Menekşe Gözlüm,
yılların yorgunluğunu ve eşini erken kaybetmenin verdiği izleri derin
taşırdı
yüzünde. Ama var ya; hani var ya; bize gelirken,
yanında taşıdığı hantal,
kahverengi valizi
gerçekten müthişti.
Çünkü, içinde mutlaka torunlarını mutlu edecek
armağanlar olurdu. Bizler,
hacı
yolu gözler gibi gözlerlerdik o
valizi! Anneannemizin gelişini
yani. Benim
ilk oyuncağım, sırtından kurulunca
süt içen bebekte onun
armağanlarından sadece biri.
“Kadriye!”
diye seslenirdi
yardımcısına. “Eğer
ben ölürsem, evde de
Gülter olmazsa, sakın korkup kaçma kızım. Beni
yalnız bırakma emi?” “Merak
etme bırakmam teyzem.” diye yanıtlardı
her seferinde Kadriye…
Menekşe
Gözlüm, 89 yaşında ve alzaymır hastasıydı. İki yaşında annesini kaybetmiş… Bu
yüzdendi , ne zaman bir anne ve kızı, karşısında sarmaş dolaş
görse kızması…
“Bizim
zamanımız böyle miydi? Hiç
büyük küçük
dinlemiyorsunuz. Ne
o öyle şap
şup?”
Sonra
yüzünü garip bir acı kaplar, menekşe
gözleri buğulanır, “Ben
hiç anne sevgisi,kokusu nedir bilmem. Belki
de siz haklısınız.” diye
özür dileyen bir
edayla başlardı fısıltı halinde
konuşmaya.
Elinde dedemin
yadigarı akik
tespihi, taa belinden
başına kadar öne arkaya yaylanarak duaların arasına
sıkıştırırdı, içinde ukde
kalanları...
“16’mda
gelin oldum, 20 sin de Yıldız’ımı toprak
aldı. Anne acısını bilemedim. Ama evlat acısı neymiş öğrendim.
Yeşer geldi
dünyaya, gönlüm yeşerdi . Sonra
Gülter. Gül
açtım yeniden yediveren gibi. Sonra
da
Üstüngel… Bismillahirahmannirrahim , elhamdülillah
,elhamdülillah , süphaneke …”
dalıp giderdi. Tespih bir tur olunca, önünde
duran çay tabağından bir
kibrit
çöpünü
alır, bir diğer
çay tabağına bırakırdı
sessizce.. “Babanız da vakitsiz gitti. Tam gün
yüzü görecektim ki.”
40 yaşında dul
kalmış, 60’ına kadar
üç kızı arasında
göçebe kuşlar gibi gezmiş.
“Bir
göz oda bir
salon olsun, yeter ki kendi evim olsun” diye dua ederdi
tanrıya. Tanrı ona
istediği gibi bir ev verdi. Minik bir bahçesi,
bahçesinde limon
ağacı
ve hercai
çiçekleri… Gözü gibi
bakardı onlara. Limon mevsimi gelipte
ağaç çiçek açınca pek bi
keyiflenirdi. Her sabah sade kahvesini bu limon ağacının
karşısına geçerek içer; “Bak bak! Sol
tarafta iki tane var. Hah,
bir de
sağdaki dalda… Aaa yukarda da var.. Hey Allahım, nelere
kadirsin. Şunların
güzelliğine bakın kızlar.” diye
seslenirdi oturduğu koltuktan içeriye .
Bu
sabah valiz yine
hazırlandı. Kefeni, havlusu, gülsuyu, Kuran’ı,
başının tülbendi ve camiye
hediye edilecek bir namaz halısı…
Bir
ayını
dolduracaktı bu gün yoğun bakımda. Her gece yalvardım tanrıya acı çekmesin diye. Makineye
bağlamışlardı, morfinle
uyutuyorlardı
acı hissetmiyormuş öyle söyledi doktor kuzenim.
Dün
seni gördüğümde
solmuştu menekşe gözler.Vazgeçti artık direnmiyor
dedim içimden.Yorgun gözlerin
kapandı güneş batarken. Belki de annen birliktesin şu an. Ona
iyi sarıl Menekşe Gözlüm
hasret bitti…