** Gülten Akın'ın Frankfurt'ta devir teslim töreni için hazırladığıkonuşma:
"Değerli Dostlar... Geçmişte ve günümüzdeki
kültürel, yazınsal değerleriyle çok varsıl bir
ülkeyi, Türkiye'yi temsil etme görevi bizlere verildi.
Bu simgesel bir seçim; yoksa, pek çok isim burada benim
yerimde olabilirdi.
Bizler hayatın dilini, sanatın yazının diline çevirenler, onu
kitaplara sığdırmaya çalışanlarız. Estetize ederek sunduğumuz
bir amacımız var, hayatın ve dünyanın değişimine katkıda bulunmak.
Gündelik konuşmalarda kullandığımız sözcükler, hayatın
insan ilişkilerinin anlamını açıklamada yetersiz kalır. Onun
için sözcükler anlamın tutukevidir demiştim. Yazar,
özellikle şair onları öyle yan yana getirir, yapılaştırır ki
daha derinden kazarak çıkarılan anlam kurtulan anlam olur.
İşte, dille yapılan bu değiştirimdeki büyü, yaşamı nesnel
olarak değiştirebilmemin umudunu taşıyabilir. Bu umutla yazıyoruz.
"Kent Bitti" adlı şiirimde şöyle demiştim:
"Yakın sesler gitti / Geceler el değiştirdi, yıkımlar / Anılmıyor bile,
dilden çıktı / Çözülme gündemde /
Antenlerin uyduların metalik söylemiyle / Birleşilemiyor / Yabancı
isimler, trafik imleri alarm zilleri / Arasında karşılaşanlar /
Tanışıyorlar mı? Tanışamıyorlar / Bu bir çarpışmaya benziyor /
Bütün gün bütün gün çarpışa
çarpışa / Kentin ağır sularında / Herkes yaralı / Erkekler /
Kanına alkolden kıymıklar batıran / Erkekler doğuyor
çılgınlıklarından / Kadınlarsa / Kapatıp kendilerini rahimlerine
/ Sırlarıyla oynuyorlar / Kent bitti."
Burada kent sözcüğünü dünya olarak da
anlayabiliriz. Dünya küçüldü, giderek daha
küçüldü, kurşundan bir topa
dönüştü. Değmediği doğa parçası, toprak, insan
kalmadı. Dünyanın iki eli var sanki. Biriyle taşıdığı kolaylıklar,
incelikler, ötekiyle taşıdığı kabalık, kıyıcılık, yok edicilik,
ölüm.
Bu ikinci el o kadar güçle saldırır oldu ki dünya kendini yok etme aşamasına geldi.
Elimizde düş gücümüzle, yeteneğimizle
ürettiğimiz o yazılar, şiirler var. Kitaplar var. Yazdıklarımızda
gerçek adına söylediklerimiz ne olursa olsun, bir
kıyıcığında umudu saklı tutuyoruz.
Metalik söylemler varsın kolaylıklarını sürdürsün.
Ama bizler yazınla, şiirle, sanatın her türüyle umudu var
kılalım.
Yalnız değiliz. Pek çok insan bizimle. Onurumuz ve vicdanımız var.
Dinlerin, milliyetlerin, geleneklerin beslediği birer ortama doğuyoruz.
Doğuştan getirdiğimiz özelliklerin geleceğe aktarılabilir, olumlu
olanlarını seçerek, dünyanın yeni değerleriyle
bütünlemeyi becerebilirsek, kent de, ülkeler de,
dünya da kurtulur.
Dünyanın birçok yerinde insanlar bir bombayla, bir kimyasal
silahla yok ediliyor, varsıl ülkelerle, yoksul ülkelerin
arasındaki, ülkeler içindeki varsıl olanlarla,
büyük yoksul çoğunluğun arasındaki açı
büyüyor. Açlıklar, işsizlikler... Bunlar yetmiyor.
Doğanın dengesi hızla bozuluyor. İklim değişiyor, nehirlerimiz,
göllerimiz kuruyor, toprak çoraklaşıyor.
Savaşarak, birbirimizi yiyerek, yakıp yıkarak neyi kanıtlamak istiyoruz
ki! Bir cezaevine çevrilen yerde mahpus da tutukludur, gardiyan
da. Üstelik ölüm herkes için.
Barışarak, gücümüzü birleştirerek, insan olmanın
onurunu düşünerek, toplumsal vicdanı silip parlatarak, yok
ettiklerimizi, bozduklarımızı onarma yolunda ortak aklımızı kullanarak
çocuklarımızın geleceğini kurtarabiliriz.
Ben, ezilenler olarak en çok çocukları ve kadınları
yazdım. Bir lokma ekmek için doğdukları yerde kalmayıp
göçenleri, yollarda telef olanları, kentlerin varoşlarında,
gecekondularda bin bir dert içinde yaşayanları yazdım.
Kitap fuarları, özellikle de Frankfurt Kitap Fuarı, yazın yoluyla
bizleri bir araya getiriyor. Buna imkân veren ev sahibi ülke
Almanya'ya, ülkemde ve dışarıda emeği geçen her kuruma,
herkese teşekkür ediyorum.
Hepinizi umutla selamlıyorum. Bu görevi dünyanın en
büyük en olağanüstü ülkelerinden birinin,
Çin'in yazarına devrediyorum."
*
Bu söylevin Türkçesini Ayfer Tunç, Almancasını
Birigitta Assheuer sundu. Bu söylevden önce Gülten Akın
hakkında geniş bilgi verildi.
** Dergimize ulaştıran: Edebiyatçolar Derneği Genel Başkanı, Gökhan Cengizhan.
Fotoğraflar: Nida Öz