BU bir mektup. Kuş,
güvercin kanadına yazıldı.
Kimin vicdanına
konarsa o okusun diye.
Ölüm üzerine...
Mayın üzerine...
Kürt meselesi... Türk meselesi üzerine.
Güzel kelimeler... Ve çirkin kelimeler
üzerine.
Ölüme doğru yapılan bu korkusuz koşudan korkuyorum.
Mayınlarla parçalanan
kardeş cesetleri odamda, yanıbaşımda duruyorlar.
Yazdığım her kelimeye daha bir dikkatle bakıyorlar.
Onlar dün parçalandılar.
Yazıklar olsun diye başlıyor aklıma gelen her cümle şimdi.
Yazıklar oluyor zira, insanın biriktirdiği en güzel şeylere.
Yazıklar oluyor, bir çocuğun Kürtçe,
Türkçe veya her ne hal ve her ne dilde ise
gülümsemesine...
HER
SİLAH ÖLDÜRÜR AMA MAYINDAN KAHPESİ YOKTUR
Sevgiliye
hediye almaya, pazar alışverişine çıkmaya, bir bebek sahibi
olmaya,
sigarayı bırakmaya, piknik yapmaya, bir insanı her şeyden
çok sevmeye....
Yazıklar oluyor...
Yazıklar oluyor hayatın bizzat kendisine.
Yapmayın!
Mayınlar döşemeyin geleceğinizin
güzergáhına.
Bu kalleşin ne zaman patlayacağı belli olmaz.
Bazen yıllar sonra, bir küçük kız
çocuğu çiçek toplarken denk gelir,
bazen yirmi
yaşındayken ve daha önce hiç görmediğin
bir yerde, daha önce hiç tanımadığın
insanların arasında hem anayasal hem siyasal hem mukaddes bir yolculuk
sırasında....
İnsanoğlu her melaneti icat etti; ama mayından kahpesi yoktur.
Her silah öldürebilir, her zaman
öldürme potansiyeli taşır; ama mayın MUTLAKA
ÖLDÜRÜR.
Mayın ıskalamaz! O birini mutlaka öldürür!
Uğursuz bir pusuya yatar ve patlayana kadar, bir can
üstüne basana kadar
bekler.
İnsanın icat ettiği EN ÇİRKİN şey silahtır.
Ve silahların EN ÇİRKİNİ MAYINDIR!
Sebebini unuttum kavganın ve umurumda da değil siyasi tartışmalar. Bir
tek şey
için dua ediyorum her gece, her gündüz:
Kimse genç ölmesin dağlarımızda.
EN
GÜZEL KELİME "BARIŞ" ARTIK SOYTARI KELİME
Silahlar
susmadan sebebi konuşmaya imkán da yok lüzum da.
Aklın sesi, akılsızlık susmadıkça
duyulmuyor.
Ve o zaman akla sadece DURUN demek geliyor.
Hemen şimdi DURUN!
Hiçbir haber geçmiyor ajanslar artık,
ölümsüz.
İçinde acı olmayan gecemiz yok..
Ne oldu diyorum yine, kim hangi korkunun, hangi uğursuz hesabın peşinde
diye...
Barış artık soytarı bir kelime...
Her ağızda var; ama hiçbir yerde yok.
Nerede bu barış?
O, insanın icat ettiği EN GÜZEL kelime.
Ama kelimelerle ne isterseniz onu yaparsınız.
Barış dersiniz; ama savaş manasınadır. Hatta bütün
savaşlar barış için yapılır.
Ve herkes adil bir barış için savaşır. Ve akıl der ki,
aslında savaşmıyorsanız
barışmaya başlamışsınız demektir.
Bir barış için yapılması gereken ilk ve belki de tek şey
savaşmamaktır.
Silahlar patlamaya başlamışsa orada insanın bulduğu güzel
kelimeler orayı terk
eder.
SEVDADAN GAYRISINA AĞITIMIZ
OLMASIN
Kelimeler
de ölür
bazen... Ve kelime cesetleriyle yaşanmaya başlar hayat.
O kelimelerin, o cesetlerin... Nece olduğu, yani
bu ölülerin ölürken son
nefeslerinde hangi dilde konuştukları artık akılsızlığın
gölgesinde soğuyan
HAYATIN, YAŞAMANIN ta kendisidir.
Ölen yirmisindedir.
Artık, ardından söylenen ağıtlar kalır.
Ve Anadolu'da ağıt sıkıntısı yoktur.
Kürtçe'de de, Türkçe'de de
binlerce ağıt vardır.
Hatta aynı ağıtın hem Kürtçe'si hem
Türkçe'si vardır.
Yürek yakmak iyi bir işse, ikisi de eşit derecede
yürek yakmaktadır.
Ama yüreğimizde artık dağlanacak yer kalmamıştır.
Sevdadan gayrısına ağıtımız olmasın artık.
Şimdi hepinizin huzurunda yalvarmak istiyorum.
Gördüm anladım, yapacak hiçbir şey
kalmadıysa yalvarıyorum işte.
Kendimi küçük düşürmek
istiyorum.
Taviz vermek istiyorum.
Kimin elinde bu kanı durduracak bir güç varsa,
ister şeytana tapsın ister puta,
ister bir tek Allah'a...
DİZLERİMİN
ÜSTÜNE ÇÖKTÜM
YALVARIYORUM
Kimin
dudaklarının ucundaysa bunca gencecik hayat, ben ona yalvarmak
istiyorum.
Ne olur? Bu işi durdur.
Ben siyaset miyasetten bahsetmiyorum. Dizlerimin
üstüne çöktüm, "Bu
genç
ölümleri durdur" diyorum.
Kimse ateş etmesin kimseye.
Hiçbir gerekçeyle.
Hatta kendini savunmak için bile...
Çünkü savunmaya başlayana kadar masumsun
ve masum güzel bir kelime, masum
kal...
Kim hangi mayının yerini biliyorsa yalvarırım söylesin.
Bir káğıda yazsın, bir şişeye koysun, suya salsın
söylesin.
Kim hangi mayının yerini biliyorsa, kimin gücü
yetiyorsa olası ölümlere engel
olmaya, ona yalvarıyorum işte.
İster şeytana tapsın ister puta, ister oralı olsun ister bizim buralı.
Gücü
yetiyorsa eğer durdursun bu işi.
Ben, bir yurttaş, bir insan olarak kendimi
küçük
düşürüyorum.
İşte açık açık yalvarıyorum, durdursun durdurmaya
gücü yeten.
Süresiz ve sonsuza kadar.
Yalvarıyorum.
Dizlerimin üstüne de
çöktüm ve ağlıyorum işte.
YAZGI
BİRİNİ KIŞLAYA BİRİNİ DAĞLARA GÖTÜRMÜŞ
Sonra
sabahlara kadar tartışalım.
Ama şimdi durdur. Yalvarırım.
Gençler, çocuklar ölüyor, hepsi
kardeş, hepsinde aynı muska, aynı yazgı, aynı
televizyon, aynı futbol, aynı hayat...
Hepsinin gerisinde dualara bürünmüş
paramparça bir sevdalı.
Hepsi genç, hepsi güzel... Hepsi Türk,
Hepsi Kürt... Gençler... Yazgının biri
kışlaya, diğeri dağlara götürmüş...
Kürtçe'de "cehel" derler.
Kulağa cahil gibi gelir; ama "henüz bilmez" manasındadır,
henüz yolun
başında manasında...
Yalvarırım ne olacak...
Benden ne eksiltecekse bu yakarış eksiltsin, maksat hayat
çoğalsın bu dünya
cennetinde.
Bir yangında hep güzel kelimeler yanarken,
çirkinleri hayatta kalır...
Kınamak, sövmek, hangi haklı gerekçeyle olursa
olsun yangına körükle gitmek.
Ben kimseyi kınamıyorum, ben kimseye sövmüyorum, ben
bu işin tamamını SEVMİYORUM.
Kurtulalım istiyorum bu vebadan.
Kimseyi haklı bulmuyorum, kimseyi haksız bulmuyorum.
Küstüm.
"MIRIN"
DENİR KÜRTÇE"DE
"ÖLÜM"DÜR TÜRKÇE"DE
Konuşmuyorum
bu konuyu...
Silahlar susana kadar "SİLAHLAR SUSSUN"dan başka konu konuşmak
istemiyorum... İstemiyoruz.
Ölmenin, öldürmenin hiçbir
türünü, çeşidini sevmiyorum.
Ben genç bir hayat kurtulsun istiyorum her tür
kavgadan.
Hatta kavgayı öven şiirlerden bile uzak dursun istiyorum.
Her çocuk çirkin kelimelerden uzakta yaşasın
istiyorum.
Eğer o kelime çirkinse, çirkinin hizmetindeyse,
Kürtçe söylemişin,
Türkçe
söylemişin çıfayda...
Hiçbir dil çirkin bir kelimeyi
güzelleştiremez.
Ölüm her dilde çirkin bir kelimedir.
"Mırın" denir Kürtçe'de.
Anadolu"da konuşulan bütün dillerde karşılığı vardır.
Bunların içinde resmi olan
"ölüm"dür. Türkçe'dir.
Ve ölüm kelimesi, resmi ya da gayri resmi her dilde
eşit derecede çirkindir.
"Yaşam"a gelince....
Kelimelerin en şahanelerinden.
İçi açık açık ve kelimenin her
manasıyla "hayat" doludur...
Ve hayat, varlığından emin olduğumuz tek şeydir...
DİL, BİR OLUŞLAR ZİNCİRİNİN
SONUCUDUR
Kürtçe"de
"jiyan" denir.
Yaşam, her dildeki en güzel kelimedir.
Belki bir tek rakibi vardır, o da "aşk"tır elbette.
Aşk...
Kürtçe"de "evin" denir.
Bu kelimelerin içinde resmi olan "aşk"tır; ama aşk kelimesi
her dilde
eşit derecede güzeldir.
Anadolu"da en az iki kişinin birbiriyle konuşup anlaştığı bir dil varsa
ben onu bile öğrenmek istiyorum.
Sadece iki kişi bir dil icat etsin, ben çok merak ederim
onu.
Çünkü bu iş öyle kolay değildir.
Dil yani lenguiç, çok geniş ve karmaşık bir
sesler organizasyonudur.
Ve bir dilin oluşması, hiç kimsenin tasarlamasına
imkán bulunmayan ve yüzyıllar
boyu süren bir olaylar, oluşlar zincirinin sonucudur.
Bazı insanlar başka seslerle, bazıları başka seslerle anlaşırlar...
O sesler onların bünyelerinden, yani hayatlarının, kuşaklar
boyu
yaşamışlıklarının içinden süzülerek akar.
Sonuç her zaman mükemmeldir.
Çünkü bir dilin yapımında milyon, milyar
insanın katkısı vardır ve bu katkı o
insanlar yaşadıkça devam eder.
"ACI"NIN
YANINA "ŞİFA" "İNTİKAM"A
"BAĞIŞLAMA"
İşte
bu yüzden bütün diller, insanoğlunun en
büyük, en mucizevi
eserleridirler.
Ve dil akışkan bir şey, düpedüz bir nehirdir.
Bünyesine uyan her su içine akar.
Her dilde başka dilden göçmen kelimeler vardır.
Onlar o dilin yurttaşı olurlar sonra.
Buna bazısı yozlaşma der; ama "yozlaşma" zaten çirkin bir
kelimedir.
Güzel dil ya da çirkin dil diye bir şey yoktur.
Hepsi şaşılası bir kolektif çabanın
ürünü, birer insan harikasıdır.
Güzel kelimeler vardır, çirkin kelimeler vardır.
Ve bunlar bütün dillere eşit sayıda yayılmıştır.
Her çirkin kelimenin yanına bir tane iyisini eş edeceğiz.
"Acı"nın yanına "şifa", "zor"un yanına "çaba",
"intikam"ın yanına "bağışlama"....
"Ölüm"ün yanına "hayat"!
Sivil olan, sivil hakların geliştirilmesini isteyen bir yurttaş, silaha
hiçbir
zaman elini sürmemelidir.
Haklılığını sivilliğinden alan kişi sivillikten vazgeçerse
haklı olmaktan da
vazgeçer...
RESMİ
OLANI TÜRKÇE"DİR AMA HEPSİ
ÖZGÜRDÜR
Artık
sivil de değildir haklı da.
Bir dilde manası çirkin olan, yani
çirkin bir şeye
isim veya duruma sıfat olan kelime sayısı artmışsa işte o zaman o dil,
evet
"yozlaşıyor" demektir.
Dil yani lenguiç, iyi kullanılmazsa tehlikeli olur.
Çünkü dil, her türlü
kullanıma müsait mükemmel bir ses organizasyonudur.
İnsanları başkalaştırır.
Ama "başka"dan korkmaya gerek yoktur.
"Başka" güzel bir kelimedir.
Çünkü aslında aynı dili konuşan,
konuşmayan herkes "BAŞKA"dır.
Ve başka, başkalık güzeldir.
Başkasının başkalığıyla birleşiriz ve bu birleşme bazen AŞK diye
patlar.
Ve aşk nerede olursa olsun kendisi dışındaki her şeyi
önemsizleştirir.
Biz kendi bahçemizdeki dillerin hepsini bilek,
öğrenek, bir de üstüne İngilizce,
Fransızca filan çakıp dünyanın karşısına
çıkak.
Diyek ki bizim bahçede insanoğlunun şu kadar senede imal ve
muhafaza ettiği
diller, hazineler var!
Süryanice var, Keldanice var, daha araştırsak bulacaklarımız
var...
Bunların içinde resmi olanı Türkçe'dir.
Ama hepsi Türkçe kadar
özgürdür diyelim.
KÜRTÇE"Yİ
CENDEREDEN TÜRKÇE KURTARACAKTIR
(Hem
belki diğer dişlerini de yaptırmasına yardım edebiliriz şu tek dişli,
tek taşlı medeniyetin.... "BİZ"i düzeltirsek herkesi
düzeltiriz.)
Hepimizin eşit derecede duyacağı bir gururla dünyaya diyelim
ki:
Bizzat Türkçe'nin kendisi diğer dillerimizin
güvencesidir.
Çünkü onları
özgürleştiren şeyler Türkçe
yazılacaktır.
Türkçe bizim ortak dilimizdir ve ortak kimliğimizi
oluşturur.
Ve Türkçe, güzel kelimeleriyle her şeyi
iyileştirebilir.
Kürtçe'yi bu cendereden çıkarabilir.
Alır bu Mezopotamyalı kardeşini, önce yaralarını iyileştirir.
Onu özgürleştirir...
Kürtçe'yi, korku salan, öfke
çağrıştıran bir meselenin parçası olmaktan,
bu hiç hak etmediği yankısından Türkçe
kurtaracaktır.
Çünkü DİL güncel bir mesele
değildir.
Güncel bir kavganın konusu olması, hiç hak
etmediğimiz bir trajedidir.
Ve kavga da (ki Kürtçe şer denir), trajedi de (ki
ona Kürtçe'de de trajedi
denir) çirkin kelimelerdir.
Elbette bütün kelimelerle ilgili kullandığım
"güzel" ve
"çirkin" kelimeleri tırnak içindedir.
Bazı tırnak kalın, bazısı incedir; ama hepsi tırnak
içindedir.
Çünkü asıl güzel olması gereken,
kelimelere yön veren mekanizmadır ve bildiğim
kadarıyla ona da akıl denir.
TAKATİMİN
SONUNDAYIM ELİMDE SADE KELİMELER
Akıl dilin
patronudur ve hiçbir zaman ve hiçbir koşulda
yetkilerini akılsızlığa, öfkeye
devretmemelidir.
Bu bir mektup.
Kanamalı bir güvercinin kanadına yazıldı.
Hangi yüreğe konarsa o okusun ve bu
ölümcül gidişi durdurmak için
yapabileceği
bir şey varsa hemen şimdi yapsın diye yazıldı.
Ölüm
üzerine...
Mayın üzerine yazıldı.
Kürtçe meselesi, Türkçe
meselesi üzerine bir yakarış bu.
Ben... Yani kalemden başka silah, vicdanından başka pusula tanımayan,
bilmeyen
ben...
Ne elimde dünyayı kurtaracak bir bilgi var, ne
düşleri aydınlatacak bir
lamba...
Elimde sade kelimeler...
Dizlerimin üstüne
çöktüm, ağlıyorum.
Takatımın sonundayım ve durun diyebiliyorum sadece.
Yalvarırım... Durun!
Durdurun!
EDEBİYATÇILAR,
YILMAZ ERDOĞAN'IN MEKTUBU İÇİN NE DEDİ?
26.07.2006 10:25
Sanatçı Yılmaz
Erdoğan’ın "Yalvarıyorum, genç
ölümleri durdurun" çağrısında bulunduğu
mektubuna edebiyatçılardan destek geldi.
Adalet Ağaoğlu
YILMAZ Erdoğan,
güvercin kanadına yazıp postaladığı mektubu için
sağolsun. Süreklilikle demokrasi, eşitlik, barış
çağrısında bulunanlara, insan haklarını evrensel planda
koruma çağrısında bulunanlara, savaş ve ülkemizin
toplumsal planda bölünmesi tehlikesine karşı
kaygılarını hep dile getirenlere Ahmet Şık’ın
’Mayın’ adlı fotoğraf sergisiyle,
Mayın’la başlayıp yürütülen
terör mezalimini gözlere sokmasına, sergi
kataloğundaki benim ve başka aydınların yazılarında dile
getirdiklerine, ÖDP’nin toplumda yükselen
milliyetçilik ve laik-antilaik gerilimine karşı
özgür-demokratik bir toplumu savunmak amacıyla mayıs
sonlarında başlattığı ve hálá sürmekte
olan ’Birlikte Hayatı Savunalım’
çağrısına bu kadar yüksek sesle de katıldığı
için Yılmaz’a ayrıca ve içtenlikle
teşekkür ediyorum. Türkçe ve resmi dilimiz
konusunda söyledikleri de bence öyle
afákî söylenmiş laflardan değil.
Katılıyorum. İtiraz varsa bu konuda tartışmaya da açığım.
Hürriyet bu haykırışı manşete almakla çok iyi
yapmış, teşekkür ediyorum. Umalım insanın insan olmasına
yakışan düşünce ve duyguları bilesin.
Ahmet
Ümit
Savaşı cinayet olarak
görüyorum
YILMAZ’a
yürekten
katılıyorum. Söylediği her kelimeyi sonuna kadar doğru
buluyorum.
Artık günümüzde savaşı haklı veya haksız
diye
değerlendirmenin anlamsız olduğuna inanıyorum. Ben savaşı bir cinayet
olarak görüyorum. İnsan öldürmenin
hiçbir
gerekçesi olamaz. Hele öldürmek
için
örgütlü bir çalışmaya girmenin de
hak arama
açısından doğru olduğuna inanmıyorum. Bu konuda artık iki
taraf
da haklı değil gibi geliyor bana. Çünkü
söylediğim gibi artık bu bir savaş ve her savaş bir
cinayettir.
Kürt halkının kendi anadilinde konuşması hakkının gerektiğine
inanıyorum, ama PKK da buna bir son vermelidir. İki taraf da silahları
bırakmalıdır, yoksa daha çok ölüm kapıda
bizi
bekliyor. Ölümün telafisi yoktur ve ne yazık
ki
öldürmenin de hiçbir haklı
gerekçesi olamaz.
Elif
Şafak
Kürt meselesinde
önce insani boyut önemli
BİRTAKIM
düşünce insanıyla
beraber, bizim zaten bir süredir
yürüttüğümüz bir
çalışma vardı bu
konuyla ilgili, o açıdan zamanlaması da önemli bir
mektup.
Diyarbakır’da, nefret anlamlarının olmayacağı; başka dil
nasıl
kurulabilir diye bir çalışmamız vardı, Yılmaz Erdoğan da
buna
dikkatleri çekiyor. Tabii ben Kürt meselesinin
çok
boyutu olduğunu düşünüyorum. Ama
öncelikli olarak
insani boyutu önemli diyorum. En çok ihmal edilen
de bu
boyutu ne yazık ki. İnsani boyutu öne çıkarılarak
sivil
toplum örgütlerinin
yürüttüğü veya
yürüteceği girişimlere çok
ihtiyaç olduğunu
düşünüyorum. Bu açıdan bakacak
olursak,
yazarların, edebiyatçıların ve sanatçıların bu
konuda
önemli rolleri olduğunu ve bu görevleri
üstlenmeleri
gerektiğine inanıyorum. Şunu vurgulamak gerekir ki hepimiz aynı
memleketteyiz, bu memleketin her yeri aynı önemdedir bence.
Yani
hiçbir köşesi bir diğerinden daha özel
veya ayrıca
önemli değildir, bunu hatırlayabilmek önemli diye
düşünüyorum.
Ayşe
Kulin
Sevgi birliği oluşturulmalı
SEVGİLİ Yılmaz Erdoğan, Bu
da benden mektubunuza bir yanıt.
Geçen yıl BİR GÜN adını verdiğim ve bu topraklarda
yaşayan Türklerle Kürtlerin barışması için
kurguladığım romanıma, Mevlana’dan "Yani hem ayrıydılar,
yekpare hem.." dizeleriyle başlamış ve roman boyunca çığlık
çığlığa yalvarmıştım. Durun! Durdurun! Bazıları mesajımı pek
küçümsediler. Ama
görüyoruz ki iyi niyetin dışında, hiçbir
şey işe yaramıyor. Yakarışınıza gönülden katılıyorum.
Her iki taraftan da aynı şekilde düşünenler sevgi
birliği oluşturabilirsek, belki kazanırız. Sizin gibi
düşünüyorum. Sizinleyim.
A. Behramoğlu
Alkışlıyorum, bu herkese
örnek olsun
YILMAZ Erdoğan bir
sanatçının, duyarlı bir sanatçının,
dürüst bir insanın, gerçek bir
insanseverin ve gerçekçi bir yurtseverin yapması
gerekeni yapmış. Ben kendisini alkışlıyorum ve herkese örnek
olmasını da diliyorum.
Enver
Ercan
Dil özgürleşmeden
halk özgürleşemez
(Türkiye Yazarlar Sendikası
Başkanı) DİLİ özgürleşmeden
hiçbir halkın dılemeözgürleşemeyeceğini
biliyoruz. Hangi sanat yapıtı olursa olsun ifadesinin
özgürlüğünü, onu yaratan
dilinden alır. Bunun için de o dilin yaratıcısı insanın
özgürleşmesi zorunludur. Ancak o zaman bir toplum
kendini güvenli kılabilir. Savaşların yok edeceği insanlık
kendi dilini de yitirecektir. Savaşın bu eziyeti yapacağını da
biliyoruz. Türkiye Yazarlar Sendikası olarak "sürekli
barış" çağrımızla bu vurguyu yapmıştık.
Yeryüzündeki tüm savaşların durması
için de çağrımızı yineliyoruz.
HÜRRİYET
(www.hurriyet.com.tr)
Kaynak:http://www.medyatava.net/haber.asp?id=30078