ana sayfa / editorial / içindekiler / h@vuz'dakiler (biyografi)
 iletişim-erişim/  yapıt gönderme yerleği /  ilkelerimiz / arşiv

 
"*Onyediotuz Öyküleri"

       


   Sevgili Edebiyatçı Dostlar, Sevgili Edebiyat severler,

   Sevgili Gençler, Kuşadalı’lar, hepinizi sevgiyle selamlıyorum!
 

3. Kuşadası Öykü ve Şiir Günleri. Soldan sağağa: İnci Gürbüzatik, Nevzat Süer Sezgin, Mavisel Yener.

Son yıllarda edebiyat dünyasında olagelen değerbilmezlik, vefasızlık, yandaşlık, niteliksiz sabun köpüğü öykülere, kitaplara yapılan abartılı övgüler, öne çıkartılan yazarlar, göreceli eleştiriler, medyatik kişilerin yazdıklarının kampanyalı satışlarla haksızca pompalanması, çok sayıda baskı  yaptığı söylenen, satın alınıp da okunmayan, okunamayan kitaplar, televizyonlarda her gün  boy gösteren ama edebiyata dair bir sözü olmayan yazanlar, gerçek okurun ve yazarın ne denli hafife alındığının, ülkemizdeki edebi ortamın ne denli cılızlaştığının, kirlendiğinin  bir göstergesi. Daha yazılmayan kitapların bile medyaya sızdırılarak önceden merak uyandırıldığı, yayınlandığında satış garantisinin sağlanmaya çalışıldığı bir  ortam söz konusu. Böyle bir ortamda yazdıklarıyla adını duyurmaya çalışmak, bu haksız rekabetin önüne geçebilmek, edebiyatla uğraşan, ülkeyle, dünya sorunlarıyla, yiten hümanizma ile derdi olan yazarlar  için, hiç de  kolay  değil. Emeğinin ürününü büyük bir özveri ile ortaya koyan pek çok duyarlı yazar, yayınevlerinin satış kaygusu güden tutumlarına karşın, umutsuzluğa düşmeden inanç ve inatla yazmayı sürdürüyor. Yazıvermek, onları bastırıvermek,  anlattıklarıyla ünlü oluvermek onlar için öyle zor ki. Toplumsal çürüme, globalizmin olumsuzlukları, insani değerlerinden sıyrılanlar, şaşkın ve umutsuz gençler, hızla gelişen, değişen toplum ne yazık ki konu olarak  edebiyata da yansımıyor. Ele aldıkları, suya sabuna dokunmaz  köpük konularla öne çıkartılan, üstelik  çok sattığı söylenen  bu yazarların günün  acı gerçeklerini görmezden geldikleri de bir olgu.  Ama ya edebiyat, ya kitabın içeriği? Ya güzel Türkçemiz, ya yiten edebiyat, kaybolan edebi değerler, estetik? İnsan? Ya yazdıklarıyla var olmaya, sesini duyurmaya çalışanlar? Ya edebi tatları nereden nasıl alacağını bilemeyenler, okurlar? Onların durumu? O zaman ne yapmalı da edebiyattan tatlar almalı, bunu yaparken de okur olarak, yazar olarak tatmin olmalı, zarar görmemeli? Bu önemli bir soru. Elbet yanıtı da öyle pek kolay verilebilecek gibi değil. Düşünmek gerekiyor. Üstelik bir de İstanbul’da değil, uzaktasınız. Onların size taşra(lı) olarak baktığı bir yerlerdesiniz. Biz başkentteydik o sıralar. İçinde bulunduğumuz bu tarif etmeye çalıştığım bu edebi ortamın  yanısıra bizim Ankara’da bir de özel durumumuz vardı.  Öncelikle, Edebi örgütlenmenin merkezi buradaydı.Ve bu edebi örgüte pek çok yazar  üyeydi. Elbette örgütlülükten yanaydık ve bir derneğin çatısı altında bir güç oluşturmalıydık ama öyle olmadı. Yıllarını edebiyata adamış pek  çok yazarın kırgın, küskün ,ya da dışlanmış olduğunu görüyorduk. Onların bulunduğu saf giderek çoğalmaktaydı. Söz konusu örgütün  tutumu, yanlışları, eksikleri ve taraflı davranışları üyeleri giderek uzaklaştırmaktaydı. Hoş, demokratik olduğu söylenen örgütdeki yöneticiler de , çok soru soran ,eleştirilerini dile getiren bu üyeleri   yakınında  istemiyordu zaten.

“Öykünün Başkenti” sloganıyla başlayan Ankara Öykü günlerini organize edenler de ne yazık ki bu etkinliği Ankara’lı  olmayan yazarlarla  gerçekleştirmekte, Ankara’da yaşayan öykücü, yazarlar bu etkinliklere yıllardır çağırılmamaktaydılar. Bu da ayrı bir konu. Bunu da açmayacağım. Ama bir soru soracağım, bu etkinliklere çağırılan edebiyatçıların biri de mi merak edip sormaz ,Ankara’da yaşadığı bilinen yazarların neden bu öykü günlerinde olmadığını. Bu nasıl bir etkinliktir ki kimseler de sormuyor, “Nerede Ankara’da yaşayan bunca yazar? Neden onlar yoklar burada?  demiyor.

Sözümü uzatmak istemiyorum, Ankara’da bir araya gelen pek çok yazar, edebiyatsever, okur, doğal olarak bir etkinlikte buluşmanın gerekliliğini fark ediyordu. Bunu nereden mi biliyorum. Biliyorum, çünkü Ankara bir başkent ama aynı zamanda büyük bir köy gözümüzde. Nerede ne oluyor, kim ne yapıyor, birbirimizden heberli oluyorduk ve her karşılaşmada, bir arada olamamanın eksikliğinden söz açılıyordu. Birkaç arkadaş kafa kafaya verip artık birşeyler yapmanın gerektiğini sıkça konuşmaya başladık. Bir etkinlik düzenlemeliydik ve bu etkinlikte, önce kentimizdeki edebiyat ustalarının deneyimlerinden yararlanmayı amaçlamalıydık.Birbirini tanıyan tanımayan genç yaşlı edebiyatçıların ürünlerini de okuyup dinleyip tartışmalıydık. Çünkü biliyorduk ki edebiyat atölyelerinde- ki bu da bir tartışma konusuydu –gençler edebiyat konusunda bilgilenmekte idiler.Yazdıklarıyla  yüreklendirilen pek çok genç  insan vardı. Bunlar yazmaya hevesli, istekli ve yetenikli idiler. Kendi aralarında zaman zaman toplandıklarını, yazdıkları öyküleri birbirlerine okuduklarını, eleştirdiklerini, bizi de sık sık çağırdıklarından biliyorduk. Evlerde toplanıldığında herkes malını pazara çıkarıp, göğsünü de eleştiri oklarına gere gere açmaktaydı. Eleştirilerin gerçek anlamda yüreklice yapıldığına tanık olmaktaydık.”Çok güzel olmuş”, “Aman ne güzel yazmışsın, çok çok beğendim” gibi klişe sözlere yer yoktu bu toplantılarda.Düşünük ki, bu arkadaşlarımız da bize katılabilirdi. Onları da bekleyip, katkılarını umut etmekteydik.

Ama hayal etmekle, sözle olmuyor,elbette  eylem gerekiyordu. Bunu da başardık.

Dipnot Kitabevi bize kapılarını açtı. Yer önemliydi,bulmuştuk.

Sonra oturduk bize kimlerin destek olabileceğini soruşturduk. Her soruşturma, telefon, bize güç verdi.Cuma gününde karar kıldık. Mesai saatleriyle ilgili beyin fırtınaları yaptık ve saat  17. 30 u uygun bulduk.İş çıkış saati idi ve hafta sonu evlere gitmeden böylesine bir edebi ortamda bulunabilmek için insanlar zaman yaratılabilirdi. Böyle düşündük.Bunda yanılmadığımızı da zaman gösterdi.

Sonra bir çağrı kaleme aldık ve dedik ki: 

“Sayın edebiyatseverler, edebiyat dostları… Sanat adına sizinle paylaşacağımızı düşündüğümüz bir oluşumdan söz etmek istiyoruz…Bulunduğumuz kent başkent olmanın yanı sıra kuşkusuz bir kültür kenti de… Edebiyatçılarımızla, edebiyata gönül verenlerimizle ne kadar gururlansak haklıyız. Birikimimizin bizi çoğaltacağına ve konumuz olan edebiyat adına daha güzel şeyler üretmemize, dostluklarımızı perçinleyip güçlendireceğine inanmaktayız.. Edebiyatın insanları birbirine yaklaştıracağını, bir sevgi ağı örerek, görüşleri paylaşarak, zihinsel üretimleri değerlendireceğini düşünüyoruz.

Sevgili gençler, öğrenciler ve siz sayıları giderek artan yazma çabası içinde olan edebiyatseverler…Sizlere sunmaya çalıştığımız etkinlikte amacımız, kentimizin ve kentimizin barındırdığı edebiyat ustalarının deneyimlerinden yararlanmak, genç kalemleri özendirmek; bir anlamda sizlerle paylaşarak, üreterek çoğalmak…

Birbirinden ayrı, çalışmalarını sürdüren yazarlarımızı okurlarımızla buluşturmanın zorluklarını tabii ki biliyoruz. Ama güç olanı başarmanın, kişileri mutlu edeceği bilincini de taşıyoruz. Bu arada edebiyat konuşmayı, dinlemeyi özlediğimizi de duyurmak istiyoruz.

Sözün kısası… Siz edebiyat dostlarını her hafta Cuma günü saat 17.30’da DİPNOT KİTABEVİ’ne davet ediyoruz. Gelin bir olalım, çoğalalım, çoğaltalım. Edebiyatımızı konuşalım, duyuralım. Katılımınız ve katkılarınız geleceğimizin sesi olacaktır.Gelin, her hafta hiç olmazsa iki saat bir arada olalım. Birbirimizi, ustalarımızı, uzmanları dinleyelim, söyleşelim... Birbirimizi tanıyalım. “Bu birlikteliklerin, bizi Ankara’da, Türkiye’de çoğaltacağına, özellikle öykü, roman, eleştiri ve inceleme alanında daha güzel şeyler üretmemize katkı sağlayacağına inanıyoruz.  Haklı yer edinmiş edebi ürünlerden tatlar almanın özlemi içinde artık biraraya gelmemiz gerektiğinin farkındayız. Bunun için biraz geç kaldık, ama unutmayın,

“Geç de olsa gelmek, hiç gelmemekten iyidir.”

Bekliyoruz. 

      Çağırımıza böyle bitirmiştik ve altına da imzamızı atmıştık,  

Lütfiye Aydın,
Sultan Su Esen,
İnci Gürbüzatik
Eray Karınca 

”Bu çağırıyı yaparken çok heyecanlı idik. Bir avuçtuk Ankara’da kendimizi o kadar hissediyorduk.Çağırımıza kim yanıt verecekti,nasıl karşılanacaktı bilemiyorduk.Kafa kafaya vermiş, kara kara düşünmekteydik.Heyecanlıydık ve gelebilecekleri hayal ediyor,bekliyorduk. Hiç kimse gelmese de  bu durumu sineye çeker biz bize yeter, nasıl olsa avunurduk yine .Ve internet kanalıyla haberleşmeye başladık.

3 Şubat 2006 tarihinde başladığımız etkinliğimizi Ankara’da Nisan 2006  sonuna kadar sürdürdük. Pek çok yazarımızı ağırladık.Salonumuz doldu taştı.Sanki bir ev ortamındaydık.Düşündüklerimizi gerçekleştirmeye başlamıştık ve sonuç hepimizi mutlu etmişti.Bunu görmekteydik.

2006 Yılının Aralık ayında ONYEDİOTUZ ÖYKÜLERİ’Nİ yeniden başlatıyoruz.Bu kez daha yürekli daha donanımlı ve güçlüyüz.Gücümüzü bize destek olan,yardımlarını esirgemeyen,kara, kışa ,soğuğa rağmen  koltukları dolduran sanatsever,edebiyatsever yazar dostlarımızdan,okurlardan,gerçek edebiyattan alıyoruz.

İnci Gürbüzatik.

.

“ ONYEDİOTUZ ÖYKÜLERİ”
Yer: Dipnot Kitabevi, Selanik
 
“ONYEDİOTUZ ÖYKÜLERİ”
Yer      : Dipnot Kitabevi, Selanik Cad. 82/32,   Kızılay-Ankara
Tel      : (0312) 419 2932
Gün     : Her hafta cuma günü,
Saat    : 17.30–19.30
 
Sponsor :Kayra Şarapları  

Etkinlikler Ücretsizdir.


 * 3'üncü Kuşadası Öykü ve Şiir günlerinden.

                                              

   
 

   İnci Gürbüzatik