"11 milyar dolarlık ABD yardımı ile ayakta kalan ve 7 milyar dolarlık
ABD silahı ile kıyım yapan bir ordu, ABD emperyalizminin Ortadoğu'daki
ileri karakolu bir devlet...
Arkasındaki bu küresel güçle, bütün
dünya kamuoyunu yıllardır rehin alan, 1960'lı yıllardan bu yana,
bütün Birleşmiş Milletler kararlarını hiçe sayan,
adeta çöpe atan bir devlet...
Hakkında çıkarılan 150 kadar Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi kararının yarısını ihlal ettiği bilinen, Cenevre
sözleşmesi'ne göre sayısız savaş suçu işleyen, buna
karşın, başta ABD olmak üzere, emperyalist dünya egemenleri
tarafından kol kanat gerilen bir ülke...
İşlediği savaş suçlarına karşın, "uluslararası toplum"
tarafından bir türlü kurulamayan mahkemelerde, hiçbir
zaman yargılanamayan "haydut"
bir devlet...
Birleşmiş Milletler'in, anlı şanlı 242 ve 338 sayılı kararlarını
uygulamayan, 1967 yılı sonrası, yasa ve hukuk dışı bir biçimde
elinde tuttuğu topraklardan; Suriye'den işgal ettiği Golan'dan,
Ürdün'den işgal ettiği Doğu Kudüs'den ve Batı Şeria'dan,
Mısır'den işgal ettiği Gazze'den çekilmeyen bir devlet...
Ve bir "devlet" olarak, bütün ahlaki ve insani
yükümlülüklerini yok sayan, Filistin'de ve
Lübnan'da, "teröre karşı savaş" adı altında, kural ve sınır
tanımayan bir terör örgütü gibi savaşan bir
devlet...
Kendisine yönelik direnişi, her defasında yeniden yaratan,
çünkü terör ve şiddetle beslenen bir devlet...
Aslında, kendisi 1948'de, bir dizi terör eylemiyle kurulan, o
yıllarda, sonradan İsrail'e dönüşecek olan Filistin'de,
Yahudi olmayanları büyük bir etnik temizliği uğratan bir
devlet...
Yahudilerin çoğunlukta olduğu Siyonist bir devletin kurulması,
sonra bu devletin Yahudi niteliğinin korunması için,
sürekli teröre ve savaşa muhtaç bir devlet...
Bütün bu olgular tartışılmaya çalışıldığında,
tarafları anti semit (Yahudi düşmanı) olarak karalayan bir
devlet...
1870 yılında, Filistin topraklarında yaşayan Yahudi nüfusu,
yalnızca 7 bin kişi kadardı ve bu sayı, Filistin nüfusunun
yüzde 2'lik bir bölümüne karşılık geliyordu.
1946'daki Yahudi göçünden sonra, Filistin nüfusu
1.240.000 Filistinli, 600.000 Yahudi'den oluşuyordu ve Filistinli
nüfus, toprakların yüzde 92'sine sahipti.
1947'deki Birleşmiş Milletler paylaşım planı gereği, bu toprakların
yüzde 56'sı Yahudilere, yüzde 44'ü Filistinlilere
bırakıldı.
1948 yılında İsrail devleti kuruldu.
1949 yılı sonunda, İsrail, Filistin'in yüzde 78'ini denetim altına
almaya başladı. 1973'teki, 6 gün savaşları sonrasında da, İsrail
devleti, Filistin topraklarının bütününü işgal etti.
Bölgede yaptığı işgallerle İsrail devleti, ilk kurulduğu
dönemdeki topraklarının, yaklaşık üç kat
büyüklükteki bir toprağı kontrol altında tutma olanağına
kavuştu. 1 milyondan fazla Arap, İsrail'in işgal ettiği topraklarda
yaşamaya mahkum edildi.
Dünya üzerindeki en büyük mülteci nüfusu
Filistinliler oluşturuyor, 6 milyona yakın Filistinli kendi yurdundan
uzakta yaşıyor.
Bugün, Filistin'de, İsrailliler ve Filistinlileri ayıran bir
tecrit duvarı yükseliyor. Bu duvarın inşası ile birlikte
Filistinliler, topraklarının yüzde 25'ini daha yitirdi. Verimli
topraklarının yüzde 80'i, su kaynaklarının yüzde 65'i,
kurulan duvarın arkasında kaldı.
Duvar inşa edilirken, Filistinlilere ait 100 binden fazla zeytin ağacı
kökünden söküldü, 120 bin dönüm
Filistin toprağına el konuldu, 35 bin metrelik su alt yapısı, duvarın
yapımı sırasında yıkıldı.
İsrail devleti'nin, Batı Şeria'dan ve Gazze Şeridi'nden
çekilmesi, ama her defasında, bombalarıyla, füzeleriyle,
tanklarıyla yeniden girebilmesi şu anlama geliyor: kadim Filistin
topraklarının yüzde 90'ı İsrail devletinin elinde artık. Geriye
kalan yüzde 10'luk bölüm de, Filistin halkının aleni
olarak tutsak edildiği; aç ve susuz bırakıldığı; nihayetinde
dünyanın gözleri önünde imha edildiği iki
büyük toplama kampından ibaret: Batı Şeria ve Gazze...
İsrail devleti, abluka altında tuttuğu savunmasız bir halka karşı, başta siviller olmak üzere soykırım uyguluyor.
Bütün yaşama alanları alabildiğine daraltılan, harabeye çevrilen bir halk...
Dört bir yanı duvarlarla çevrili bir bölgede, toplu
bir biçimde cezalandırılan ve açlığa ve ölüme
terk edilen bir halk...
Kendisi "orantısız" bir biçimde kıyıma uğradığı halde, bu kıyıma
karşı direndiği için "terörist" ilan edilen bir halk...
Varsa eğer, adı "uluslararası toplum" olan dünyanın
tümünün, "insanlığa karşı işlenen suç" kapsamında
suskun kaldığı, dahası ihanet ettiği bir halk...
Bırakın en yakın Arap komşularını, dünyanın geri kalan
bütünüyle her türlü bağı kopartılmış,
dünyadan tecrit edilmiş bir halk...
İnsan olarak yaşama hakkı ve onuru, dünya üzerindeki
bütün iktidarlar tarafından ayaklar altına alınan bir halk...
Yasa ve hukuk dışı bir işgale karşı direnirken, İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Konvansiyonu gibi değerler ve
hedeflerle asla ilişkilendirilmeyen bir halk...
Irkçılığa ve her türden ayrımcılığa maruz bırakılan bir halk...
Gene de, yenilmez bir devlet mitini sarsan ve o devletin "mutlak"
zaferine boyun eğmeyen bir halk...
1948 yılından bu yana, insanları yerinden yurdundan eden, tam tamına
"bebek ve çocuk katili" İsrail devletini, salt öfkesiyle
bile, kendi cehenneminde boğabilecek tek halk...
Uçakların ve tankların yarattığı bir nefreti, dünyanın en
haklı direniş geleneğine dönüştüren bir halk...