Türkiye, bir rengin dışında diğer
bütün renkleriyle Frankfurt Kitap Fuarına katıldı. Öyle ki her düşünceden her
görüşten, en güçlüsünden en zayıfına kadar edebiyatı, filmi, müziği, resmiyle
katıldı. Bunlar çok olumluydu.
Hazırlık çok önceden başlamıştı. T.C.
Kültür Bakanlığı yurtdışından 20 yazar davet etmiş, görüş almış, Türkiye’de de
yazar ve yayıncı örgütlerini bir araya getirmişti. O toplantıda Türkiye’nin
bütün renklerinin ve yurtdışındaki yazarların da katılması konuşulmuştu.
Ama hem Frankfurt hem de Ruhr Kitap
Fuarında Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli yazarlar herhalde bilinçli olarak
saf dışı bırakıldı. Programlara onlardan kimse alınmadı.
Örneğin Ruhr Bölgesinde yapılan 48
etkinlikte yine bu bölgede yaşayan Türkiye kökenli 40 yazardan bir tane bile
yoktu. Frankfurt Kitap Fuarı'nda ise bu kişilerin sayısı 3-5’i geçmiyordu.
Danışmanlar değiştirilmişti. Almanya’nın istediği de sanıyoruz buydu.
Yurtdışındaki yazarlar dışarıda bırakılmıştı. Ve bunun adı da ‘uyum, kaynaşma
ve atılım’ oldu.
Neden böyle oldu?
30-35 yıldan beri Almanya’da yaşayan
bu yazarlar etkinliklerde yer alsalardı, kendilerinin ve göçmen toplumunun
sanatı, kültürü, edebiyatı ve insanlarıyla nasıl dışlandıklarını anlatacaklardı.
Çünkü orada kalıcı olan onlardı. ‘Biz burada kendimizi ispat ediyoruz’ gibi
ezik bir duygudan yola çıkmayacaklardı.
Fuarın açılışında beklenti, bir
Türkiye’den bir de Almanya’dan bir yazarın konuşma yapmasıydı. Orhan Pamuk’un
cesurca, ‘bugün bile Türkiye’de yazarların yargılanıp hapsedildiği’ni dile
getirmesine paralel olarak buradaki olumsuzluklar da anlatılacak, iki ülkede
olanlar eşitçe sergilenmiş ve bir denge sağlanmış olacaktı.
İletişim araçlarında iki toplumun
gerçekleri de manşete çıkmış olacak, bu yüksek forumda iki tarafın sorunları da
tartışılmış olacaktı. Ya da ikisi de küçük bir haber olarak kalacak, edebiyat
ve sanat daha çok öne çıkmış olacaktı. Almanya’nın buna ihtiyacı vardı. Ne
yazık ki bu sağlanamadı, Türkiye yargılanan, Almanya yargılayan ülke oldu.
Almanya gerçekleri ustaca örtbas mı
edildi? Türkiye’nin o devasa kültür birikimi daha çok öne çıkacakken
gölgelenmiş mi oldu? Evet, bir açılım olmasına rağmen, kanımızca bilerek bu
böyle yapıldı. Bütün bunların böyle yürümesi için iki tarafta da kılavuzlar
tutuldu, danışmanlar çalıştırıldı. Yurtdışındaki yazarlar dışlandı. Bu tip
tartışma forumlarında bu taktiği Almanya yıllardan beri ustaca yürütüyor.
Bizden birilerini kullanarak hep Türkiye’nin sorunlarını tartıştırıyor, buradaki
sorunlar ise çözülemiyor.
Burada yaşayan yazarlar olarak bu
tavrı protesto ediyor, bu tavırla yapılan görkemli açılışların uyuma hiç bir
katkı sağlamadığını vurgulamak istiyoruz.
Türkiye kanadına da bir çift sözümüz
var: ‘Kendimizi ispat ettik, ediyoruz’ ezikliğinden vaz geçiniz. Büyük bir
kültürden geldiğinize güveniniz. Kendi insanlarınızı dışlamanın bir yarar
getirmeyeceğini biliniz. Kuşlar çift kanatla uçar, tek kanatla değil...
Saygılarımızla.
İlk imzacılar
Yücel Feyzioğlu, Kemal Yalçın, Mevlüt Asar...