Ka(n)ka Edebiyat

                  



    Toplumların kültür, sanat, edebiyat yaşamı içinde öyle eserleri vardır ki, yazarlarını aykırı dünya görüşleri, yaşam biçimleri veya tepkileriyle sevmeyebiliriz. Ancak bu davranış o yazarı ya da edebiyat eserini küçük düşür(e)mez. Bu eserlerde öyle anlatım var ki, sözcükler, tümceler bizi kahramanların arasında götürür getirir. Zaten bu özelliklerinden dolayıdır ki bu tür eserlere (biz) "klasik" diyoruz. Bu eserler anlattıkları dönemin yapısını, beklentilerini, umut, duygu ve düşüncelerini yansıtarak onu tarih içinde daha ötelere götürür. Klasikler-bu nedenledir ki-estetiklik ve şaheserlik dışında yüklendikleri iletileri geleceğe taşıdıklarından onlar geçmişin olduğu kadar bugünün ve yarının eserleridir. Klasikler bu anlamda halkların, yılların, geçmişin, geleceğin, nesillerin eserleridir. Halklar ve nesiller bu eserlerden ders alırlar.

    Kişisel olarak bir romandan olay örgüsünün heyecanı, estetiği yanında beni düşünsel ve ruhsal olarak doyurmasını beklerim. Ayrıca dilin yalın, öz ve konuşulan (yaşayan) olmasının anlatımı anlaşılır ve yüksek zevk tadımızı duraklara çıkarır. Yılda sayıları binleri geçen makale, deneme, roman, şiir, öykü yayımının kaçı bu kriterlerde bize haz ver(ebil)ir? Bu safhada kayırmayla verilen bilmem ne ödüllerinden ve törenlerinden söz etmek istemiyorum. Ancak gelecek nesillere iletiler bırakmak istiyorsak yazdıklarımızın yılların imbiğinden geçecek yoğunlukta, demlenmiş, insanların aşklarını, korkularını, hayallerini, uğradıkları felaketleri anlaşılır, sade, basit kurulmuş cümlelerle anlatma ustalığında olması gerekir. Olgular ve ruhbilimsel çözümlemeler ilgisizliğimizi yıkmalıdır. Tolstoy, Dostoyevski, Dickens, Gorki bugün dün olduğu gibi okunuyor, yarın da okunacak.
    Romanları okurken yazarın dünya görüşü (ideolojisi) beni pek ilgilendirmiyor. Liberal, muhafazakâr, nihilist, sosyalist, faşist… Anlattığı olay örgüsü, doğruluğu, edebi düzeyi benim için daha önemli. Rus klasik yazarlarından kimilerinin sosyalist (toplumcu), nihilist çizgiden muhafazakâr, Çarcı görüşlere yaşlılıklarında kaydıklarını görüyoruz. Ama bu olgu o yazarların romanlarının okunma tadını eksiltmiyor, onları klasik roman sınıfından çıkarmıyor. Bugün ben, dünya görüşü hiç te benimle örtüşmeyen yazar Salih Mirzabeyoğlu’nun "Damlaya Damlaya" adlı kitabındaki bir anekdottan söz edeceğim[Mirzabeyoğlu’nun kullandığı dilin bugün için eskimiş sayılabileceğini söylemeliyim. Birilerinin bu kapsamlı kitapları konuşulan (yaşayan) Türkçe’ye çevirmesini öneriyorum]. Mirzabeyoğlu anlatıyor: "Sene 1962 veya 1963… henüz çocukluk çağım… Eskişehir’de çarşı içinde, yan yana üç küçük dükkân… Dükkânlardan biri, babamın arkadaşının… Kolonyacı… Yanındaki dükkânlardan biri saatçi, diğeri kuyumcu… Bir gece, hırsızın teki, çatıdan kuyumcuya girmiş ve ne varsa toplamış; sonra da ince tahta bölmeyi delip saatçiye girmiş ve onu da soymuş… Ve tüymüş… Hemen ertesi gün, yakalayıp tatbikat için dükkânlar getirdiği iriyarı yoksul kılıklı tip… Adam suçunu kabul etmiş ve dükkânları nasıl soyduğunu anlatıyor… ‘Bu delikten öbür dükkâna geçtim!’ diyor ama, bir türlü oradan sığmıyor; delik, adamın gövde kalınlığının yarısı… 'Her neyse' diyorlar; 'geç öbür dükkândan devam et!'… Adam öbür dükkâna geçiyor ve itirafına(!) devam ediyor: 'Öbür dükkândan buraya, işte bu delikten geçtim, burayı da soyduktan sonra aynı delikten yine kuyumcuya geçip çatıdan kaçtım!' Dersini iyi öğretmişler!..(…)" Bu anekdotu size anlatınca son günlerde medyada yer alan bir haber ilgimi çekti. Polis bundan böyle demir cop kullanacakmış(!) Bu konuda sicili pek temiz olan polisimize maşallah demek istiyorum(!) Anlaşılan plastik coplarla kafa göz iyi yarılmıyor. Bundan sonra-yalnızca kıça vurulacakmış ya(!)-Allah ne verdiyse demir coplarla kafa kol iyice yarılır, hiç merak etmeyin. Bu durumda aydınlar, işçiler, memurlar, kadınlar, solcular, gençler bu copun kankası olacak herhalde.
    Biz yine edebiyata dönelim. Yaşamı, dünyayı, insanı-umudu; iyi, güzeli de ekleyerek-kitaplara sığdırabiliriz. Coplara, silaha, kimyasala, bombaya karşın umudu yayabilir, dünyayı kültürel kardeşlik bağlamında evriltebiliriz.


  
 Bülent Tekin

®  Öz Yapım oHG   © H@vuz Yayınları                                  © Ocak - Şubat 2009 ISSN 1864-0524