ana sayfa / editörden / içindekiler / iletişim / arşiv / havuz hakkında

 
Yanıt Hakkı

 

Sanatçı Sorumluluğu, Etik ve Sanal Kirlilik Üstüne!..
 

Böyle bir yazıya niçin gerek duyuldu üstelik onca aydan sonra?

Öncelikle belirteyim: Böyle bir yazı kaleme alarak bazı kişileri belli bir yere koymak hiç usumdan geçen bir şey olmamakla beraber; bu yazının yazılma zorunluluğu kendini her geçen gün biraz daha fazla hissettirmeye başlamıştı.

Üstelik, bazı şeylerin iyice anlaşılması için kimi açıklamalara gereksinme duyulduğu da bir zorunluluk olarak duruyor hâlâ!..

Anafilya’da ilk yayınlanan ürünlerim “Bülent Özcan’dan Şiirler” üst başlığı altında; “Düş Örten”, “Aşk İnsana Kanatlar Verir” ve “Kanayan Ömrüm Benim” adlı şiirlerimin yayınladığı Nisan 2003!  Bu aydan itibaren ürünlerimle bu siteye zaman zaman katkıda bulundum, Kasım 2005’e kadar. 

Anafilya adını ilk kez Nida Öz’den duydum. Nida Öz, 2003’ün ilk aylarında bana yazdığı bir e-iletide ve bir telefon görüşmemizde Anafilya’dan söz ederek, “İzdüşümü” adlı bir seçki hazırladıklarını ve “İzdüşüm”ün Anafilya sanal dergisinde yayınlanan ürünlerden oluşan bir seçki olacağını belirterek, benim de Anafilya’ya sanal ürünlerimle katkıda bulunmamı ve bu seçkide yer almamı rica etti. Anafilya ile yakınlaşmamız bu şekilde başlamış oldu. 

Ben de, Anafilya’ya başta Ali Zülfikar olmak üzere bazı değerli sanatçı dostların katılmasına aracılık ettim. Benim ve bazı dostlarımın sitede ürünlerinin yer aldığını gören bazı değerlerin de bu siteye ürünleriyle katkıda bulunduklarını biliyorum. 

Anafilya ağ dergisinde yayınlanan ürünlerden oluşan ve Nida Öz’ün değerli katkılarıyla 2003 yılında Almanya’da yayımlanan “İzdüşümü I” adlı seçkide ve “İzdüşüm II” adıyla 2005 yılında Halit Umar tarafından Hollanda’da yayımlanan seçkide de katılım payı adı altında uygun görülen ederi ödeyerek yer aldım. Her iki “İzdüşümü” seçkisinin de ortak özelliği Anafilya sitesinde yayınlanan ürünlerden oluşan bir derleme olması. Böylece sanal dergide yayınlanan ürünlerin bazıları bu seçkilerde yer alarak ölümsüzleştirilmiş oluyordu. Güzel çabalardı bunlar. Elimden gelen desteği her zaman Sayın Halit Umar’a vereceğimi söylemiştim. Bu tür çalışmaların devam etmesi, kültür sanat edebiyat adına elbette önemli bir kazanım olacaktı. Ben bu tür etkinliklere iyi niyetli bir şekilde herhangi bir karşılık beklemeksizin her türlü katkıyı sunarken, benim dışımda gelişen bazı olayların varlığından haberdar değildim. (Kenan Sinanoğlu’unun Anafilya’dan ürünlerinin silinmesi gibi...) Bu ve buna benzer hoş olmayan bazı olayları, Anafilya ağ dergisini düzenli olarak izleyemediğim için, çok sonradan aynı şeyler bu kez bana karşı yapılınca öğrenecektim. 

Anafilya sanal bir site, arşivi olan bir site, her ay güncellenen eletronik bir dergi. Dolayısıyla, bu sitede yayınlanan bir ürün, yazılı basında veya sanal alemde kaynak olarak kulanılmak istendiği zaman, hangi ay yayınlandığını belirten adres linki belirtiliyor. Örneğin, internetteki arama motorlarında “Televizyon ve Çocuk” ile ilgili bir yazı ararken, “11.Aybek, B.(2001). ‘Televizyon ve çocuk’. Anafilya Elektronik Dergi. Sayı: 4” gibi bir veri ile karşılaşıyoruz. 

Anlıyoruz ki Anafilya’da yayınlanan ürünler arşiv olarak ilerde kaynaklık etmesi için saklanmaktadır! Ama öyle değil! Niçin öyle olmadığını birazdan belirteceğim. Konunun netlik kazanması için biraz daha yayıncılık ve etik ile ilgili konuşmakta yarar var. 

Basılı bir dergide yayımlanan bir ürün ileriki bir zamanda ürün sahibiyle yollar ayrılınca yırtılıp atılamaz! Ve bu hiç bir şekilde savunulamaz! Aynı şey arşivi olan sanal dergiler için de geçerlidir: Yayınlanan bir ürün, ürün sahibiyle aranızda ne geçerse geçsin bir kez yayımlamışsanız o ürünü ya da ürünleri daha sonra bir enter tuşuyla silemezsiniz! Ve buna hiç bir gerekçe oluşturulamaz! Siz kendinize göre bir gerekçe oluşturursunuz,  yayın ilkelerini yaz boz tahtası gibi habire siler bozar değiştirirsiniz, minareyi çalar kılıfını da uydurursunuz  ama insanlar dönen dolabın farkında olur. 

Ne yapmıştır Anafilya: Yayınladığı ürünleri, ürün sahibiyle yollar ayrılınca sitesinden silmiştir! Ve ilginçtir; ürünü silinen kişinin -yani benim- adımın geçtiği başka kişilere ait araştırma- inceleme yazılarını da silmiştir. Ve daha da ilginçtir; ürünlerini sildiği bu kişi için -yani benim için- akıl almaz bir karalama, yok etme kampanyası başlatmıştır! Ortadaki e-mailler, eldeki kanıtlardır! Ve bu kirliliği gözler önüne sermektedir. Utanması gereken biri ya da birileri vardır ve ortada arzı endam etmektedirler. Ama nedense yapmış oldukları düzeysizliklerden, bu ayak oyunlarından utanmamaktadırlar. Üstelik yapmış oldukları bu düzeysizlikleri etik adına yapmaktadırlar!.. Yayın kurulu adına bir kişi her türlü hakareti yapma hakkını kendinde nasıl görebilir? Benimle ilgili sağa sola yolladığı e-iletiler ve bir kaç kişiyi örgütleyerek yazdırttığı yalan yanlış, uydurma yazılar akıl alacak şeyler değildir. Bu kişi ve buna aracı olan kişiler bu yazıları hâlâ yayında tutarak işledikleri suçu devam ettirmektedirler!..

Anafilya’ya, nazikçe, hakaret içeren bu yazıların siteden silinmesini rica ettiğim halde onlar ısrarla bu yazıları sitede tutmayı marifet saymışlardır. 

Ben etik olarak, bana karşı bunca hakareti yaptıkları halde, Anafilya ile ilgili bana ulaşan onca yazıdan birini bile yayımlamadım. Onlara karşı kullanmadım. Aynı yolun yolcusu, aynı dilin sözcüsü olmak istemedim. 

Şunu belirtmek isterim ki,  Sayın Umar’ın bir e-iletisinden sonra, bir daha sitelerine ürün vermeyeceğimi bildirmem üzerine başladı bütün bu oyun!.. 

Sayın H. Umar, Anafilya yazarlarına ve ulaşabildiği yazar, şair ve site editörlerine 1 Kasım 2005 tarihli benimle ilgili hakaret dolu e-iletisini yollamıştır. Söz konusu ileti, duyarlı arkadaşımız Sezgin Öndersever tarafından bu olaydan haberdar edilmem için bana iletilmiştir. 

Herkese yolladığı e-iletide Sayın Dr. Halit Umar aynen şöyle demektedir: 

"Anafilya adı temelsiz gerekçelerle çalınmıştır. Bunu yapan bir psikopattır. Adı Bülent Özcan’dır ve kendini WEB sitesinde ve mail adresinde sairbulentözcan olarak tanımlar... 

..." 

Şimdi sormak gerekir: Uzun yıllar doktorluk yapmış olan ve hâlen isminin önünde bu unvanı taşıyan birisi, ömrünü şiire rehin vermiş ve her türlü katkıyı zamanında kendisine sunmuş birisine, üstelik yüzünü bile görmediği birisine, nasıl “Psikopat” diyebiliyor? Bu teşhisi ne hakla, ne adına yapabiliyor? Bir insanı psikopat olarak suçlamak ciddi bir iştir ve Dr. Halit Umar benim bir psikopat olduğumu ispat etmek zorundadır. Aksi taktirde, şimdiye kadarki doktorluk eylemini sorgulamak gerekecektir! Bu, tıp adına utanç verici bir olaydır. Sayın Umar’ın beni psikopat olarak suçladığı e-iletisi elimde belge olarak durmaktadır!.. 

Anafilya adı çalınmıştır diyor! Yine sormak gerekir, bir insanın parasını ödeyerek ve yasal olarak almış olduğu bir şey nasıl ‘çalıntı’ olur! Bu adresi, parasını ödeyerek almış bulunuyorum ve yasal olarak Anafilya.Com adresinin şu anda sahibiyim. -Üstelik bu alan adının kendisine hediye edilmek için alındığını Sayın Umar çok iyi bilir; bilir çünkü, kendisine bu domainin niçin alındığı yazılmış ve “buyrun kullanınız” denilmiştir. Konu ile ilgili e-iletiler arşivdedir- Görüldüğü gibi, Dr. Halit Umar’ın derdi başkadır; Sayın Umar, bu adresi çaldığımı söylerek kafa karıştırıyor, yalan söylüyor, beni hırsız olarak suçluyor! Bir insana, hem de ömrünü doktorluk yaparak geçirmiş bir insana yakışmayan şeyler bunlar. 

Bu adres başta olmak üzere birkaç dost ile birlikte, pek çok domain adresi satın aldık. Şair, yazar ve sanatçılara ait olan domainleri koruma altına almak için satın aldık. Ticari olarak aldığımız domailer de var. Dileyen www.kelepirdomain.com  adresine bakabilir. Burada aynen şu not yazmaktadır: “Şairlere, yazarlara, sanatçılara ait domainler sadece şairin, yazarın, sanatçının kendisine veya temsilcisine  çok uygun bir ücretle devredilir veya hediye edilir.” 

Birilerinin ders çıkarması için, Nida Öz’ün 6 Kasım 2005 tarihli e-mailinden bazı alıntılar yapmak istiyorum: 

“Anafilya Dergisi, Anafilya ‘İZDÜŞÜM’ kitabının ikincisini gerçekleştirmiş. Umarım birincisinden daha kaliteli, daha çok katılımcının yer aldığı kalıcı bir yapıt ortaya çıkmıştır. Fakat: Bu kitabın adı tarafimdan verilmişti ve Öz Yapım, Havuz Yayınları ile Anafilya Vakfı tarafından ortak olarak gercekleştirilmiş bir projeydi. İş böyle iken, Sayın Umar -bana bir sey sormadan-  bu kitabı -aynı adla- ikincisini nasıl yayımlayabiliyor? Bunun adı nedir? Nezaketen, biz/ben böyle bir kitap yapıyoruz(um), fakat bu kitap resmi olarak Havuz Yayınları’ndan çıktı, adı da sana ait. Biz/ben aynı adla devam etmek istiyoruz(um) diye sorulamaz mıydı? En azından bir tane örnek, Havuz Yayınları’na gönderilemez miydi? Bu, insanekine yakışan hangi anlayış gurubuna girer? Sayın Umar’ın dergisinde yazdıkları ile eylemleri arasındaki bu çeliskiyi bana kim açıklayabilir? Dostluk ve barış yanlısı
bu kisi (Sevgili Yavuz’un ifade ettigi gibi) “yazarların savaş baltalarını topraktan çıkartmaya, kalemlerini sivriltmeye” nasıl zorlayabilir; aklım ermiyor. Bu konulardaki yorumları tamamen size bırakıyorum. 

“Ben de bir zamanlar Nazım Hikmet Ran, Ahmet Arif, Orhan Veli Kanık vs. adlı değerli şairlerimizin adlarını almıştım. Bunlar için ileride birer site yapmayı düşünüyordum. Maalesef zaman yoksullugu nedeniyle gerçekleştiremedim. Teknik olarak bu alınan isimleri biri (örnek: www.hazimhikmet.de) arandığı zaman, Havuz çıkıyordu. Fakat ben bu isimleri okur Havuz’u açsın diye almadım.”
 
“Dergi bir kişiye ait olabilir, ama asıl sahibi o dergiye yapıt sunanlardır. Yazarsız bir dergi düşünülebilir mi? Bu dergiye emek vererek yazı hazırlayan arkadaşlar, derginin avukatlıgını da yapmak zorunda mıdır? Ben yaptım, buna dosluk bazında -bir nevi- zorlandım. Ama şimdi o kaybettiğim kişilerden tek-tek özür dilemem gerektigini anlamış durumdayım.”
 

Evet sevgili okur, yukarıdaki alıntılar Nida Öz’ün bana ve Sayin Umar’a yolladığı 6 Kasım 2005 tarihli e-mailinden. 

Nida Öz’ün bu söylediklerinden sonra ne yazılabilir başka bilemiyorum. Ama şunu söylemek isterim: Sanat, edebiyat yaşam boyu süren uzun bir yürüyüştür... Bu yürüyüş, sıradan gibi görünen ve aslında hiç de sıradan olmayan güçlü adımlarla başlar. Adımların güçlüğü, sanatçının yeteneğine bağlıdır ve doğru zamanda, doğru yerde, doğru adımı atmak bir hünerdir. Bu hüner ise ancak gerçek sanatçılarda bulunur. Sanat maskesi altında iş yapanları; zaman siler süpürür!.. 

Sevgili okur, şair, yazar dost bu sanal kirlilikte soluklanacağın veya ürün yollayacağın yeri iyi seç ve en önemlisi usunu, ruhunu, kendini koru; olduğun yerde ol, durduğun yerde ol; olmadığın/olmaman gereken yerde olma!.. Çünkü, zaman her şeyin fotoğrafını çekiyor!.. Şu an’ın bile... Emin ol!..

Sözü Jose Marti’nin o nefis şiiriyle noktalamak istiyorum:

 



AYNI YALINLIKLA ÖLMEK İSTERİM

 
Aynı yalınlıkla ölmek isterim
Kırda bir çiçek gibi, sakin, gösterişsiz.
Mum yerine yıldızlar parlasın üstümde
Yeryüzü uzansın altımda sessiz.
 
Ben aydınlık ve özgürlük delisiyim
Varsın hainleri gizlesinler soğuk bir taş altında
Dürüstçe yaşadım ben, karşılığında
Yüzüm doğan güneşe dönük öleceğim.
 
Jose MARTİ
Çeviren : Ataol BEHRAMOĞLU

 

 

 
 

Bülent Özcan/ Londra, 2006