ana sayfa / editörden / içindekiler / iletişim / arşiv / havuz hakkında

 
Antuara

 
Ne zaman bir aşk yaşasa.
Düşerdi kıskançlıktan peşine bütün tanrılar.
Aşk tanrıçası Antuara’nın.
Akıl dedi hikmetli Antuara.
Ya yaşım?
Eğer birleştirebilirsem akılla yaşı.
Yenerim bütün tanrıları.
Tarihte yaşamış ve acıyı damaklarında tatmış.
Tüm âşıkları topladı başına.
İki beden dedi Antuara.
İki beden, ki Tanrıları ve şeytanı bile dize getirmeli.
Kendi içinde yoğunluğa giren kudretli tanrıça.
Buldu sonunda bir elmanın iki yarısını.
Özünde bir insan bedeni olan.

Sen dedi, Jülyet, Kleopatra, Leyla, Aslı, Şirin ve diğerleri.
Girin şimdi şu kutsal bedene deyip gösterdi kudretli bedenini.
Sen dedi Antonius, Romeo, Mecnun, Kerem, Ferhat.
Siz de girin bakalım kudretli Aki’nin bedenine.
İndi yeryüzüne iki soylu beden.
Antuara’nın iki şaheseri.
Bir üçüncüye, sen de in kudretli Leyla dedi.
Kıskançlıktan damağı kuruyan tanrılar.
Düştüler aşk tanrıçası Antuara’nın peşine.
Burundan ateş, yürekten kin saçarak.
Sen dedi kudretli tanrıça.
Evleneceksin Aki ile.
Bozacaksın tanrıların planlarını.
Jüpiter’e bile hükmetseler.
Yanacaklar aşkımın ateşinde.
Düşecekler kendi kazdıkları kuyuya.

Başarabilecek miyim efendim acaba.
Böylesine soylu bir görevi.
Taşıyabilir miyim boynuma takacağın zümrüt gerdanlığı.
Bu yük bana ağır gelmez mi.

Sen ki Leyla şeytanı bile zincire vurmuştun kendi kafesinde.
Geçirmiştin burnuna halkayı da.
Nefessiz kalmıştı Edenin zindanında.
Sonunda koyuvermişti inadından vazgeçip.

İndi Leyla kıymetli tanrıçasına inanarak.
Oldu Aki’nin eşi.
İleride vermek üzere bir düzine çocuk.

Bir zaman diliminde göründü Antuara.
Zamanın nişanı olsun diye Aki’ye.
Doğurdu Leyla aynı zamanda altı bıçkın delikanlı.
Geleceğimiz olsun diye.
Zaman deryasından nasibini almamış tellaklar hayıflanırken.
Karşılaştı iki beden bir gemi yolculuğunda.
Girdiler kamaraya sabaha kadar.
On bir top atımı uzaktan geldi sesler.
Sallandı gemi tam on bir kez.

Kudretli Aki nedir bu hikmet.
Nedir bu Tanrının kudreti dedi mavi gözlü Antuara.

Bilirim ki yalnızım fakat sanıyorum kana doymamış bir ordu var içimde.
Ne zaman sana dokunsam, bütün aşka susamışlar başıma üşüşüyor.
Sanki seni yiyecek gibi.

Sen bir aslandan daha yırtıcısın Aki.
Pençelerin daha sivri, dilinse çok keskin.
Duyun beni aşka doymamış tüm tanrıçalar.
Gelin de yüreğim yolluğunuz olsun.
İncinmeden, incitmeden girin içeri.
Hepinizi ağırlayacak kadar kudretim var.
Siz de ey tanrılar.
Her seferinde önüme engel çıkaranlar.
Duyun artık kar suyu kaçmış kulaklarınızla da.
Boyun eğin ölümsüz aşkım önünde.

Tanrılar gazaba geldi, tüm alınganlıklarıyla
Sen ki kadın on bir top atıp, on bir delik açtın bağrımızın surlarında.
Sen ki bir de utanmadan nasıl meydan okursun tüm tanrılara.
Koca Zeus’ta gelse artık kurtaramaz seni.

Zeus ise olanları seyredip.
Kıs, kıs gülmekteydi Olimpos’un tepesinden.
Aferin sana mavi gözlü tanrıça.
Tanrılara bir ders vermenin zamanı geldi artık.
Fakat dikkati elden bırakma sakın.
Seni tuzağa çekebilirler.

Şeytanın bağını çözün artık dedi tanrılar.
Kaçınıyorlardı direk savaşa girmekten.
Gök gözlü tanrıçaya karşı.
Ne de olsa şeytan şeytandı.
Karşısında gök gözlü tanrıça da olsa.

Zindandan çıkarıldığındaysa şeytan.
Yorgun ve bitkin geldi tanrıların huzuruna.

Ne oldu sana böyle, nedir bu yorgunluk.
Eski savaşçılığından eser kalmamış üzerinde.
Bu halinle nasıl kalkacaksın bunca zorluğun altından.

Sormayın efendiler çürür dururum zindanda.
Antuara beni zincire vurandan beri.
Haberiniz bile olmadı kaç bin yıl geçti aradan.
Kemiklerim eridi nemli duvarlara yaslanmaktan.
Küçük bir yıldız parçası vardı ki içimde parlayan.
O da sönüp gitti.
Bu halimle benden size bir yarar gelmez.

Ağzından çıkanları duyuyor musun sen Şeytan.
Bunlar ne biçim sözler.
Yakışır mı sana.
Sen ki bir zamanlar kocaman ordularla başa çıkardın.
Hepsi de zırhlara bürünmüş.
Şimdi ise bize çaresizlikten söz ediyorsun.

Kocaman ordulara karşı yine savaşırım efendiler.
Ama Antuara’ya karşı bunu yapamam.
Bu benim bilmem kaçıncı zincire vurulmam olur.
Çünkü orada bir kadının fendi var.
Surlarınızda açılan delikleri.
En iyisi tamir edin kendi ellerinizle.
Şeytanı bu işte yok sayın.

Yazıklar olsun sana, biz de seni yürekli biri sanırdık.
Yıkıl şimdi karşımızdan, defol.

Yürekli tanrılar yapın kendi işinizi, şeytana danışmadan.
Razıyım ben bin yıl daha zindanda çürümeye.

Bir bela ki zehirli bir ot gibi bitti.
El değmemiş güzellikler arasında.
Şimdi bunu azgın bir boğa gibi önce yaralarsak.
Sonra o boğulur kendi kan deryasında.
Fakat kim atacak ilk oku.
Toplantıyı yapandan sonra tanrılar.
İndi yeryüzüne kıskançlık tanrıçası.
Güzellikler tanrıçası gibi yaklaştı Leyla’ya.
Buldu onu derin uykuda.

Uyan ey ruhların kraliçesi.
Bilirsin ki uzaklardan gelirim.
Dokundu Leyla’nın şah damarına.
Başladı bedeni kışkırtmaya.
Güzeller güzeli Leyla’m uyan da bir bak.
Kimlerle sevişiyor o kocan olacak adam.
Almış gök gözlü Antuara’yı koynuna.
Salmış seni yaban ellere.
Uyan uyku mahmurluğundan da aç gözünü.
Al o insafsız adamdan öcünü.
De ki nasıl olur da yaparsın bunu bana.
Yapış yakasına yırt gömleğini.
Çeneleri açık kalıp bir daha kapanmasın.
Yırtsın dişleriyle esvaplarını.

Derin uykudan uyanamayan Leyla’nın bedeni.
Girdi koyu karanlığın girdabına.
Ben ki ona altı çocuk verdim.
Her birisi selvi boylu.
Yapar mı dersin bu nankörlüğü bana, usul boylu tanrıçam.
Yoo! bu kadarı da fazla.
Yapamaz Aki’m böyle bir şey.

Uzun yol tepmemin nedeni.
Vermekti sana bu uğursuz haberi.
Eğer yalan söylediğimi sanıyorsan.
İn Antuara’nın sarayına.
Bulacaksın onları yatarken koyun koyuna.
Bütün tanrılar baş kaldırdı Antuara’nın azgınlığına.
Gir şimdi bedenime gözlerim gözlerin olsun.

Girdiğinde Leyla kıskançlık tanrıçasının bedenine.
Gördü Aki’yi mavi gözlü tanrıçanın koynunda.
Şehvetli bir sevişmeye tutuşmuşlar.
Görmemişti Leyla bütün hayatı boyu.
Böylesine bir yatak sevişmesini.
Atmış tüm elbiselerini rast gele.
Serpişmiş yatağın dört bir yanına.
Ünlü bir jokeyin binip de sırtına.
Sürdüğü gibi Arap atını.
Sürüyor Aki’yi vadiye doğru.
Çıkan seslerdense saraydan.
Yankılanıyordu dört bir yanı vadinin.
Kurtlar kuşlar sanki dile gelmiş.
Verirler sesleriyle karşılık olsun diye.

Tanrıların en güçsüzü gibi görülen Aki.
Gizlemişti aslını sahtesinin gölgesine.
Dişlerini gösterip savaşa girdiğindeyse.
Yıkardı etrafı yatağından boşalan nehirler gibi.
Antuara’nın kollarında ise.
Esiyordu bir deli poyraz gibi.
Altın kaplamalı yatağın içinde.
Yapışmıştı bir kerpeten gibi.
Beyaz etli Antuara’ya.

Gördüklerine inanamayan Leyla.
Bu tanrıların bir oyunu olsa gerek.
En iyisi uyarmaktır aslımı deyip.
Attığında çimdiği nazlı bedenine.
Uyandı uykudan ruhların güzeli.
Yine karışık rüyalar gördüm.
Sevgili Aki’me bir şeyler mi oldu acaba.
Yine nerede kaldı yoksa bir düşmanla mı takıştı.
Ey tanrılar anamın üzerine yemin olsun ki.
Yakarım bu kez dünyayı Neron’un Roma’yı yaktığı gibi.

Kapı arkasından bunları dinleyen kıskançlık tanrıçası.
Yedi tırnaklarını saçlarını yolarak.
Çıktı yukarıya Leyla’dan umudunu keserek.
Tanrılarsa toplanmış bekliyorlardı.
Tanrıçanın getireceği haberi.
Karalar içinde atlı arabasından inen tanrıça.
Arkasına bakmadan girdi saray kapısından içeri.
Tanrılarsa bekliyordu ayakta.
Tanrıçanın getirdiği haberi.
Beni dinleyin efendiler.
Düştük hepimiz bir kör kuyunun içine.
Basarız birimiz diğerinin omuzuna.
Çıkmak için yukarı.
Fakat bizimkisi boşuna umut.
Bir şey yok yapacağı Leyla denen kadının.
Vurulmuş o Aki’ye
Kör kütük sarhoş gibi.
Görmüyor gözleri ondan başkasını.
Sanki büyü yapılmış gibi.
Mavi gözlü Antuara ise bırakmaz yakasını.
Aki ise seviştikçe güçleniyor, güçlendikçe sevişiyor.
Gücüne güç katıyor aldıklarıyla.
Gök gözlü Antuara’dan.
Böyle giderse atılacak pabuçlar dama.
Sırası geldikçe birer, birer.

Sen ne diyorsun tanrıça.
Yoksa senin yapacağın bir şey.
Yaparız biz birlik olup.
Bizi öyle boş oturanlar sanma.
Elbet vardır bizim de kendimize göre
Yapacak bir şeylerimiz

Boşuna heveslenmeyin efendiler.
Antuara alıp Aki’yi de yanına.
Topladı tüm kâinatın gücünü.
Siz hepiniz birlik olsanız bile.
Koparamazsınız yumruk kadar parça.
Kocaman bir değirmen taşından.
O taş ki un eder altında kalan buğday tanelerini.

Bu söylenenleri kendilerine yediremeyen tanrılar.
Hemen savaş tanrısını çağırıp sordular.
O da savaş deyince esti buz gibi hava yanan yüreklerde.
Aslında ise bu beklenmedik değildi.
Olursa eğer akıl danıştığın bir savaş tanrısı.
Elbette alınacak cevap da bunun ötesinde olamazdı.
Nitekim de öyle oldu.
Bütün tanrılar başladı savaş hazırlığına.

İlk savaşta ayırdılar Antuara’yı Aki’den.
Attılar Aki’yi bilinmezler ülkesine.
Verdiler Leyla’yı da yanına.
Sanki bir savaş ganimeti gibi.
Yıllarını demircilik yaparak geçiren Aki, durgun ve solgundu.
Seviyordu Leyla’yı canından fazla.
Fakat Leyla değildi onu.
Tanrılara karşı koyacak güce ulaştıracak olan.

Çocuklarımın anası sevgili Leyla.
Felek zamanı boynumuza halka eyledi.
Bilemiyorum ne zaman çıkar.
Seni sevdiğimi biliyorsun.
Verdin bana servi boylu altı çocuk.
Bunları unuttum sanma.
Fakat tanrılarla boy ölçüşmeye kalkarsan.
Yetmez bana senin verdiklerin.
Bu öyle bir savaş ki, çalıyorlar elindeki öz malını.
Eğer buna karşı koyacak güçten yoksun olursan.
Seninle aramızı açmak için gönderdiler kıskançlık tanrıçasını.
Bunu başaramayınca çullandılar üzerimize.
Yaban hayvanının avına çullandığı gibi.
İki adım ileri atamıyorsan.
Bir adım gerilemeyi bileceksin.
Yoksa asıyorlar postunu kürkçü dükkanına.
Şimdi bu savaşı kazanmış gibi görünen tanrıları.
Sereceğim yere zaman hükmünü verdiğinde.
Eğer duygularına yenik düşüp de kıskançlığa girersen.
Bil ki seninle gidecek yol tükenmiştir.
Koy tertemiz yüreğini ortaya.
Mademki girdik bu oyunun içine.

Temiz yürekli Aki’m.
Eğer sana bir faydası olacağını bilseydim.
Yolardım saçımın tellerini teker, teker.
Kel başlı bir kadın ortalıkta.
Avare gibi dolaşıyor desinler.
Yok eğer yüreğine su serpecekse.
Al şu hançeri vur on yerime birden.
Aksın ki kanım oluk gibi.
İnancında yüreğimi tazeleyeyim.
Sen ki gök gözlü tanrıçaya tutkunsun.
Vardır bunun da bilmediğimiz bir nedeni.
Gaipten bilmek ancak koca Zeus’a mahsustur.

Sen ki bu konuşmanla yüreğime su serptin Leyla’m.
Bunca yıl eşim olmana rağmen.
Ne kadar da yanlış tanımışım seni.
Tanrılar bir kez insanın aklını almaya görsün.
Bak o zaman neler yaptırıyorlar akılsız bedenlere.
Her koyun kendi bacağından asılır derler.
Her insan da kendi sevabından sorumludur.
Mademki yok birisinin diğerine faydası.
O zaman göbeğini kendin bağlayacaksın.

Hey karlı dağların doruklarında yaylayan kartallar.
Duyun beni de ulaştırın haberi tanrılara.
Eğer ben de gök gözlü Antuara’ysam, kalmayacak ahım yanlarına.
Ayırmakla sandılar ki beni Aki’mden.
Bırakacağım ben bu işin peşini.
Yeminler olsun ki yakın bir zamanda.
Birleşecektir çatallaşan yüreğimiz.
Ben ki aşkımla sevdamla.
Yaratacağım asıl olanı.
Çarpık ilişkilerin hüküm sürdüğü dünyada.
Yazacağım anlı şanlı aşk destanımı.
Diyecekler ki çıkmazdı böylesine bir aşk hikâyesi, böylesi bir dünyadan.

Olimpos’un zirvesinden enginleri seyreden yüce Zeus.
Konuştu kendi kendine ve dedi ki.
Ey tanrılar ve de tanrıçalar.
Öyle bir iş yaptınız ki.
Sardınız belayı kendi ellerinizle başınıza.
Bundan sonra uyarsam ki ne çıkar.
Gök gözlü tanrıçayı da, Aki’yi de hafife aldınız.
Bu kadın o gücüyle, çıkaracaktır sizden daha büyüğünü.
Kafanıza tokmak gibi indiğinde.
Anlayacaksınız yaptığınız yanlışı.

Zorla kovulduğu yere geriye dönüş yapan Aki.
Sakladı kendini bir mağaranın derinliğine.
Uçan kartallardan iletti haberi.
Gök gözlü Antuara’ya.
Bir dilenci kılığına giren tanrıça.
Dağ deniz demeden aştı yolları.
Bir kartalın kılavuzluğunda.
Mağaraya geldiğinde buldu Aki’yi düşünür halde.
Sarıldı boynuna yılların özlemiyle.
Gönlünün yoncasına.
Şehvetli bir aşka tutuşup.
Savurdu kendisini mağaranın boşluğuna.
Bunca yıldır yolunu gözlemekten.
Kan çanağına döndü göz çukurlarım.
Öp beni anasını sevdiğimin doğurduğu.
Öyle öp, öyle sev ki yer sarsılsın.
Aylar güneşler tutulup, yıldızlar sönsün.
Bulamasın tanrılar karanlıkta yollarını.
Ortaya bir çık bin tane görsünler.
Bir bedende bin elin var sansınlar.

Aki daha bir şey anlamamıştı ki.
Çırıl çıplak anadan üryan oldu gök gözlü tanrıça.
Aldı Aki’nin zebbini eline.
Meme başlarına sürdü.
Boynuna bir yılan gibi dolayıp.
Dans etmeye başladı.
Aynı anda iki beden bir oldu.

Bu işte her şey aslanım.
Görmeyen görsün, duymayan duysun ki.
Her şey bunu çıkarmaktı işte.
Ey tanrılar tanrıçalar duyun beni.
Görülmüş mü bugüne kadar böylesi.
Ey çarpık ilişkilere bel bağlayıp.
Onu bir zevklenme sananlar.
Açın kulaklarınızı ve duyun ki.
Karanlıkta hamama gidilmez.
Aki sende duy ki cinselliğimle en büyük krallığa ulaşacaksın.

Karanlık kaybolsa da güneşin yüzü ağarmadı.
Bir kartal sürüsü sardı dağı taşı.
Kanat çırptılar zamana meydan okurcasına.
Kurtlar yayıldı ovaya sayısı belirsiz.
Her diş bir mızrağa eşit.

Beni dinleyin kartallar.
Beni dinleyin soylu kurtlar.
Bugün intikam yemininin son aşamasına girdik.
Bütün tanrı ve tanrıçaları diz çöktüreceksiniz önümde.
Hadi şimdi savulun gidin.
Böyle demesiyle soylu tanrıçanın.
Kanatlandı bütün kurtlar.
Kartallarla birlik olup.
Uzun bir sefere çıktılar.

Koca Zeus uzaklarda bir duman gördü.
Küresini önüne koyup baktığında.
Gördü savaşların anasını.
Bütün tanrılar, tanrıçalar.
Birlik olmuş kaçıyordu.
Bir zaman sonra yangından.
Sadece küller kaldı ortada.
Askerlerini kırdıran tanrılar. Kaçıp kayıplara karıştılar.

Bu yaşıma geldim böylesini görmemiştim dedi.
Soylu Zeus.

Zifiri karanlıktan fişşek gibi fırlayan iki yıldız.
Aydınlattı İlion gezegenini boydan boya.
Bir balığın yavrularını çıkardığı gibi karnından.
Çıkardı bütün âşıkları İlion’da gök gözlü tanrıça

Yazın şimdi aşk hikâyelerinizi hasret çekenler.
Gösterin gerçek aşkın ne olduğunu bütün tanrılara.
Artık İlion sizindir

 

 
 

 
 

Yusuf Eryiğit