soyadı zan altında bırakılmaktadır.

Taner’in 20. yüzyıl başında Osmanlı İmparatorluğu topraklarında yaşayan halkların uluslaşma süreçlerini nesnel olarak değerlendirmekten çok uzak, olayların arkasındaki emperyalist kışkırtıcılık ve niyetleri görmezden gelerek aklayan söylemi, Akçam soyadına yönelik saldırıların ilk nedeni olmuştu. Bu söylem içinde, dönem çatışmaları içinde Taner’in de adını çokça andığı İttihat Terakki’nin bir “milli burjuva” sınıf oluşturarak var oluş koşullarını sürdürme, Anadolu’da demiryolları boyunca kurulmuş seksenin üzerindeki şirket aracılığıyla Alman Emperyalizmi ile ortaklık kurarak Ege ve Marmara çevresinde yuvalanmış Fransız-İngiliz Emperyalizmi işbirlikçisi Levanten Burjuvazi’nin yerini alma girişimi ile bunun karşısında Doğu Anadolu’da yaşayan Ermeni toplumunun zaten o bölgede işgalci olarak bulunan Rus Çarlığı ve İngiliz-Fransız Emperyalizmi ile dirsek teması içinde bir Ermeni devleti oluşturma çabası somutça anlatılmamaktadır. Taner Akçam ve onun gibi düşünenlerin “Ermeni Soykırımı” diye adlandırdığı bu tarihsel süreçte, asıl sorgulanması gereken, emperyalizm ve kapitalizmdir. Yüzlerce yıl bir arada, kardeşçe yaşamış halklar, bir çıkar, bir pazar kavgası içinde birbirine düşman edilmiştir.

Bu tarihsel süreci arka plandaki ekonomik-politik kışkırtıcılığı ve nedenleri görmeden, at gözlüğü takarak “arşiv fareliği” yaparak tanımlamaya kalkışmak, “önce sen mi vurdun, ben mi vurdum” tartışmaları yaratmak, her iki tarafta ölmüş, öldürülmüş yüz binlerce masum insandan bir kısmını “barbar” bir kısmını “mazlum” olarak göstermeye çalışan, halklar ve milletler arasına düşmanlık tohumları, kin ve nefret duyguları körükleyen bir söylem olmaktan öte bir anlam taşımamaktadır.

Taner Akçam’ın Ermeni sorunundaki tutumu nedeniyle kendisiyle mücadele ettiğini sanan birilerinin başlattığı, Taner’in ölmüş dedesi ve dedesinin babasına kadar dil uzatan, kemikleri bile çoktan toprak olmuş masum insanlara olmadık iftiralarla saldıranların sayısı Angora Yayıncılık’ın yayınladığı Hanefi Avcı’nın “Haliç’te Yaşayan Simonlar” adlı kitabından sonra daha da çoğaldı. Dursun Akçam’ın küçük oğlu Cahit Akçam’ın Angora Yayaıncılık’la ilişkisini dillerine pelesenk eden, Hanefi Avcı’nın kitabında açığa çıkmış iktidar-cemaat ilişkilerini gözden kaçırmak için olmadık dil oyununa başvuran iktidarcı medya tetikçileri de koroya katıldı. Akit Gazetesi’nden Samanyolu Tv.’ye, birçok kalemşor da sahneye çıktı.

Taner ve Cahit Akçam’ların dedeleri Hasan ve Eyüp’e kadar uzanan yalan ve iftira kampanyasının ilk kaynağı Fransa’dan yayın yapan bir bilgisunar sitesidir. Bu sitenin “Türkçe Haberler” bölümünde yıllarca önce yazılmış ve oradan yapılan alıntılarla Türkiye’deki bazı sitelerde de yakın zamanda yayılan iftiralara bakılırsa, Taner’in büyük dedesi Ermenidir (!) ve Agop olan adını değiştirip Müslüman adı Hasan’ı almasına karşın Bolşevikler tarafından öldürülmüştür. Bu saçma kurmacanın kim veya kimler tarafından ortaya atıldığı henüz anlaşılamamıştır.

Oysa ki, Taner’in de, hepimizin de büyük dedesi, Ahıska’dan gelmiş Murat Dede’den sonra yaşamını az buçuk bildiğimiz Hasan Dede, 1915 yılında, Ardahan’ın geçici bir süre Türkler’in eline geçmesinden sonra saldırganlaşan Rus askeri birlikleri tarafından Ölçek Köyü’ndeki evinde öldürülmüştür. O dönemde Rus birlikleri içinde çok sayıda gönüllü Ermeni olmasına karşın Hasan Dede’yi kılıçla öldüren asker ya da askerlerin etnik kökeni hakkında bir şey söyleyebilmek olası değildir. Hasan Dede’nin ölüm tarihi Bolşevik ihtilâlinin ve iktidarının çok öncesine denk gelmektedir.

Hasan Dede’nin büyük oğlu, bizim öz dedemiz, yürekli ve mert insan Eyüp ise yöredeki Ermeni-Türk çatışmaları sırasında Gölebert (şimdiki Çamlıçatak) köyünde karargâh kurmuş Mazmanov komutasındaki Ermeni çetecilerin Ölçek köyüne yönelik saldırısına silahla karşılık veren ve köyü savunmaya çalışan Ölçekliler arasında, ön saflarda yer almıştır. Eski Sanayi ve Teknoloji Bakanı Abdulkerim Doğru ile eski Dağcılık Federasyonu Başkanı, Ankara Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mecit Doğru’nun (her iki ad da Dursun Akçam’ın öz teyze çocuklarıdır) babaları Ölçek Köylü Mehmet Doğru’nun yazdığı 1972 basımlı Ölçek Köyü Tarihi adlı yapıtta konuyla ilgili geniş bilgiler ve çatışma yöresinin krokileri de vardır.

Fransa’dan yayın yapan söz konusu sitede, Ermenilere yol gösterdiği için 1928 yılında köylüler tarafından öldürüldüğü söylenen Eyüp Akçam, Ermeni saldırganlara karşı köyünü ön saflarda savunanlardan biri olup, 1969 yılında büyük olasılıkla oğlu Dursun Akçam’ın da ölümüne neden olan Akciğer Kanseri nedeniyle yaşamdan ayrılmıştır. 1969 yılı son baharında ikinci sınıf tıp öğrencisi olarak köyünü ziyarete gitmiş bu satırların yazarının anımsadığı, onu çok seven Eyüp dedesinin evin altı tahta döşeli, yandan pencereli tek odasında solunum zorluğu çekerek ve öksürerek hasta yatağında yatıyor oluşudur. Ayağa kalkmakta bile zorlanan, ağır hasta dedesinin “Apul beni Ankara’ya götür” diyen son arzusunu da kulağında hep taşıyacak olan yazar ve yakınları, 1969 sonunda onun ölüm haberini alacaktır. Ardahan’daki nüfus kaydından Eyüp Akçam’ın ölüm tarihi öğrenilebileceği gibi, Eyüp Akçam’ın mezarının 1968 yılından itibaren kullanılmaya başlanan köyün yeni mezarlığında bulunuyor oluşu da ayrı bir gerçekliktir.

Eyüp Akçam’ın yaşam hikâyesi konusunda hâlâ bir kuşkuları varsa medya tetikçilerinin, Ölçek Köyü’ndeki evimizin başköşesinde duran, Dursun Akçam’ın 1964 ya da 1965 yılında çekmiş olduğu, Eyüp Akçam’ın yetmişli yaşlardaki fotoğrafını da gözlerine sokabiliriz! 

Ölçek köyü’ne komşu Gölebert Köyü’nde yerleşik Ermeni güçlerin Eyüp’ün de kendilerine kurşun sıkanlar arasında olduğunu öğrenince onu gıyabında ölüme mahkûm etmiş olmaları, şimdiki adı Çamlıçatak olan Gölebert Köyü’nde yaşayan ve Eyüp’ün dostu olan Rum Kosti’nin gizlice Ölçek’e gelerek Eyüp’e kaçmasını, Ermeniler tarafından öldürüleceğini bildirmesi, Eyüp dedenin de dağlık bir bölgede bulunan Kürt köyü Kızılkilise’ye kaçarak aylarca orada gizlenmiş olması, kendi ağzından da dinlediğimiz, olayın ayrı bir boyutudur.

Yine dedemizin kendi anlattığı ve birlikte dinlediğimiz, nenemiz ve diğer yaşlıların onayladığı önemli bir olay da Ölçek Köyü’nün Rus-Ermeni güçlerinin egemenliğine yeniden geçtiği dönemde yaşanmıştır (1915). Ölçek köylüleri can korkusuyla Hopal (şimdiki Kuşuçmaz) köyüne sığınmışlardır. Kış ortası, yiyecek unları bittiğinde dedemiz Eyüp yanına iki kişi daha alarak Çakmaklı vadisinin sırtlarından Ölçek köyünün içine, Ziyaret tepeye kadar gelmiş, buradan beline ip bağlayarak Rus askeri birliğinin levazım deposu olarak kullandığı Ziyaret tepenin altındaki mağaranın yanına inmiştir. Buradaki nöbetçiyi hançeriyle yaralayarak bağlayan Eyüp, iki çuval unu sırayla ipe bağlayarak yukarı çektirmiş, Hopal’daki köylülerin bir süre daha ekmek bulabilmesini sağlamıştır. 

20. Yüzyıl başını yaşamış insanların birer birer aramızdan ayrılıp gitmiş olması nedeniyle Hasan dedenin ölümü üzerine tanıklık edecek yaşayan bir kişi bulunabilmesi olası olmasa da, Hasan dedenin Ruslar tarafından köydeki evinde kılıçlanarak öldürülmüş olduğu, orta yaşın üzerindeki tüm Ölçek köylülerinin bildiği bir tarihsel olgudur.

Aynı sitede yer alan diğer bir yalan ve yakıştırma da Eyüp Akçam’ın karısının Gürcü kökenli olduğudur. Eyüp Akçam’ın karısı, Seyhat nenemiz de Ölçek köylüsüdür. Anası, Bangis (Taşlıtarla) köylüsü Kürt kızı Naze, babası Ahıska göçmeni Aslan’dır. 1977 yılında ölen Seyhat nenemizin mezarı da Ankara’da Karşıyaka mezarlığı M 20, Parsel 585’te, oğlu Dursun’un mezarının çok yakınında bulunmaktadır. Nenem ve büyük kızı Sultan çok iyi Kürtçe konuşurlardı. Ardahan’da ve Bangis’te hâlâ yaşayan ve bu gerçekleri bilen çok sayıda hemşerimiz, akrabamız vardır.

2010 yılında yapılan Anayasa Referandumu sırasındaki tartışmalarda Dursun Akçam’ın çocuklarından Taner “Evet”çi kanatta, ağabeyi Alper ve kardeşi Cahit “Hayır”cı kanatta yer almışlardı. Taraf gazetesindeki yazılarıyla kendi geçmişine ve Türkiye soluna saldırıya varan eleştirilerde bulunan, onları “potansiyel soykırımcılık”la suçlayan Taner’e karşı, Cahit Akçam da Birgün gazetesindeki yazılarıyla yanıt vermişti.

Hangi tarafta olurlarsa olsunlar, hangi siyasal ya da tarihi tezi savunurlarsa savunsunlar, Akçam soyadı taşıyan hiç kimsenin bugünkü seçimi ya da içinde bulunduğu söylem, ölmüş insanlara, masum kişilere iftira etmeyi haklı gösteremez.

Dursun Akçam Kültür ve Sanat Vakfı ve Akçam soyadı taşıyanlar olarak Fransa’dan ve Türkiye’den yapılan yayınlar ve yazarlarına karşı dava açıyoruz. Bu yayınlardan bir kısmı mahkeme kararıyla kaldırılmış bulunmaktadır. Açılan davayı bir tazminat talebiyle de birleştirip, eğer parasal bir getiri sağlanabilirse, Ardahan’da yöresel çalgı olan tulumun yaşatılması, geliştirilmesi tasarımında kullanmayı düşünmekteyiz.

Aşağıdaki kitap sayfalarında (Ölçek Köyü Tarihi – Mehmet Doğru – 1972) konuya ilişkin diğer belgeler de görülmektedir. (http://www.dursunakcam.com)

Not: Alper Akçam'ın bizlere ilettiği bu "AKÇAM"LARIN SOY GEÇMİŞİ" adlı metindeki fotoğraflar sayfaya ileriki tarihlerde eklenecektir.


    ® Öz Yapım oHG   H@vuz Yayınları - Kitaplar                             ©  Dergi H@vuz  ISSN 1864-0524