Mekana girdiği andan itibaren dünyanın en ücra
köşesinde oluyor insan. Orası Fizan ve sen yurdundasın artık. Bir çivi çakılı
duvarında ve çivide eski bir gitar asılı. Çevrede çeşit çeşit masalar,
iskemleler, tabureler görülüyor. Taburelerin çevreledikleri koca bira fıçıları
ve üzerine yerleştirilmiş yuvarlak tepsiler çekiyor dikkati. Hepsi de
nakışlıdır bu tepsilerin ve çok şık dururlar o eski fıçıların üzerinde.
Duvarlar boyunca masalar dizilidir ayrıca. Bu masalara oturan insanlar akşamın
yalnızca kısacık bir zaman diliminde diğerlerinden ayrıdırlar. İlerleyen
saatlerde hepsi karışır, kaynaşır, bir gecelik dev bir aile olurlar. Tavandaki
lambalar göz kırpar durmadan ve hafif hafif sallanır zemin ayaklar altında.
Haliç’e en uyumlu mekandır o bakımdan. Çok fazla tutmazlar o eski gitarı. Alır
biri eline ve gecenin kalanı boyunca elden ele gezer durur. Eskidir ama hala
sesi işe yaramaktadır. Herkes çok sever onu.
Geceleri
de en az gündüz saatlerinde olduğu
kadar dolu ve cıvıl cıvıldır bu mekan ve ne kadar çok
ziyaretçisi olursa olsun,
orada herkes herkesi tanır. ‘Murti’ler,
‘Emine’ler, ‘Fethi’ler, Mehmet’ler vardır
gediklilerinden, ‘Emel’ler ve ‘Ayşe’ler,
‘Hatçuk’lar, ‘Zuhal’ler
çoğunlukla.
Hep bilinen yüzler karşılaşır orada ama kalabalık, çok kalabalıktır yine de. Yaşlı ressam amcası vardır
mekanın. Her gece yeni bir kız bulur kendine ve ona karakalem çalışmalarını
gösterip büyülemeye çalışır. Genelde pek işe yaramaz ve bunu anlayınca kızıp
kaldırır resimlerini. Kalem tıraşımı ödünç alıp bir daha geri vermeyen ressam
amcama buradan selam gönderiyorum, halen yaşadığından çok emin olamasam da.
Eski köprünün altında diye konuşuyorlar
hakkında oysa ben buna çok kızıyorum, köprü altı hiçbir zaman eskimedi.
Eskimedi çünkü o eskirse biz ‘Fatma’lar, ‘Ayten’ler, Nuri’ler de eskimiş
sayılırız, bunu kim kabul eder ki? Bizler yalnızca yandık canım köprümüzle
birlikte...
Çoğu bekardır konukların. Gitar elden ele
gezerken kızlar görülmüş en farklı yöntemlerle tavlanmaya çalışılır. Ayak üstü besteler yapılır hemen.
Do-Re-Mi-Fa-sulye, fasulyeeeee diye şarkı söyler bitirimin teki. Bir taşla iki
kuş vurmuş olur böylece çünkü kız onu hem sevimli hem de adam gibi adam bulur
çünkü adam gibi adamdır kendi şarkılarını yapabilen ve gitarı bir başkası alana
kadar kız tavlanmış, işlem tamamlanmıştır.
Mekanın en ünlü isimlerinden biri de Zeki’dir.
Zeki hem orayı işletir, hem de herkesin dostudur. Kimse yapamaz onsuz, o ise
her masaya yetecek enerjiye sahiptir. Gerçek bir ‘Küçük Dev Adam’dır. Esprileri
kaçırmaz, kendisi de katılır çoğu zaman. Bir yandan da ekmek arası balık
servisi yapılır ve bira siparişleri alınır. Kül tablaları boşalır, masalar
silinir. Üstüne başına bira dökmüş gençlere sabun bulunur ve temizlenmeleri
için lavaboya kadar eşlik edilir. “Sen beni bu kızla görmedin tamam mı?” der
oradan biri ve Zeki dikkatle sözkonusu kıza bakıp “Tamam” der gözleriyle. “Zeki
yardım lazım mı?” der bir konuk ve hemen kollar sıvanır. Zeki ise çoktan bira
dağıtmaya başlamıştır.
Her tür insan gelir oraya ve hangi modda
olurlarsa olsunlar, çıkıp evlerine giderken hepsi de dünyaya, yaşama dair her
şeyi seven insanlara dönüşmüş olurlar. Sonraki gün bir öncekinden çok da farklı
olmayacaktır, asıl o yüzden tekrar uğrayacaklardır. Herkes orada bir araya
gelecek, insanlar kendi kendilerini eğlendirecek, Zeki bira servisini
sağlayacak ve hayat ayakların altından akıp gidecektir. Haliç’in incisi değil
yakamozudur Kemancı. Gençlerinse yuvası, çoğu zaman yurtları olmuştur.
Yaratıcı, yarına güvenle değil özgüvenle bakan, yaşamın renklerini sevmeyi
bilen Köprüaltı Çocukları adına...