Islak
ağlar geriyor kentin üstüne
İnce ince yağan bir yağmur
Beynime çakılıyor şu sözcükler:
- İşçiye ihtiyacımız yoktur!
Kasılıyor koltuğunda bir adam
Başını savurarak öylece geriye
Bir duvara çarpıp dönen yel gibi
Kayıyor, ayağımın altındaki döşeme.
Kahvelerde
oturuyor yaşlı adamlar
- İlikleri emilmiş kemik yığınları
Çay içip, kağıt oynayarak yaşıyorlar
Hiç de güzel bulmayarak dünyayı.
Radyoda bir ses, gizlisi saklısı dışında
Yurdumuzda üç milyon işsiz var, diyor
Üç milyonda bir tek damla olabilmek
İnsana yine de güzel duygular veriyor.
Islak ağlar geriyor kentin
üstüne
İnce ince yağan bir yağmur
Bir hazır yiyiciyim herkesin gözünde
Şiir yazar boyuna, kitap okur.
Annemse tek bir söz bile etmeden
Hazırlıyor akşam sofrasını
O da anımsatmaktan usandı artık
Yedi ay işsiz gezen babamı.
Ardımda
bıraktığım, bulacağımdan çoktur
Alıp başımı uzaklara gideyim desem
Deniz kıyısında küçük bir kasabada
Hâlâ gezinip durur mu ki gölgem?
İşçiler adına şiirler yazıp durur
Kendimse yan gelip yatarmışım
İş istediğim adam söylüyor bunu
İsteyene altınmış taşları dünyanın.
Islak
ağlar geriyor kentin üstüne
İnce ince yağan bir yağmur
Akşamı bekliyorum eve dönmek için
Kardeşim ders çalışır, annem uyur.
Ve her gece boğuyor sigara dumanları
Solgun ışığını bu küçücük odamın
Dizeler donup kalıyor yüreğimde
Elimden kayıp gidiyor kitaplarım.
Bu
iskemle babamdan kaldı
Daktiloyu da onun parasıyla aldım
Geceleri uyuyamıyorum bunları düşünerek
Bir şeyleri yüklemek istiyor kollarım
Ve ayaklarım bazı şeylere direnmek…
İşsizlik, yumruğunu dayıyor alnıma
Ben de evine ekmek getirmeye giden biri gibi
Alacakaranlıkta düşüyorum yollara…