ana sayfa / editörden / içindekiler / iletişim / arşiv / havuz hakkında

 

Gizli Bir Sevda




"Gizli Bir Sevda"nın konusu yaşanmış gerçek bir olaydır. Bu konuyu işlerken oldukça sanatsal kaygıdan uzak duruldu. Olayı yaşayanlarla konuşularak öykü işlendi.
Burada işlenen sorun ve erdem sadece nüfusunun büyük bölümü köylerde yaşayan bir toplumun olgusu değildir. Bu sorun yaşamını sermaye üzerine, pazar üzerine kuran gelişmiş sanayi toplumlarında daha yaygındır. Sevginin yerini paranın, merhametin, insani duyguların yerini hakim olma ve yönetme hırsının aldığı toplumlarda insan balık gibi her an güçlünün ve sermayenin oltasına takılır. İstemeden onların sofrasına meze olur. Başka bir deyimle bir buğday tanesi gibi düşer iki değirmen taşı arasına un olur, yok olur. Zaten insanın ve insani değerlerin yerine mülkiyeti, sermayeyi öne çıkaran anlayışa sahip toplumlarda yoksulun, zayıfın yaşadığı acıların önü ardı kesilmez.

Elbette tertemiz ve yemyeşil bir ortam yaratmak toplum için önemlidir. Sürekli gelişmek ve çeşitli eğlence olanaklarına kavuşmak da bir ihtiyaçtır. Ancak bu ihtiyacı karşılamaktan önce insanın, sevginin, onurun saygı gördüğü toplumların yaratılması ve yaşatılması önemlidir. İşte bu öykü; tek tek ülkelerde ve dünyada toplumsal barışın, insan, doğa ve hayvan sevgisinin ancak sağlıklı insani değerleri öğreten bir eğitimle olabileceğini kanıtlıyor.
Yaşanan bu gerçek olayda sevginin, insanın pazarlanacak bir ürün olmadığı anlatılmakla kalmıyor. Sevginin sadece insani bir güzel istem olmanın ötesinde yaşamı güzelleştiren insanı, aydınlığa, mutluluğa başarıya götüren kıymetli bir değer olduğunu ortaya koyuyor. İnsanın saygıya laik en önemli bir değer olduğu vurgulanıyor. Sevginin toprağa düşen bir çekirdek gibi kanatlanacağı ve ona hizmet sunularak koca bir çınara dönüşeceğini gözler önüne sererken, mülkiyeti öne çıkaran toplumların çocuklara ve aileye bakışı bir halının nakışları gibi öykünün içinde işleniyor ve okuyucuya sunuluyor. Suçun şiddetin, tacizin azaldığı bir ortamda, güzelliklerin, dostlukların, mutluluğun, seginin boy vereceğini vurgularken bireyin kendi yaşamı ile çevresini incelemesi ve üzerinde düşünmesinin önemi üzerinde duruluyor. Bunun toplum ve birey için ne kadar önemli olduğu okuyucuya yalın bir dille sunuluyor.

GİZLİ BİR SEVDA

Nasıl bir deprem vurduğu an tüm alanları, koca kentlerin binalarını, düzenli vitrinlerini, görkemli mimariyi hallacı pamuğu gibi savurur, birini öbürünün üzerine döker, her şey alt üst olur, anlar vardır ki insanı bu depremlere tutulmuş alanlardan daha beter eder. Böyle bir anda Çetin’i konuşmak için kürsüye çağırdılar. Ne söylüyecekti, söze nereden ve nasıl başlayacaktı, bilmiyordu.

"Daha on beşinde
Karların erimesiyle doğası
Filizlenen çayırlar gibi renk renk
Bir baharı toplamış gözlerine
Dudaklarında bir sevda türküsü
Fırat nehri coşarak Dicle’ye akıyor sanki
Bir kız yürüyor kayısılıklar arasında
Bakışları ile aktı yüreğime
Aldı beni benden
Fırat nehrinin sularıydı sevdası
Yüzdüm içinde
Yıkandım ak pak oldum
Bir yaz günü."


Dudaklarından su gibi akan bu dizelerin ardından durakladı. Gözlerini orada toplanmış gözü yaşlı yüzlerce insanın üzerinde gezdirdi. Yanaklarından göz yaşları bir sicim gibi akıyordu. Oysa gözyaşlarını kimseye göstermeyecekti. İlk kez kendi kendine verdiği bir sözü unutmuştu. Gözleri onun çerçevelenmiş fotoğrafına takılınca toparlandı. Ellerini ona doğru uzatarak konuşmasını sürdürdü.

"Gözyaşlarımız arasında gidiyor bugün
Gidiyor o kız sonsuzluğa
Beraberinde götürdüğü
Sadece yüreğindeki sır
Bir sevda..."


Bu dizelerden sonra konuşamadı. İndi kürsüden. Bugün sonsuzluğa yolcu ettikleri Nadime daha çocuk denilecek yaştaydı. Yaşıtları çeşitli okullarda öğrenci. Arkadaşlarından neşeyle ayrılarak eve vardığında, başına tüm binayı yıkan bir depremle karşılaştı sanki. Evde annesi ve büyük kardeşince kendisinin Almancı olarak tanınan bir göçmen işçiyle nişanlandırıldığını duydu. Önce annesinin bu haberine inanmak istemedi. Sonra oturma odasına geçti. Kardeşi gülerek ona doğru kolunu uzattı ve konuklarına tanıttı:
“İşte gelininiz, geldi.”
Bu sözlerle şaşkınlık içinde kaldı. Şok oldu. Geri dönmek istedi. Konuklardan en yaşlı olanı yumuşak bir sesle ona seslendi:
Nadime, bak kocaman kız oldun. Üstelik birkaç gün sonra ev yöneteceksin. İnsan konuklarına hoş geldin demez mi, kızım? Biliyorum utanıyorsun, ama utanılacak ne var? Her insan evlenecek. Çoluk çocuğa karışacak. Bu güzel günleri Tanrım her gence nasip etsin...”

..."

GİZLİ BİR SEVDA ÜZERİNE

Bu ad Anadolu Verlag (D- 41825 Hückelhoven) ’ın yeni yayınladığı bir öykü kitabın adıdır. Almanya’da yaşayan göçmenlerin günlük yaşamını ve kökenlerini 34 yıldır irdeleyen yazar.şair Molla Demirel Gizli Bir Sevda ’nın konusunu yaşanmış gerçek olaylardan almış. Anadolulu kadının aileye yaklaşımı ve ailesinin onuruna kendisini nasil feda ettiğini ve yüreğinde taşıdığı sevlayla nasıl eridiğini şiirsel bir dille veriyor. Yazar olayları yaşayanlarla konuşarak işlemiş. Ancak konuları işlerken öykü diline, öykü sanatının toplumsal yaklaşımına yeni bir pencere açmış. Oysa yazar öyküleri işlerken oldukça sanatsal kaygıdan uzak durduğunu vurguluyor.
Burada işlenen özellikle sadece kadının sevgiye bakışı değil, kadının toplum ve aile içindeki yeridir. Şiirsel bir dille toplum ve ailenin gerektiği zaman kadını nasıl paraya dönüştürdüğünü anlatıyor. Kitabın ön sözünde kitabın bütünü söyle değerlendiriliyor:

“Bu sorun ve erdem sadece nüfusunun büyük bölümü köylerde yaşayan bir toplumun olgusu değildir. Bu sorun yaşamını sermaye üzerine, pazar üzerine kuran gelişmiş sanayi toplumlarında daha yaygındır. Sevginin yerini paranın, merhametin, insani duyguların yerini hakim olma ve yönetme hırsının aldığı toplumlarda insan balık gibi her an güçlünün ve sermayenin oltasına takılır. İstemeden onların sofrasına meze olur. Başka bir deyimle bir buğday tanesi gibi düşer iki değirmen taşı arasına un olur, yok olur. Zaten insanın ve insani değerlerin yerine mülkiyeti, sermayeyi öne çıkaran anlayışa sahip toplumlarda yoksulun, zayıfın yaşadığı acıların önü ardı kesilmez.

Elbette tertemiz ve yemyeşil bir ortam yaratmak toplum için önemlidir. Sürekli gelişmek ve çeşitli eğlence olanaklarına kavuşmak da bir ihtiyaçtır. Ancak bu ihtiyacı karşılamaktan önce insanın, sevginin, onurun saygı gördüğü toplumların yaratılması ve yaşatılması önemlidir. İşte bu öykü; tek tek ülkelerde ve dünyada toplumsal barışın, insan, doğa ve hayvan sevgisinin ancak sağlıklı insani değerleri öğreten bir eğitimle olabileceğini kanıtlıyor.
Yaşanan bu gerçek olayda sevginin, insanın pazarlanacak bir ürün olmadığı anlatılmakla kalmıyor. Sevginin sadece insani bir güzel istem olmanın ötesinde yaşamı güzelleştiren insanı, aydınlığa, mutluluğa başarıya götüren kıymetli bir değer olduğunu ortaya koyuyor. İnsanın saygıya laik en önemli bir değer olduğu vurgulanıyor. Sevginin toprağa düşen bir çekirdek gibi kanatlanacağı ve ona hizmet sunularak koca bir çınara dönüşeceğini gözler önüne sererken, mülkiyeti öne çıkaran toplumların çocuklara ve aileye bakışı bir halının nakışları gibi öykünün içinde işleniyor ve okuyucuya sunuluyor. Suçun şiddetin, tacizin azaldığı bir ortamda, güzelliklerin, dostlukların, mutluluğun, sevginin boy vereceğini vurgularken bireyin kendi yaşamı ile çevresini incelemesi ve üzerinde düşünmesinin önemi üzerinde duruluyor. Bunun toplum ve birey için ne kadar önemli olduğu okuyucuya yalın bir dille sunuluyor.”

Okuyucunun eline aldığında bitirmeden bırkamayacağı bu kitapta okuyucu sadece sale güzel bir tükçenin tadını ve bir klasik öykü tadı almakla kalmayacaktır. Okuyucu sürekli heyecanlanarak nasıl bir ortamda, çağda ve toplum içinde yaşadığını bir sinama şeridi gibi kendi daracağında canlandıracak kendi çevresinde geçmişte ve günümüzde yaşanan olayları yeniden yaşayacaktır.

Anadolu Verlag’ı tadında doyum olmayan böyle bir öykü kitabı daha kitaplıklara kazandırdığı için yürekte kutlamak gerek. Bu kitap ayrıca Almanya’da Türkçe yazan yazarların gerek Türkiyede yaşayan yazarlardan gerekse Alman yazarlardan hiçde daha geri olmadıklarını görüyoruz., Ayrıca birden fazla dil bilmenin yazın çalışmalarına geniş bir perspektıf kazandırdığını, içerik açısında daha zengin ürünler vermesine büyük katkıları olduğunun güzel bir örneğini oluşturmaktadır. Bu kitap sadece yazınla uğraşanların değil okumayı sevenlerin. toplumu irdelemek isteyenlerinde bir başucu eseri olacağına inanıyorum.

Avukat Dilek Karabudak
59065 Hamm, Bahnhofstr.4
Telefon: 02381-915727

Yazar: Ç. Molla Demirel

© Verlag Anadolub GmbH, Hückelöhoven, 2005

Kapak: Eddy Pinke
Foto: Berivan Karabudak

ISBN 3-86121-271-4
Best.Nr.: A2714

© Verlag Anadolub GmbH, Hückelöhoven, 2005
Verlag Anadolu
Postfach 1307
D- 41825 Hückelhoven
Tel: 02433 4091 Fax: 02433 41608
www.anadolu-verlag.de
info@anadolu-verlag.de


   
 

Ç. Molla Demirel


2001 H@vuz Bilgi Bankası - 2005 Havuz Dergisi