Nazım Hikmet'in Bilinmeyen Tablosu: Sarı Seyfettin

                  

 

İşte Nazım Hikmet'in bilinmeyen Sarı
Seyfettin tablosunu ortaya çıkartan
Güney Özkılınç

                                                                                               

Nâzım Hikmet’in Bursa Cezaevi’nde yaptığı tablo gün ışığına çıktı. Portre, ‘Memleketimden İnsan Manzaraları’nda da adı geçen, Nâzım’ın mahpus arkadaşı Sarı Seyfettin’e ait...

Geçtiğimiz aylarda dünyaca ünlü şairimiz Nâzım Hikmet’in bilinmeyen bir şiiri ve yarım kalmış üç roman taslağı bulunmuştu. Eşi Pirâye’nin arşivinde bulunan bu eserler hepimizi heyecanlandırmış ve merak içinde bırakmıştı.
Bu kez onun 5 Aralık 1940-8 Nisan 1950 yılları arasında kesintisiz olarak yaklaşık 10 yıl hapis yattığı Bursa Cezaevi’nde yaptığı, daha önce gün ışığına çıkmamış, tuval üzerine yağlıboya bir tablosunu ortaya çıkarmanın mutluluğunu yaşıyorum.
Bir süredir Bursa’daki ayak izini sürdüğüm Nâzım Hikmet’in şu ana kadar birçok tanığıyla karşılaşmış ve bu tanıklıkları belgelemiştim. Usta ozan Nâzım Hikmet’in 1942 yılında kendi elleriyle yaptığı bu tablonun diğerlerinden önemli bir farkı var: Bu tablodaki portre ünlü şairin “Memleketimden İnsan Manzaraları” eserinde adı geçen o yılların İnegöl Güneykestane (Çerkez) Köyü Muhtarı Sarı Seyfettin’e ait...

"...

Eskişehirli arabacı Selim:
‘- Nafiledir Alaman’ın encamı’, diyordu,
‘nasıl olsa bir yerde devrilip kalacak.
Eli bıçaklı, vuran kıran adamın sonu
      Ya köpek ölümüdür, ya pezevenklik
                 Yahut da mahalle bekçiliği’.
İtiraz etti Sarı Seyfettin
            (Çerkez köyünün muhtarı):
‘- Bilemem Alamanları
Ama vurucu olan pezevenk olmaz’.
Arabacı Selim haykırdı adeta:

‘- Beter olur’. (1)

..."

Sarı Seyfettin (Durmaz), tek kızı olan Yüksel Durmaz’ın (Elbir) ve torunları Dilber Turan ve Rakım Elbir’in anlatımlarına göre 1940’lı yılların başında ormancılıkla ilgili bir sorun nedeniyle içeri girer. Bursa Cezaevi’nde Nâzım’la kalır ve yağlıboya tablonun sağ alt köşesindeki tarihten de anlaşılacağı gibi 1942 yılında Nâzım’a portresini yaptırır.

Sarı Seyfettin’in kızı ve torunlarının anlatımına göre Nâzım, Seyfettin’in portresini yapmadan önce şöyle demiş: “Senin resmini yapacağım ve bu senin elinde ölümsüz bir eser olarak kalacak”.

1911 doğumlu olan Sarı Seyfettin 1974 yılında vefat eder. Vefatından kısa bir süre önce o, Nâzım’dan duyduğu bu sözleri ikinci eşi olan Fehime’ye söyler. İkinci eşi Fehime’nin ölümüyle birlikte bu, gün ışığına çıkmamış yağlıboya tablo yeniden Yüksel Durmaz’da (Elbir) kalır.

Ünlü ozanımız Nâzım Hikmet’in tuval üzerine yağlıboya ile yaptığı ve onun imzasını taşıyan tablo Bursa’da Sarı Seyfettin’in kızı ve torunlarının elinde. Kendileriyle geçtiğimiz günlerde görüşme olanağı bulduğum bu güzel insanlar, tabloya canları gibi bakıyor ve ne kadar değerli bir eserin sahibi olduklarının gururunu ve bilincini yaşıyorlar.

 

Fazla söze gerek yok... Mimarî yönden tek benzeri İstanbul Erkek Lisesi olan, Nâzım Hikmet, Orhan Kemal, İbrahim Balaban gibi aydınlarımızın, sanatçılarımızın ve Deniz Gezmiş gibi bir döneme damgasını vuran gençlik önderinin hapis yattığı Bursa Cezaevi yıkılmayıp bir müzeye çevrilseydi kim ne kaybederdi?

Bunun için hâlâ geç değil. Bursa’da Nâzım Hikmet adına bir müze olması, onun bilinmeyen birçok eserini ortaya çıkaracaktır...

 


 

NÂZIM’A BURSA’DA YER AÇIN!
      

Nâzım Hikmet, 1 Haziran 1933 - 5 Ağustos 1934 ve 5 Aralık 1940 - 8 Nisan 1950 tarihleri arasında yaklaşık on bir yılını (haksız yere) Bursa hapishanesinde geçirmek zorunda bırakılmış ve en güzel şiirlerini Bursa’da yazmıştır. Ancak bu büyük kentte bugün Nâzım Hikmet’i anımsatacak, adı konmuş hiçbir mekân; kültür, sanat merkezi, müze, cadde vb bulunmamaktadır.

      Çağdaş uygarlığı ve demokrasi kültürünü yaşayan ülkeler herhangi bir şairinin, sanatçısının birkaç gün kaldığı oteli, zaman geçirdiği mekânı müzeye, anma yerine ya da kültür-sanat merkezine dönüştürerek geçmişine, kültürüne, aydınına, sanatçısına sahip çıkmakta ve böylece uygar dünya içinde saygınlığını arttırmaktadırlar. Ülkemizde ve Bursa’mızdaysa, bütün dünyada şiirleri okunan Nâzım Hikmet unutturulmak, belleklerden silinmek istenmektedir.

Bursa Yazın ve Sanat Derneği (BUYAZ) olarak diyoruz ki Bursa, Nâzım’a sahip çıkarak dünya şiirinin ziyaretgâhı olabilir. Böyle bir sonuçtan, Bursa kadar ülkemiz de onur ve gurur duyar.

   

     Bursa’da cezaevi.
     Kapatmışlar bir devi.
     Ellerini ısıtsın,
     yüreğimin alevi.

    

BURSA CEZAEVİ’NİN KALIN DUVARLARI ONUN ŞİİRLERİNİN DUYULMASINI ENGELLEYEMEDİ
      

Nâzım Hikmet, Türkiye halkının, dünya halklarının özlemlerini dile getiren ve dünyada, Türkiye dendiğinde akla ilk gelen, adı Türkiye adıyla özdeşleşmiş insanlarımızdan biridir. Onun insan manzaralarını çizdiği Bursa’da yaşayan biz aydınlara, sendikacılara, sivil toplum örgütlerine, akademik odalara; geç kalmış bir çabayı tamamlama görevi düşmektedir.

      Cezaevinin kalın duvarlarının Nâzım Hikmet’in şiirlerinin duyulmasını, hatta bütün dünya dillerine çevrilmesini engelleyemediği Bursa’da, “Nâzım’a Bursa’da Yer Açın” sloganıyla başlattığımız kampanyaya destek(imza) vermenizi diliyor, sizlerden aldığımız destekle, Bursa’daki yerel yöneticilerin Nâzım Hikmet adına yaraşır bir projenin yaşama geçirilmesine olanak tanımalarını amaçlıyoruz. 

 

 

Bursa Yazın Sanat Derneği Yönetim Kurulu

Şaban AKBABA (Başkan)
Nursel ARAS (Başkan Yardımcısı)
Güney ÖZKILINÇ (Sekreter)
Ceyhun ERİM  (Sayman)
Ramis DARA (Üye)

 
 

  
 Güney Özkılınç

®  Öz Yapım oHG   © H@vuz Yayınları                                  © Ocak - Şubat 2009 ISSN 1864-0524