ana sayfa / editorial / içindekiler / h@vuz'dakiler (biyografi)
 iletişim-erişim/  yapıt gönderme yerleği /  ilkelerimiz / arşiv

 
Geçerken Gördüklerim

   

 

Yazın sonbahara blöf yaptığı, turistlerin yavaş yavaş bavullarını topladıkları bir dönemde, güzel yöremiz Aydın – Kuşadası’nın, “3. Kuaşadası Öykü ve Şiir Günleri” ile bu sadece plajlarının, diskoteklerinin değil; 1908 yılında yapılmış, buram buram kitap kokan İlçe Halk Kütüphanesi’nin avlusunun, edebiyat/ sanat muhabbetleri, yüz elli kişi alabilecek anfisinin dinleyiciler, gözlemciler, yazarlar/ sanatçılarla dolup taşmasını görmek beni daha çok mutlandırdı.

Bilmiyorum siz doktora gittiğinizde „aferin, ne kadar sıhhatlisiniz” dediğini duydunuz mu? Mutlaka bir şey bulacak, birkaç öneride bulunacaktır. Bunu özellikle yapmaz. Sizin daha sıhhatli ve daha uzun ömürlü olmanız içindir bu söyledikleri. Olaya gerçekçi bir bakışla yaklaşırsak; doğrudur da bu. Hangimiz tam anlamıyla sağlıklıyız ki?

Bu yüzden burada bu -güzelim- günlere “aferin ne kadar güzel organize edilmiş” yerine; “daha neler yapılmalı, neler yapılmamalı?” olarak bakalım isterseniz:

Bizler uzun yıllar yabanda yaşamamız nedeniyle artık iki mentaliteyi alanize edip yeni bir sentez yarattık. Birçok olaya Türkiye’de yaşayan yazarlardan farklı bakmamız da bu yüzden doğal. Van kedileri gibi iki göz rengimiz var. Birinin rengi Türk, ikincisi Alman.

Kısaca özetlemek gerekirse bu iki gözle “Geçerken Gördüklerim” söyle:

Bu tür günlerin birçok amacı vardır, bunlardan en önemlisi yazar-okur ve yazar-yazar ilişkileridir. Yazarların kürsüye politikacı gibi çıkıp, söylev gibi okuduğu şiir ya da öyküler ne halka/ okura ne diğer yazarlara ne de edebiyata bir katkı sağlayacaktır. Bu tür monolog yaklaşımlarla yazar “işte kardeşim öykü/ şiir bu, ben görevimi yaptım” demektedir ancak.

Yazarlar sahne yerine (olasılıklar dahilinde) okur ve diğer yazarların arasında olmalı. Mesela günlerin yapıldığı kütüphanenin avlusu (o kadar güzel hava olmasına karsın) kullanılmadı. Halbuki yarım ay şeklinde sandalyeler dizilerek burada bir takım etkinlikler yapılabilirdi.  

Ayrıca kütüphanenin üst katı gerek atmosferi, gerekse mistiği açısından şiir okumaları için “biçilmiş kaftan”dı. Hatta aynı gün ve aynı anda öykü ve şiir okumaları yapılarak okurların/ yazarların ilgi duydukları dinletiye (şiir ya da öykü) giderek, hem zaman kazanımı olabilir hem de dinleti sonrası tartışmalara daha fazla zaman ayrılabilirdi.

Yazarlara mutlaka ve mutlaka belirli bir zaman dilimi verilmeli, (bilhassa kısa öyküler seçmeleri) bu süre bitiminde de en azından 10-15 dakika da konuk kitlesi ile diyalog sağlanmalı, sorulan/ sorulacak sorular üzerinde tartışma yapılabilmeli. Maalesef  her seferinde aynı şey olmakta, yazar(lar) yapıtlarını okuduktan sonra vakit yetersizliği nedeniyle sahneden(?) inmektedir.

Sahne deyince aklıma geldi:

Andız Köy Sofrası, Marina Bebop Kafe ve Güvercinadası’ndaki davet öncelerinde bir, iki yazar ağırlanabilir, yıllardır süregelen kapalı salon edebiyat-sanat etkinliklerine çok daha değişik bir boyut kazandırılabilirdi. Bu şekiliyle daha etkin bir konuk - yazar diyaloğu kurulabilirdi.

Aydın Şimşek’in çeşitli yazarlarla birlikte sunduğu atölye çalışmaları ise saat 09: 00 da başlayan ve yoğun bir şekilde devam eden bir günün en sonunda (17:30-19:00) insanların ne kadar ilgisini çekebilirdi ki? Tutun ki bence etkinliklerin en faydalı bölümlerinden biri de buydu.

Birkaç nedenden dolayı, çok yazar yerine -daha- az yazar ama daha çok dinleyici çekmekte fayda olduğu kanısındayım. Gözlemlerim doğrultusunda dinleyicilerin arasında gençler -neredeyse- yok gibiydi. Bu nedenle Kuşadası ve çevresindeki okul yöneticileri ile önceden görüşerek, günlerin genç dinleyici açısından zenginleştirilmesi (okullar tatil de olsa) gerekirdi. Kuşadası Belediyesi’nin ne kadar bir bütçe ayırdığını bilemem ama verilen davetlerdeki menü biraz kısıtlanabilir; (baktım da konukların hepsi gayet sıhhatli görünüyor) bu parayla da okullara (önceden alınan randevular doğrultusunda) bir minübüs gönderilebilirdi.

Bazı yazarların yörecilik/ hemşehricilik yaptığını şaşırarak izledim. “Ankara ve İzmir’de Edebiyat Hareketleri” adlı panelde, altı değerli yazarımızın İzmir ve Ankara’yı anlatmasına karşın, İstanbul gibi yüzyıllar boyu edebiyatımıza önceklik yapmış bir şehrin adının bile anılmaması gerçekten garipti. Bu tür söyleşilere -özellikle- dikkat edilmesinde, eğer yapılacaksa Ankara, İzmir vs. değil; “Türkiye’de Edebiyat Hareketleri”olması gerekirdiğen de dikkat çekmek gerekir.

Belkide gözden kaçan en önemli olaylardan biri, etkinlik için hazırlanan broşürdeki yazın hataları. Düşünün Türkiye’nin en önde gelen yazar ve sanatçılarının konuk olduğu, büyük emekler verilerek; yorularak, terleyerek hazırlanmış bu etkinlik için hazırlanan bu broşürü eğer biri okursa (sanırım) bu günlere katılmaktan vazgeçebilir. Özgeçmişlerin (oldukça) baştansavma sunulması... Yine özgeşmişlerde sunulan fotoğrafların ciddiyetsizliğini ve boyutlarını da göz önüne alırsak gerçekten “sıfır puan” alacak bir broşür. Puan alan tek sayfa (ki oldukça fazla yazın hatası var) Sayın Fuat Akdoğan’a ait metin.

Böylesi günleri nasyonellikten, internasyonelliğe taşımak: Konumu açısından Kuşadası oldukça önemli bir yerde. Bu durum göz önüne alınırsa (en azından) Ege ve Akdeniz ülkelerinden birkaç yazar davet edilmeli ve bunlar için bir gün düzenmeli. Bu, hem Ege dostluğuna fayda sağlayacak, hem de yörenin sadaece tabii güzellikleri ve turizm potansiyelinin yanı sıra; edebiyata ve sanata verdiği değer doğrultusunda kimliğini uluslararası boyuta taşıyacaktır.

Ortalıkta deliler gibi koşturan, Sayın Selim Esen, Sultan Su Esen, sunuculuğu üstlenen Celal İlhan, Belma Özgür, bulunduları her yerde ortama keyif saçan Bilgin Adalı ve Abdülkadir Budak, en iyi kareleri yakalamakiçin çırpınan fotoğraf sanatçısı Ahmet Aslan Güven, konukseverliliği ile Sayın Nevzat Süer Sezgin, Mavisel Yener .....  H@vuz dergisine emek veren, Sevgili Handan Gökçek ve Hülya Soyşekerci ne iyi etmişlerdi de bu etkinliği düzenlemişler, destek vermişler, katılmışlardı.

Bir politikacının bu tür günlere önem vermesi, onun sadece yaptığı işi bir meslek olarak görmesi, bir dahaki seçimler için milletin ağzına “bir parmak bal çalmak” değil; edebiyata - sanata; dolaysiyle halkına değer verdiğini kanıtlar. Sayın Fuat Akdoğan ve en az onun kadar organizasyona destek veren  Eşi Sayın Akdoğan’ı alkışlamamak olası değil. Birçok yazara ödül verildi etkinlikte... Ben ise ödülümü Belediye Başkanı ve Eşine verdim.

Kuşadası etkinliklerinin sonsuzluğu dileklerimle...

  Kuşadası Belediye Başkanı Fuat Akdoğan'ın Etkinlikle İlgili Söylevi

   
 

   Nida Öz/ Darmstadt, 06 Ekim 2006