Sıradan
bir gündü, konu komşu Otorbay ake kuma getirmiş diye
fısıldanıyordu. Etraftaki kadınlar bir araya gelip, Otorbay ake ile
Asimkül yengeye hayırlı olsun demek için evlerine gitmeye
karar verdiler. Böyle yapmasalar da olmazdı ki! Ailesine bir
horanta daha katılmıştı ne de olsa. Bir de kumayı çocuk sahibi
olmak için getirdiğini herkes biliyordu.
Otorbay
ake, hanımıyla yaklaşık otuz yıl beraber yaşadı fakat çocuğu
olmadı bir türlü. Uzun yıllar hasretle bebek beklediler.
Bekleme yılları uzadıkça uzadı ama beklenen gelmedi.
Asimkül'ün gençliğinde gitmediği doktor kalmamıştı.
Falcılara, halk hekimlerine de hep umutla gitti. Allah, kaderine
çocuk yazmadıktan sonra hiç kimse yardım edemedi. Seneler
geçti. Bekleme gününün de akşamı geldi. Umudunu
da yavaş yavaş yitirdi. Karı koca en son bu işte karar kıldılar. Ancak
böyle bir karar vermek onlar için de kolay olmadı.
Asimkül, kocasına söylemek istediklerini çok
düşündü ve bir gün ona anlatmaya çalıştı.
Fakat ağır başlı, çok konuşmayan kocası ses çıkarmadı. O
günden bu yana Asimkül bu konuyu bir daha açmamıştı.
Aradan epey zaman geçti. Asimkül
düşündüklerini yine kocasına söyledi. Birkaç
dakika sesini çıkarmadan oturan Otorbay ake, "kimi diyorsun"
diye boğuk sesle mırıldandı. Asimkül kendi akrabaları tarafında
aynı kabileden gençliği geçmeye başlayan, fakat sessiz
sakin, insan kadrini kıymetini bilen, anne babasını gençliğinde
kaybeden, şimdi de yengelerinin yanında hor görülen bir
kızdan bahsetti. Eğer kocası razı olursa hemen yarın gidip kızı getirip
koynuna koyacağını, genç kadının yıl geçmeden de
çocuk doğuracağını anlattı. Bunu yapmak onlar için
çok zordu ve çaresizlik içinde kumayı getirmeye
karar verdiler. İşte kumayı getirdiği gün.
Toplanan
komşu kadınlar Otorbay amcanın avlu kapısına geldiklerinde, avluda iş
yapan Otarbay onları gördü, ancak görmezden gelerek
tırmığı eline alarak evin arka tarafına doğru gitti. Otorbay akenin
böylece gitmesi kadınlar için de iyi oldu aslında. Belki de
rahat edemezlerdi. Kapıda onları Asimkül karşıladı. Önde
gelen Batma: "Başınar köböysün,
üyünörgö kut girsin" (başınız çoğalsın,
evinize baht girsin) dedi. Yanındaki kadınlar da buna benzer
sözlerle tebrik ettiler. Kırmızı ipek örtüyle, sobanın
yanında, alçak oturakta, sessiz sakin oturan Seyilkan da hemen
yerinden kalkarak gelen kadınları eğilerek selamladı. Kadınlar da ona
hayır dualar ederek hazırlanmış sofraya oturdular. Asimkül'ün
ne sevindiği ne de rahatladığı belli değildi. Niye sevinsin ki, gelin
mi alıyordu. Bu duygunun nasıl bir şey olduğunu ancak evli kadın
anlayabilir. Bundan dolayı gelen kadınlar rahatsızlık hissederek, masa
başında sessice oturdular. Söze başlamaları zordu. Tam bu sırada
Asimkül yenge kendisi söze başladı.
-
Anlayan anlar... Ben kocama kuma almayı hiç ister miydim?
Kaderde yazıldıysa yapacak bir şey yok, diyerek çayları doldurup
uzatmaya başladı.
- Elâlem anlar Asimkül. Sen iyi şeylerden bahset. Başınız çoğalsın, eviniz şenlensin, dedi Batma.
-
En doğrusunu yaptınız yenge. Ne var bunda? İki kadın eskiden de
sorunsuz, güzelce yaşarlarmış. Zaten akrabanızmış doğru mu? - diye
Batmanın yanında oturan çok zayıf, esmer gelin söze karıştı.
- Evet, akrabam. Dedelerimizin ataları kardeş.
- Vay vay, nerdeyse kendi kız kardeşinmiş, dedi başka bir kadın.
- Erkek için iki kadın çok sayılmaz, dedi Batma Seyilkan'a göz gezdirerek.
Onlar
bir, iki kâse çaylarını içip gidene kadar, Otorbay
ake eve hiç girmedi. Böylece bugünden itibaren
Seyilkan'ın yeni hayatı başladı. Ancak ilk zorluklarından biri -
evlendiği kocasına ne diye sesleneceğiydi. Enişte mi demeliydi, yoksa
adını mı söylemeliydi. Kendinden büyük adamın adını
nasıl söylerdi. Tamam, Asimkül'e yenge der. Ya adama ne
diyecek? Yaşça da bayağı büyük. Bu durumu hemen
anlayan uyanık Asimkül: "Enişte diyebilirsin," dedi. Bunun yanında
da başka bir konuda uyardı kumayı.
Eğer
dışarıdan tanımadığın yabancı birisi geldiğinde, senin kim olduğunu
sorarsa, eniştem ile ablamın evinde kalıyorum, yetimim de, sakın ikinci
hanımıyım, doğurmak için buradayım deme, hepimizi hapishaneye
attırırsın ha, dedi.
Tamam
ablacığım. Hiç öyle söyler miyim, dedi. Seyilkan
ablasının söyle dediklerini söylüyor, söyleme
dediklerini de söylemiyor. Söylenen her şeyi
düşünmeden hemen yapıyordu, düşünmek onun işi
değildi. Onun yerine başkaları düşünür, başkaları karar
verir. O, bu dünyaya başkalarının dediklerini yapmak için
yaratılmış sanki. Hayır, öyle değil, diye başkalarına baş
kaldırmanın ne olduğunu bilmiyor o. Hiç kimseye darılmıyor da.
Değil darılmak aksine korkarak herkesin gözlerine bakıyor. Birisi
ona şaka yapar gibi çamurlu suyu başından aşağı dökerse
bile gülerek kenara çekilirdi. Seyilkan doğuştan böyle
sessiz, halim selim biriydi.
O, Asimkül'ün evine adımını attığından itibaren evdeki işlere
dört elle sarıldı. Kendi evinde de yengesinin bütün
işlerini yapardı. Bulaşık, temizlik işlerinde onun eline kimse su
dökemez. Ancak ona hangi işten sonra hangisinin yapılmasını
gerektiğini anlatmak gerek, yani onu yönlendirmek gerek. Evdeki
halı, kilimleri dışarıya çıkarıp çırpmak, havalandırmak,
tekrar içeri almak kadın için aslında bayağı ağır iştir.
Seyilkan ise bunun gibi işleri hiç şikâyet etmeden yapar,
of, yoruldum da demezdi.
Asimkül,
ev işlerinden kurtulmuştu. Ancak Seyilkan'a tam güvenmiyordu.
Çünkü o, evini, eşyalarını temiz pak tutan bir kadın.
Her eşyası kendi yerinde durmalı. Bundan dolayı Seyilkan'ı boş
bırakmaz, sürekli iş yaptırır, peşinden de kontrol eder, Seyilkan
işini bitirip, biraz oturunca hemen eline yün tutuştururdu.
- Al, tiftikle. Koparmadan yap, iğirmek için kolay olur.
- Seyilkan, verilen yünü hemen alır, tahtadan yapılmış alçak oturağa oturup tiftiklemeye başlardı.
Ağzına
burnuna toz girmesine rağmen bu işi yaparken dinlenirdi Seyilkan. İki
kadın ne iş yaparlarsa yapsınlar aralarında hiç konuşmazlar,
konuşacak bir şey de bulamazlardı.
İşlerini
sessizce yapmaya devam ederlerdi. Asimkül iş yaparken
düşünmedik bir şey bırakmazdı. Her işini sessiz sedasız
yapmasına rağmen Seyilkan'ı o ailede fazla görmeye başlamıştı.
Yetişkin birisini çocuk gibi kontrol etmek kolay mı? Ayrıca,
kocasıyla kumasının arası nasıl diye belli etmeden gözetlemeye
çalışırdı. Aslında kocasıyla kumasının arada sırada aynı yatakta
yatmalarının dışında, aralarında sıcak bir şey yok gibiydi. Otorbay ake
de Seyilkan'a fazla ısınmadı sanki. Seyilkan da ona koca olarak
bakmıyor. Belki de ikisi Asimkül'den çekindikleri
için birbirlerinden uzak duruyorlar kim bilir? Belki de yarın
çocuk doğduktan sonra Seyilkan'a Otorbay ısınır.
Çünkü çocuk bambaşka bir şey. Çocuğu iyi
olup da, çocuğu doğuran ana kötü mü olur?
Bunların hepsini düşününce Asimkül'ün
içi acıyordu. Ne de olsa kadın ya. Ne kadar geniş
düşüneyim derse de, kıskançlık duygusu baş
kaldırıveriyor. Bir de Otorbay'in eskisi gibi olmayıp, boş vermişliği,
onun sinirini bozmaya başladı. Bazen, Asıkeciğim, ne dersin? diye ona
danışan kocası, son zamanlarda hiç böyle yapmaz oldu. Belki
de iki hanımı olan erkek böyle mi olur, kim bilir? Sözün
kısası evde de fazla oturmaz oldu. Hep dışarıda hayvanlarla uğraşır,
durur hale geldi.
Böylece
günler geçiyordu. Seyilkan, bu evin düzenine alıştı,
ilk zamanlarda sadece evdeki işleri yaptıran ablası, sonraları
dışarıdaki işleri yaptırmaya başladı. Tosunları otlu yerlere urganla
bağlayıp gelmek de artık onun işi oldu. Eve gelirken de boş
dönmeden bir bağ ot getirir, bazen de hayvan otlağı için
sabahtan akşama kadar sıra işini yapardı. Evdeki işlere göre
tarlada hayvan otlatmayı daha çok sever Seyilkan.
O,
köyde büyük küçük herkes için
bir muammaydı. Çocuklar, Otorbay akenin kuması hayvanları
otlatıyor diye onun yanına gelirler, onunla konuşmak isterlerdi. Kim ne
sorarsa sorsun Seyilkan herkese sıcak ve iyi davranırdı.
Bir
kere koyun otlağı için sıraya giden Seyilkan akşam eve
dönmüş, evin önünden akan suyla ellerini yıkıyordu.
Hayvanları geç getirdiğine kızan Asimkan: "Ay ne oldu sana,
nerde kaldın? Kendini elâleme beğendirmeye mi
çalışıyorsun?" dedi.
- Vallaha öyle yapmadım abla.
Seyilkan,
gerçekten de koyunları geç getirdiği için
ablasının önünde, sabunlu kollarını ovuşturarak suçlu
duruyordu.
- O zaman niye geç kaldın? Gün batınca sür demiştik sana.
- Sürecektim, iki gelin gelmişti onlarla söze dalmışım.
- Hangi iki gelin?
- Bilmiyorum isimlerini söylemediler. Çocuklarını kucaklarına alarak geziyorlardı.
- Onlar ne dediler?
- Kaç yaşındasın? Kardeşlerin var mı? Hamile kaldın mı? gibi sorular.
-Senin ne mal olduğunu bilip, eğlenmeye çalışmışlardır geberesiceler.
Konuşmasaydın.
- Kendileri sordular.
Asimkül, Seyilkan'a daha beter kızmaya başladı.
-
Sordu diye söylemek zorunda mısın? Beyin diye bir şey var mı
sende? Bir şeyleri gizlemeyi bilmiyor musun? Elâlemi bilirsin,
her şeyi öğrenmek ister. Zaten dedikodu için bahane arayıp
duruyorlar.
Seyilkan
sesini çıkarmadı. Ne diye bilirdi ki. Asimkül ablası
diyorsa doğrudur. Seyilkan bu eve geleli bir yıl olmuştu. Hamileydi, bu
ayın sonunda doğum yapacaktı. Asimkül'ün tanıdık doktoru,
doğuracağı günü aşağı yukarı belirlemişti. Doğumun
yaklaşmasına rağmen Seyilkan kendine hiç acımıyordu. Pınardan
iki kovayla su getirir. Sobayı yakar, sabah erkenden kalkıp inekleri
sağıyor, kocasıyla beraber hayvanları otlatıyor, bazen karnında
çocuğunun olduğunu bile unutuyordu.
O,
böylece dışarıda işlerle uğraşırken, Asimkül evde el işleri
yapıyor ve çeşitli düşüncelere dalıyordu. Ne yapsa...
Eğer erkek çocuk doğurursa beş altı ay emizdirdikten sonra,
çocuğu alıp Seyilkan'ı geri mi gönderse? Otorbay, ne
diyecek bu işe. Şimdilik ona bahsetmese daha iyi mi olur? Çocuk
dünyaya geldikten sonra nasıl olur acaba? Şimdiden Seyilkan'a
söyleyip alıştırsa mı? Doğurduktan sonra çocuğuna
kıyamayıp, zorlanır mı ki, zavallı? Ya bırakmam derse. Nasıl olsa
karnında büyütmüş. Yo, bırakmayıp nereye
götürebilir ki? Bunu çocuğuyla kim kabul eder? Otorbay
da ikna edilebilir aslında. O ne diyecek acaba? Seyilkan'ı
bıraksalar bu evin kulu kölesi gibi bütün işlerim yapıp,
yaşamaya devam ederdi. Başka nereye gidebilir ki zaten? Fakat
Asimkül buna razı değil, insanoğlu bencildir. Bu bir gerçek
galiba. Baksana Asimkül kendi hayatı için, Seyilkan'ın
kaderiyle aşık atmaya çalışıyor. O, zavallı, yabancı olsa
tamamdı da, aynı kabileden kardeşi değil miydi?
Seyilkan'ın
ayı, günü geldi. Otorbay'm kızı oldu. Sevincini de,
üzüntüsünü de belli etmeyen sessiz sakin
Otorbay bu sefer de sevincini içine saklayıp hayvanlarını
otlatmak için tarlaya gitti. Kız çocuğu olursa da kendi
çocuğu değil mi? Issız tarlada sevinçten yüzü
kızarıyor, kalbi çarpıyor, yerinde duramıyordu.
Seyilkan'ı
hastaneden Asimkül kendisi eve getirdi. Çocuğun nüfus
cüzdanını almak için muhtara geldi. Annesi olarak kendisini
yazdıracağını söyledi. Muhtar buna ikna olmadı. Ancak kendi
annesinin rızasıyla yazabileceğini anlattı.
-
Kurban olayım kardeşim. Bu iş böyle konuşulmuştu. O kendi kız
kardeşim. Her şeye razı. Asimkül muhtara yalvarır gibi baktı.
Fakat muhtarı ikna edemedi.
-
Kız kardeşinizi getirin, kendine soralım. Kanun diye bir şey var.
Yarın, öbür gün bir şey olursa, bu iş için ikimiz
sorumlu oluruz.
Asimkül Seyilkan'ı getirdi. Muhtar Seyilkan'a yavaşça sordu:
- Ablacığım, çocuğu kimin adına yazacağız? Annesi kim olacak?
Seyilkan sesini çıkarmadan ablasına baktı. Onun bu bakışı "ne diyeyim" bakışıydı.
-
Seyilkan, ikimiz önceden konuşmuştuk, doğru değil mi?
Çocuğun benim adıma yazılacağını kendisi bilir, - Asimkül
aşırı telaşlandı.
- Demek siz kendiniz razısınız bu işe, açıkça söyler misiniz?
- Evet, evet. Razıyım. Ablamın ismine yazılsın.
- Sonra sorun çıkmasın? Muhtar iki kadına sırayla baktı.
- Hayır, hayır kurban olayım. Bu benim öz kardeşim. Üstelik hastalığı var.
Önündeki
kâğıda sessizce bakan muhtar, annesi dediği yere
Asimkül'ün ismini yazdı, mührünü bastı,
cüzdanı uzattı.
Günler
geçiyordu. Bebek altı aylık oldu. Asimkül, Seyilkan bebeği
emizdirdekten sonra hemen elinden alıyor, çocuğu sevmesine izin
vermiyordu. Sadece emizmeye hakkı var onun. Bebeği sevmesine, kucağına
almasına, öpmesine izin vermez ablası.
Asimkül,
Seyilkan'ı göndermeyi düşünürken tekrar hamile
olduğu ortaya çıktı. Bu sefer belki erkek olur umuduyla
beklemeye karar verdiler. Bekledikleri olmadı. Seyilkan ikinci kızını
dünyaya getirdi, iki bebeğe, iki kadın mı evde bakıyorlardı.
Asimkül'ün
Cambıl'da, Dungan köyünde yayan kız kardeşi vardı. Bir
gün, o, hayırlı olsuna geldi. Abla kardeş bütün gece
uyumadan konuştular. Ertesi gün baldızı Otorbay'ın topladığı yere
kadar gelip, bir şeyler anlattı. İki gün sonra o, Seyilkan'ı
kendisiyle beraber götürmek istedi. Bu karara da Seyilkan
sesini çıkarmadan razı oldu. Ancak giderken kızına tekrar tekrar
bakarak çok zor ayrıldı. Anne ya, ne yapsın, zavallı. Dungan
köyünde yaşayan ablasının işlerini çabucak bitirip,
geri döneceğim umuduyla gitti Seyilkan. Ancak, bu evden tamamen
gittiğini bir türlü anlayamadı.
Konu
komşu da Seyilkan'ın nereye gittiğini Asimkül'e soramadılar,
çekindiler. Fakat köyde her çeşit dedikodu
anlatılıyordu. Bazıları, onu zengin bir tüccar satın almış, işini
yaptırıyormuş; birileri de yengelerine geri götürmüşler;
daha başkaları da komşu köyde hanımı ölmüş yaşlı adamla
evlenmiş diyorlardı. Kısacası gerçeği bilen yoktu.
Çok
yakınlarda bir söz duyuldu. Kimseyle evlenmemiş, Cambıl'ın
büyük pazarında sabahtan akşama kadar dileniyormuş. Dilendiği
doğruymuş. Geçen Otrobay'ın komşusu Batma, Cambıl'a pazara
varmış, Seyilkan'ı görmüş, konuşmuş. Gerçekten de
dileniyormuş, Batmayı görünce çocuk gibi sevinmiş. İlk
sorduğu kızları olmuş. Batma da: "Kızların büyüdü, ev
işlerinde yardım etmeye bile başladılar, sana çok benziyorlar"
demiş. Bunları duyan Seyilkan çok sevinmiş zavallı, anne
yüreği ne de olsa.
O
günden beri seneler geçti. Seyilkan'ın ları
büyüdü, genç kız oldular. Otorbay kalbinden
rahatsızlandı sonra da vefat etti. Asimkül yengenin ise
saçları bembeyaz oldu, çok yaşlandı. İki gözü
de görmüyor artık. O kızlarının evine girdiği, çıktığı
sesleri dinleyip genelde kapı önünde güneşlenip
oturuyor.
Çeşitli
düşüncelere dalıyor. Ola ki, yarın gün ölürse
kızları nasıl yaşarlar. Bunlara sahip çıkar?
Asimkül'ün akılının yettiğine gücü yetmeyip gariban
olduğu günler, bu günler. Geçmişi, Seyilkan'ı
düşünür durur sürekli.
Onun
Cambılı'ın pazarında dilenerek gününü geçirdiğini
duymuştu. Fakat ona nasıl ulasır, nasıl bulur? Seyilkan'ı bulun,
getirin diye şimdi kime der?
Seyilkan, hayatta mı, öldü mü? Bunu da bilen yoktu...
Kardeş Kalemler
Avrasya Yazarlar Birligi
Edebiyat Dergisi
26.10.2008
ISSN 1307-2382