50
kuşağının gençleri.
Demokrat Parti'nin dönemi.
Menderes'li yıllar.
Eğitimde bir devrim. Köy Enstitüleri'nin
yetiştirdiği nice köy
çocuğu.
Yaşamımda beni etkileyen Cumhuriyet öğretmenlerim; babam Salih
Kayır, Fehmi
Tuna, Leylâ Tuna, Dursun Ekşioğlu.
Kurşunlu Köyü'nde, 1948 yılında göreve
başlayan ilk öğretmenler.
Cumhuriyet'in ilk resmî öğretmenleri, Fehmi ve
Leylâ Tuna çifti.
Köy Enstitüsü'nün yetiştirdiği
“kardelenler”.
Fırtına ve kar tipisinde kardelen gibi açtılar.
İlk köy romanı “bizim köy" ün
yazarı Mahmut Makal'ın kitabının
baş tacı yapıldığı yıllar.
Karadeniz'in azgın denizlerinde yetişen Dursun Ekşioğlu.
Bursa'nın Mahfeli günlerinin soluğu, sesi onlardı.
Heykel'de düzgün giysileriyle tur atan
gençler.
Köylerde öğretmenlik yılları.
Kentlileşen köylülere ufuk açan
çağdaş, aydın öğretmenler.
Şimdi yetmiş küsur yaşlarındalar bu delikanlılar.
Sevgi ve saygının bu denli buluşturduğu ve birbirlerine
hâlâ ceket ilikleyen
50'li gençler.
Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Tanpınar; dünya
klasiklerini
kütüphanelerinden hiç eksik etmeden,
görev aldıkları yerlerde öğrencilerine
okutan 70'lik delikanlılar.
Sonbahar gibi son yaprağın düşeceğini bekledikleri anda,
birçok yeşil yaprakların
doğuşu gibi. Yeşil kirpikli, kır saçlı.
Beyaz yıldızlar cama vururken, kireçli odamın beyaz
konuklarımın
çocuk kokusundaki 50'li sesleri...
Bir kır kahvesinde ince belli çay bardağının
deminde.
Yarım asırdır süren dostlukları taşırlar
yüreklerinde.
Biri hastalandı mı, hepsi yüreklerini
açıverir.
Evlerin kapıları hep açık.
Sonsuz yapraklar.
Hiç söyleyemedikleri “seni seviyorum,
seni öpüyorum” sözcükleri
çıkıveriyor dil
uçlarından. Gözlerdeki sevgi
sözcükleri artık dudaklarda.
Gözler nemli.
Dökülen her sarı yaprak canlarını yakıyor birer
birer.
Hüznün mevsimindeler. Romantizmin ayak
izleriyle.
Birinin bacağı kırıldığında, birinin tansiyonu fırladığında, birinin
kalbi
ağrıdığında.
Unutulmuş tüm iltifatlar sıralanıyor, incelmiş dudakların
arasından...
Salih Bey, Feride Hanım, Leylâ Hanım, Fehmi Bey, Dursun
Bey,
Hayriye Hanım.
En yakınlarına. Çocuklarına. Eşlerine
söyleyemedikleri sevgi sözcükleri
“paydos” değil.
Ziller çalmıyor artık yaşamlarında.
Salih öğretmen, Hakkari dağlarında, Malazgirt'in sarp
dağlarında öğretmenlik
yaptığı günlerinde, Leylâ Hanım'dan aldığı o
köy kitabını unutma olasılığı
düşünülebilir mi?
Onlar sözcüklerini resimleyen 70'in üzerinde
delikanlı ve kızlar.
Türkçe’yi şiir gibi konuşup, bir şarkı
gibi seslendiren Leylâ öğretmenim.
Toplandılar yine sözcüklerin resitalinde.
Yeşil kirpiklerde biriken kar tanelerinde.
Sevgiyi söyleme zamanları artık...
Başaramadık. Başaramadı, diğer kuşaklardan gelen delikanlılar ve
kızlar.
Şiir dostluğunda bir gün resital veremedi, son yapraktan sonra
gelen
yeşillikler...