Beni
yaşlı bir adem çağırıyor. Tutkularında elim
kaldı.
Bir deniz, dalmış testi içine. Neydi testinin
günahı.
Şattülarap’ta susuz bindiğim gemi. Omurgası
çatladı.
Bıçağın ucu ince, uçtan sarkıyor bıyıklarım.
Berberi ustura bileyler. Ben berberim.
Gökyüzünden aşağı kimler kaydı. Kimin
unutulmuş yazgısı.
Tüter ütü buharı, güneşsiz
kurumuşuz.
Kime Mezopotamya yok ki, olunmamış zorba.
Maceranın henüzü
tamamlanmadı.
Batık teknede gezer Babil Bahçeleri.
Şattülarap’ta su aldı indiğim gemi.
Oynayan çocukları ayırt etmedi ölüm.
Oynamayanlar da kurşuna değdi.
Sadece gülü sevmedi zenci.
Her salâ minareden yükselir iman.
Künyede bol nişanlı geçmiş. Manzara karışık.
Büyük adamlık sayıldı ekmeğe karne
Aç yaşamak daha büyük adamlık.
Yoklukları tarih ile sınadık.
Vardık derya içre balıkçıl asiliğe.
Doyamadık papatya fallarına
Nefeslik dumanlarda bulduk teselli.
Bir yaşam biçimi içinde biriktirmek.
Dışarıya taşırmak suda öten kurbağa.
Ha lamba yanmış ha kedinin gözleri.
Ölü Yakuplar çağırdım saraylarıma.
Esirgeyen, bağışlayan sevgilinin namına.
Do sesi kulağımda. La minör kahvaltılar yaşadık.
Ağrısı çürük dişte.
Bir kafes göçkünüyüm,
yıldızlarım kırmızı.
Düşülmüş parmak izime. Evetler kapalı,
hayırlar açık.
Olsun, yaşar gibi yapıyorum ya!
Ben neyimi bilemiyor o şarap. Ben neyimden içemiyor o saki.
İpektendir gözümün kör noktaları.
Oynayan çocukları ayırt etmedi ölüm.
Oynamayanlar da kurşuna değdi.
Sadece gülü sevmedi zenci.
Şattülarap’ta baykuş bir gemi. Suyu kışkışlıyorum.
Arabi tedrisli çocuk söyledi:
Umudu olmamak kadar tuhaf şey mi var?