ana sayfa / editörden / içindekiler / iletişim / arşiv / havuz hakkında

 

Bay Gini'nin Cakarta Seyahati




Kalkınma iktisadında sık kullanılan bir endeks vardır: Gini katsayısı. Bu katsayı, bir ülkedeki gelir dağılımının durumunu gösterir ve değeri 0 ile 1 arasında değişir. Değer arttıkça, gelir dağılımının bozukluğu da artar. Türkiye için bu oran 0.44. Sıralamadaki diğer ülkelere bakınca bir ülke dikkatimi çekti. Endonezya'nın Gini katsayısı ise 0.32. Bu durumda Endonezya'da daha adaletli bir gelir dağılımı mı oluyor? Rakamlar böyle söylüyor. O zaman ekonominin "dismal science" olduğunu düşünerek, istatistiklerin de yalan söylemek için kullanılan en etkili silahlar olduğunu hatırlayarak, Endonezya'ya bir yolculuk yapalım ve Cakarta sokaklarını Bay Gini ile turlayalım.

Cakarta'yı uzun uzadıya anlatmayacağım. Birkaç fotoğraf göstermek istiyorum. Yandaki fotoğrafta "Taman Anggrek" isimli alışveriş merkezini görüyorsunuz. İsmi "Orkide Bahçesi" anlamına geliyor. 8 katlı devasa bir yer. Her katının genişliği bizim Akmerkez'in bir katının 2-3 katı kadar. Hatta bir katta dolaşırken birden karşısınıza bir buz pisti çıkabiliyor. Mağazaların hepsi dolu ve insanlar alışveriş yapıyorlar. Restoranların bazılarında öğlen ve akşam saatlerinde kuyruğa girmek lazım. Endonezya yemeklerine meraklı olan ben, Amerikan tarzı fast-food'dan hoşlanan Bay Gini'yi ikna etmek zorunda kalmadım, çünkü Pizza Hut'un önünde uzun bir kuyruk vardı ve insanlar içeride yer boşalmasını bekliyordu. Ayıptır söylemesi, gittim nasi goreng, otak-otak ve es teller'den oluşan yemeğimi afiyetle yedim. Bay Gini ise dışarıya çıktı. İşi varmış. Cakarta'da bu tarzda en az 20 alışveriş merkezi var. Hepsi de her gün dolu. Ancak Cakarta'nın "kampung"larında, yani şehir içerisindeki derma çatma evlerden (ki bazı durumlarda bunlara ev değil de büyükçe karton kutu demek daha doğru olur) insanlar, bunlara giremiyorlar, hatta bahçelerine de giremiyorlar, hatta yakınından bile geçemiyorlar. Bay Gini, güvenlik görevlilerine yardımcı olmak için Taman Anggrek'in girişine gitti. Kolay kolay sokmuyor kimseyi içeri.

Taman Anggrek'in çok yakınından bir nehir geçiyor. Rengi kahverengi ile siyah arası. İçinde her türlü çöp ve atık var ve yer yer kabarcıklar çıkartıyor. İçlerinde insanlar, erkekler, kadınlar, yaşlılar, gençler, çocuklar, dolaşıp yiyecek, ya da satacak bir şey arıyorlar. İnanılmaz bir fakirlik. Korkunç bir umutsuzluk. Nehir pisliklerini Java Denizi'ne akıtıyor ama koku hiçbir zaman gitmiyor. Fotoğrafta Taman Anggrek'in dönünden geçen sokağı görebilirsiniz. Nehir belli olmuyor ama resmin en sağından geçiyor. Dikkatle bakınız fotoğrafa. Billboard'da güzel ve Batılı bir bayan suratı gülümsüyor, kozmetik ürünlerini satacak size. Her tarafta dev ilan panoları. Dikkatlice bakarsanız ufukta McDonalds'ın "golden arch"ını görebilirsiniz. Aşağıdaki yolda ise "warung" adı verilen küçük derme çatma dükkanlar, daha doğrusu işportacılar. Sağdan bir otobüs yaklaşıyor durağa, ama hiç heveslenmeyin. İstanbullu olmanız bile işe yaramaz. Burada otobüse binmek marifet ister, yürek ister. Bay Gini'nin yorumu ise şöyle: "kardeşim herkes alışveriş merkezine gidecek değil ya bu warung'lar da çok hoş"

Ya warung’a bile gidemeyenler? 2 yaşındaki Dimas Saputra’dan Bay Gini’nin haberi yok. Annesinin bakamadığı için terkettiği bu ufaklık, gıdasızlık yüzünden sanki 6 aylıkmış gibi gösteriyor. Cakarta’nın kuzeyinde, Bay Gini’nin “sonra gideriz yahu, ne gerek var şimdi” dediği Kalibaru’da anneannesi ile yaşayan Dimas, birisi yardım etmeden dik oturamıyor bile. Endonezya’daki 20 milyon beş yaşının altındaki çocuktan 5 milyonu yetersiz besleniyor ve bunların 1.5 milyonu da kritik sınırda.

Son fotoğrafımıza bir bakın. Bu resmi bir National Geographic muhabiri çekmiş ama aynı yerde aynı sahneye ben de tanık oldum. Cakarta'nın merkezindeki Monas'ın (Monumen Nasional) hemen yakınındaki tren istasyonundayız. Şehirler arası trene binip Java adasının ortalarındaki Yogyakarta kentine gideceğiz değerli dostum Bay Gini ile. Aaa, o da nesi?? Bir banliyö treni gelkiyor ve sizin de gördüğünüz gibi tepesine de yolcu almışlar. Pes vallahi. Bizim tren canavarları bile bu kadarını yapamıyor. Yolcu sayısının çokluğundan mı, yoksa yolcuların cebindeki paranın yokluğundan mı? Bilemiyorum, her ikisi de herhalde. Moralim bozuluyor. Bay Gini ise diyor ki: "Dur gitme bir yere, sana bir süprizim var." Bizim tren gelince sürprizi görüyorum. Biletleri çok daha pahalı olan trenimiz sanırsınız ki uçaktan bozma. Geniş koltuklar, videodan filmler, sürekli izzet ikram, müthiş bir konfor... Tepesine çıkıp bakmadım ama herhalde tepede giden yolcu yoktu. Banliyö treniyle, bizim tren arasında çilekli dondurmayla gökdelen arasındaki kadar fark var. Eee, hitap ettiği kesimler farklı tabii...

İstatistiklere geri dönelim. Endonezya'nın nüfusu 220 milyon. Bay Gini'ye göre gelir dağılımı Türkiye'ye nazaran daha iyi olabilir ama sadece Bay Gini'yi dinlersek yanılabiliriz. Günde 1 doların altında yaşayan insanların toplam nüfusa oranı Türkiye'de yüzde 2.4, Endonezya'da ise yüzde 7.7. Çıtayı 2 dolara çıkarttığımızda bu oran Türkiye için yüzde 18'e çıkıyor, Endonezya için ise yüzde 56'ya!!! Başka bir deyişle Endonezya'da gelir dağılımı gerçekten de bozuk değil. Bir avuç insan dışında herkes fakir çünkü.

Dünya üzerinde hiçbir insan, hiçbir ülke, sefaleti, fakirliği haketmez. Bu bela, onların başına yetersiz yöneticiler yüzünden gelir. Endonezya, güzel insanları ile çok daha iyisini hak ediyor.

Bay Gini, küçük Dimas’a yaptığı gibi Endonezyalı şair Toto Sudarto Bahtiyar’ın dilenci kızına da kafasını çevirip gitti. İşine gelmedi onu görmek; utandı, ya da utanmaktan korktu. Seyahatimiz de burada bitti. Bay Gini, teorik dünyasına döndü. Benim ise kalbim Cakarta’nın baharat kokan, ekvator güneşinin altında cayır cayır yanan gerçekliğinde, o küçük dilenci kızda kaldı.


   
 

Altay Atlı


2001 H@vuz Bilgi Bankası - 2005 Havuz Dergisi