Eskiden Menderes
vadisinin iskeleleri Ayasuluğ (Efes-Selçuk)
ve Balat’tı (Milet). Ancak her iki limandan da deniz
çekilince bölgede yeni bir
iskele kurulması gerekti. Bu olay, Kuşadası’nın bulunduğu
yerde
gerçekleşti.Ticaret daha çok Venedik ve
Cenova’lıların elinde olduğu için bu
yeni iskele ,İtalyanca bir adla,”Scala Nuova”
adıyla anıldı.Burası,
konsoloslukları, ambarları ve tüccarları ile adeta bir
tüccarlar kolonisi idi.
Müslüman Türkler önceleri,daha
çok, Kuşadası’ndan beş kilometre kadar
içeride,bugün Atatürk yolu diye
adlandırılan yolun üzerinde, Pilavtepe
eteklerindeki Andızkule denilen yerleşim yerinde oturmayı tercih
ediyorlardı.
Kuşadası kenti, bugünkü yapısına aşağı yukarı 17.yy
başında kavuşmaya başladı.
Sultan Ahmet 1. ve Sultan Osman 2. zamanında iki kez sadrazam olan
Öküz Mehmet
Paşa isimli bir Osmanlı veziri, Kuşadası kentini surlarla
çevirtti. Ayrıca bir
han, hamam ve camiyi de içeren bir külliye inşa
ettirdi. Kente bir su şebekesi
kurdurdu ve yeni su getirtti. O zaman surlar içinde kalan
Kuşadası, Dağ ve
Camiikebir Mahalleri olmak üzere iki büyük
mahalleden oluşuyordu.
Camiikebir
Mahallesi, düzlükte kurulduğu için dar ama
birbirini dik olarak
kesen sokaklardan oluşuyordu. Sokaklar arasındaki ev grupları, sırt
sırta iki
evi alacak genişlikteydi. Kuşadası’nda evler, genellikle
sokak üzerindedir ve
arka taraflarında da birer avluları bulunmaktadır.
Dağ
Mahallesinde evler ve bahçeler basamaklar halinde
olduklarından birbirinin
manzarasını engellemezler. Antik Efes kentindeki ünlü
teras evler gibi kademeli
sıralanmışlardır.Bu evler tipik Osmanlı evi
görünümündedirler.
Çoğunun geniş
saçakları ve bağdadi çıkıntıları bulunmaktadır.
Genellikle klasik kiremit
çatıyla kaplanmışlardır.
Bugün, eski Osmanlı kentini çevreleyen surlardan da
çok az iz kalmıştır. Bu
kalıntıların başında kale kapısı gelmektedir. Kemerli bir
geçide sahip kapı,
üzerinde yükselen bir kule ile tamamlanmaktadır.
Kapının iç köşesinde eski bir
çeşme bulunmaktadır. Çeşmenin tabanını antik bir
lahit, yalağını ise yine antik
bir kül lahdi teşkil etmektedir. Çeşme aynasında
iki hayrat yazıtı
bulunmaktadır. Bunlardan biri 19.yy dan kalma Arap harfli, diğeri ise
yakın
tarihlerde kazınmıştır ve Latin harflidir.Bu haliyle çeşme,
Kuşadası’nın
geçmişini anlatır gibidir.
Kent genişledikçe yukarıda anılan iki mahalleye, Hacı
Feyzullah, Alaca Mescit,
Camii Atik,Türkmen Mahalleleri de eklenmiştir.
1960’lı yıllarda büyük bir
turizm potansiyeline sahip olduğu keşfedilmiş; şehir bundan sonra hızlı
bir
gelişme göstermiştir. Özellikle son yıllarda, gerek
kent içinde, gerekse
civarda otel, motel, kamping, tatil köyü gibi pek
çok dinlenme tesisi ve yazlık
villalar yapıldı. Bu arada birde yat limanı inşa edildi ve liman
tesisleri de
genişletildi.
Kuşadası,
bugün Türkiye’nin en önemli turizm
merkezlerinden biridir. Bunun
nedenlerini değerlendirirken, zengin tarihi çevrenin ve
eşsiz planların
varlığının yanısıra, bölgenin iklim koşullarını da belirmemiz
gerekmektedir.
Kuşadası, hemen önünde başlayan kumsal kıyıları ile
her şeyden önce bir plaj
merkezidir.
Tusan, Akyar, Otuzbir, Kadınlar Denizi, Aslan burnu, Karaova,
Güzelçamlı, Büyük
ve Küçük Kalamaki, İlyas Ağa, Dipburun,
Tavşanburnu plajları gibi temiz
kumsallar kuzey ve güneye doğru kilometrelerce uzar gider.
Kumsal şeritlerinin
toplam uzunluğu 20 kilometrenin üzerindedir. Geniş kumsalların
yanısıra
derinlikten hoşlananlar için, dalmaya elverişli kayalık
koylar da
Kuşadası’ndadır.
KUŞADASI/
Tarihçe
Kuşadası’nın ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesin
olarak bilinmemekte ise de, Kuşadası yakınında Yılancı Burnu denilen
yerde,
Efes’e bağlı “Neopolis” ismi ile iyonlar
tarafından kurulduğu sanılmaktadır.
Şehir
daha önce,Pilavtepe eteklerinde, Andızkulesi denilen yerde
kurulmuştur.Bir müddet sonra Bizanslılara ait olan bu kıyılara
Venedik ve
Cenevizliler, ekonomik bakımdan egemen olmuşlardır.
Küçükada, Bizanslılar için
kıyıları koruyan bir ileri karakol idi.Venedikliler ve Osmanlılar
tarafından
şehir için önemli bir askeri üs
görevini yapan Güvercinada, 1834 yılında
büyük
bir yenilenme görmüş ve ünlü kalesi
yapılmıştır. ”Kuşadası” adı bu kaleden
gelmektedir.
1954 yılına kadar İzmir ilinin bir
ilçesi iken,bu tarihten sonra Aydın iline
bağlanmış ve büyük bir gelişim
göstermiştir.Yüzölçümü
264 km, Nüfusu 32000
civarındadır.
Ulaşım güçlükleri nedeni ile Kuşadası;
Andızkulesi mevkiinden alınarak bugünkü
yerinde “Yeni İskele” adı ile kurulmuştur.
Kuşadası’nın adını verdiği
Kuşadası Körfezi ve yakın çevresi,sanat ve
kültür
merkezleri olarak bilinmektedir ve ilk çağlardan beri
birçok farklı medeniyeti
barındırmıştır.
M.Ö.3000 yıllarında
Lelegler;M.Ö.11.yy.da Aeolyalılar;M.Ö.9.yy.da İyonlar
bölgede hakim olmuşlardır. Büyük Menderes ve
Gediz Irmakları arasında kalan
alan,antik çağlarda “İYONYA”adını alır.
Tüccar ve denizci olan iyonlar denizaşırı
ticaret sayesinde kısa zamanda zenginleşmişler ve
üstün bir politik güce sahip
olmuşlardır. Tarih de “iyon kolonileri”adını alan12
şehir kurmuşlardır.
Kuşadası,antik çağlarda Anadolu’nun
Akdeniz’e açılan başlıca limanlarından biri
idi.O devirde “Neopolis”adı ile
anılıyordu.M.Ö.7.yy.da başkentleri Sardes olan
Lidyalılar yöreye hakim olmuşlardır.
M.Ö.546’da
başlayan Pers hakimiyeti,M.Ö. 334’de Makedonyalı
Büyük İskender’in
tüm Anadolu’yu ele geçirmesine kadar
devam eder. Bundan sonra Anadolu’da Yunan
medeniyeti ile yerli Anadolu medeniyetinin sentezi olarak yepyeni bir
çağ,
yepyeni bir sanat ve kültür anlayışı hakim olur ve bu
çağ ”Hellenistik Çağ” adı
ile anılır.Efes, Milet, Priene ve Didim bu devrin en
ünlü şehirleridir.
M.Ö.2.yy da Romalılar yöreye egemen
olurlar.Hristiyanlığın ilk
yıllarında,Meryem Ana’nın havarilerinden St.Jean’ın
Efes’e gelip yerleşmesiyle
burası bir dini merkez haline gelir.Miletus da Hristiyanlık
çağında Piskoposluk
merkezidir. Bizans çağında “Ania” adı
ile anılır.Kuşadası,ortaçağda korsanlar
tarafından kullanılan bir liman olmuştur. 15.yy.da Venedikliler ve
Cenevizliler
zamanında zamanın da şehir “Scala Nuova” adını
alır.
1186’da 2.Kılıç
Aslan’ın bölgeyi Selçuk Devletine
katmasıyla Türk egemenliği
başlar.Bölge,bu devirde kervan yollarının Ege’ye
açılan bir ihraç kapısı olmuştur.
Selçuk
Devletinin yıkılmasından sonra bölgede Beylikler devri
başlar.Bir süre
Aydınoğulları hakim olur.15.yy.da ortalarında Osmanlıların egemenliğine
girer.
Kuşadası,1413 yılında 1.Mehmet(Çelebi)tarafından Osmanlı
egemenliğine
katılmıştır.Bu tarihten sonra,şehir tamamen Türklerin elinde
kalmış ve
Türklerin yaptığı eserlerle dolmaya başlamıştır.Bunlardan
bugünkü Kervansaray
ve Kuşadası’nı çeviren surlar, Mehmet Paşa
tarafından yaptırılmıştır.
Surlarla çevrili şehre o zaman anacak üç
kapıdan girilebilmekteydi.Bu
kapılardan bir tanesi, Barbaros Hayrettin Paşa Caddesi ile Kahramanlar
Caddesini birbirinden ayırmakta ve üst kısmı bugün
Şehiriçi Trafik Bölge
Amirliği olarak kullanılmaktadır. Diğer kapılar bugün mevcut
değildir.
KONUMU
İzmir’in
90km güneyin de, Ege Denizinin kenarında kurulmuş olup,
belediyeliktir. Akdeniz iklimine sahiptir. Kuşadası, balık
çeşitlerinin
zenginliğinden dolayı Ege sahillerindeki önemini korumaktadır.
Yöre halkının
büyü bir bölümü
geçimini balıkçılık ve turizmden sağlar. Her
türlü deniz
ürünlerinin sunulduğu restoranlar yerli ve yabancı
turistlerin başlıca uğrak yerleridir.
Her yıl, Temmuz ayında Altın Güvercin Şarkı Yarışması
yapılmakta; bu yarışma
uluslar arası bir festival havası taşımaktadır.
ULAŞIM
Karayolu:İzmir’den
Kuşadası’na,İzmir Aydın yolunun 65km’sinden,
25km’lik yol
izlenerek yaklaşık 1,5 saatte ulaşılır. Kuşadası-İzmir arası tamamen
asfalt
olup, her yarım saatte bir otobüs seferleri vardır.Ayrıca,
büyük seyahat
firmalarının temsilcilikleri ve her an Türkiye’nin
her iline gitme imkanı
bulunmaktadır.
Havayolu:Adnan Menderes Havaalanı ile İzmir’e gelen yerli ve
yabancı turistler,
modern karayolu ile Kuşadası’na ulaşırlar. Türk Hava
Yollarının bilet satış
acentesi bulunmaktadır.Ayrıca bilet konfirme işlemleri yapılmaktadır.
Denizyolu:Ankara, Samsun, Truva feribotları sürekli olarak
İzmir’e sefer
yapmaktadır. (İzmir’den Kuşadası’na deniz seferleri
karayolu bağlantılıdır.)
Kuşadası’nda çift iskeleli büyük
bir liman bulunmaktadır.Yurtdışından,
Kuşadası’na turistik sefer yapan çok sayıda
feribot vardır. Kuşadası’nda size
hizmet verebilecek çok sayıda seyahat acentesi
bulunmaktadır. Bunlar aracılığı
ile, Sisam, Pire,Venedik ve Ancona’ya gidebilirsiniz.
KUŞADASI/
Çevre
NEOPOLİS (Yılancı burnu):
Güvercinada’nın biraz ilerisinde, denize uzanan
ikinci bir yarımada halindedir.
Antik Neopolis’in Kuşadası’nda ilk yerleşme yeri
olduğu ve iyonlar tarafından
kurulduğu sanılmaktadır. Sistemli bir araştırma yapılmamıştır.
Görünürde birkaç
duvar kalıntısı mevcuttur.
PANİONİON:
Kuşadası’na
bağlı Güzelçamlı sınırları içinde,
Davutlar-Güzelçamlı yolu
kenarında, yoldan birkaç yüz metre
içeridedir. Tarihte iyon Konfederasyonuna
bağlı 12 iyon şehrinin merkezidir. Ayinlerin ve törenlerin
yapıldığı yer
burasıdır.
PYGALE:
Kuşadası’nın
3km.kadar kuzeyinde küçük bir yerleşim
yeridir. Kuştur Tatil
Köyünün yanındaki burun üzerinde
bulunmaktadır. Agamemnon tarafından inşa
edilmiştir. Dikkate değer bir kalıntıya rastlanmamaktadır.
KALEİÇİ CAMİİ:
Çarşı
içindedir.1618 yılında Sadrazam Öküz
Mehmet Paşa (ölümü 1619) tarafından
yaptırılmıştır. Bu nedenle “Öküz Mehmet
Paşa Camii” adı ile de anılmaktadır.
1830 yılında onarılmıştır. Son cemaat yeri ağaçtan
yapılmıştır. Tek şerefeli
minaresi sağdadır. Caminin giriş kapısının kanatları geometrik
geçmeler ve
sedef kakmalarla süslenmiştir. Camiyi 12 kenarlı ve 16
pencereli kasnak üzerine
bir kubbe örtmektedir.
ÖKÜZ MEHMET
PAŞA KERVANSARAYI:
Kuşadası
iskelesi yakınındadır. 1618 yılında Sadrazam Öküz
Mehmet Paşa
tarafından yaptırılmıştır. 1966 yılında restore edilmiştir. Deniz
ticareti için
yaptırılan bir Osmanlı Kalesi olup, yaklaşık 18,50 *21,60m.
ölçülerindeki
avlunun etrafını, iki katlı revaklı bir kapalı mekan
çevrelemektedir. Kuzeybatı
ve Güneydoğudaki köşelerde, arka taraftan
üst kata çıkılan iki merdiven vardır.
Kervansarayın girişi kuzeydedir. 2.96m. enindeki mermer kapı boşluğu,
basık bir
kemerle örülmüştür. Kapının sadece
bir görünümü vardır. Girişin sağ ve
sol
tarafında birer kemerle orta mekana bağlanan iki
bölüm mevcuttur. Soldakinin,
arkaya küçük bir kapı ile bağlandığına
bakılarak, eşyaların içeri alındığı
emanet bölümü olduğu saptanmıştır. Sağdaki
girintinin ise Han’ın giriş ve
çıkışını sağlayan görevlilerin yeri olduğu
düşünülmüştür. Avlunun
ortasında
kazı ile açığa çıkartılan şadırvan,
bugün havuz haline getirilmiştir.
Avluyu çevreleyen çapraz tonozlu her revak
bölümünün arkasında bir oda
mevcuttur. Odalarda ocak ve değişik
ölçülerde dolaplar vardır. Kervansarayın
üstünü düz bir dam örter.
Damın kuzey yüzünde bazı özellikler dikkati
çekmektedir.
Denizden gelecek saldırıları önlemek amacıyla, kuzeybatı ve
kuzeydoğu yönlerine
ayrı bir önem verilmiştir. Kuzey yüzü dış
surlarla birlikte
düşünüldüğü
için,
savunmada ağırlık buraya verilmiştir. Kervansarayın doğusundan
ilçe çarşısına
bir kapı açılır.
MİLLİ PARK:
Samsun
dağlarının Ege Denizine uzantısı olan dilek Yarımadasındaki ormanlık
alan, 1966 yılında Milli Park olarak korunmaya alınmıştır. Milli Park
11.000
hektarlık bir alanı kapsamaktadır ve Kuşadası ilçesinin
sınırları içinde ve
ilçe merkezinin güneyinde yer alır.
İlginç jeolojik ve jeomorfolojik yapısı yanında, Akdeniz
bölgesinde ender
görülen bir bitki örtüsüne
sahiptir. Bu özelliğinden dolayı, botanikçilerce
yapılan araştırmalarla bilimsel bir değer kazanmıştır.
Milli Parkın sahip olduğu doğal çevre, yakın zamanlara kadar
kara yolunun
bulunmamasının da katkısıyla, kimi yaban hayvanlarının da korunduğu bir
alan
olagelmiştir. Bu arada soyu yeryüzünde
hemen hemen tükenmek üzere olan
türlere de rast gelinmektedir. Bunun en tipik örneği
Anadolu Parsıdır.
Milli
Parkta, çok sayıda sürüngen,memeli hayvan
ve kuş türleri bulunduğu gibi,
bu alanın kıyılarında da Akdeniz’e özgü
hemen hemen bütün balık çeşitleri ile
deniz kaplumbağaları yaşama ve çoğalma olanağı bulmuşlardır.
Akdeniz
ülkelerinde korunmaya alınan Akdeniz foku da yörenin
tipik hayvanlarındandır.
Milli Park alanı içinde bulunan plajlar ve piknik yerleri,
ziyaretçiler
tarafından Nisan ve Ekim ayları arasında büyük ilgi
çekmektedir. Park,ayrıca
doğayı sevenler için orman içi patikalarda
yürüme ve tırmanma olanakları da
sağlamaktadır. Park içinde, İçmeler Koyu,
Aydınlık Koy ve Kavaklı Plajının
günübirlik kullanımını kolaylaştıran su, WC, soyunma
kabinleri, kır gazinosu,
piknik masa ve ocakları gibi basit yapılar geliştirilmiştir. Doğal
dokunun
bozulmaması için, geceleme tesisleri
düşünül- memektedir.
KADIKALESİ:
Kuşadası-Davutlar yolunun 10 uncu
kilometresinde,dar bir yol üzerinde
bulunur.Venedik ve Bizanslılar tarafından kullanılan bu kalenin bir
bölümü 1976
yılında restore edilmiştir
Kaynak:
http://www.kusadasi.bel.tr/belediye/default.asp