yenilmiş
bir orduydu babam, gündüz gidilmeyen
yerden gece dönen masalcı babam
suya benzerdi eşiklerden usulca ve
çekingen akan. fırınlar, celepler... ve
tütün çarşılarında telaşlı,
gözleri faylara
akandı babam, keder batardı babam
bir sömürgeydi, boyuna susku taşırdı
mengenelere, elleri yoktu, yoksulluğun isiydi babam,
çobandı, ağlardı uzun tespihler
gibi. asfalta dökülmüş kuşlar
sanırdım başını, emekçi ve nehir
taşlarından temiz. Hayber levhalarda kalsın, yılan ve
geyik idolleri.
ve döngünün pullanyla
örtünen rumuz:
İsa, Babil ve Süleyman. belki tanrıydı
babam; bir ölüden oyduğum ve
budanmış dallar gibi sabırsız aşar
çitinden gençliğim, ve uzak şehirlerde
hurda vagonlar, açlık, aşk
süsü verilmiş intihar, kısır bulutlar gibi gürültüyle
yaşlanır babam, elleri toprağa benzer giderek,
ölü yaşıtlarımın sesiyle güler
ve
budanmış dallar gibi umarsız kendimi
düşürdüğüm şiirler: kartım bu! ben
burada olurum. Araf'ta yeşil
ateşler kemirirken hayat ve ölüm babam
hep benim babamdır