"Gizli
Bir Sevda"nın konusu yaşanmış gerçek bir olaydır. Bu konuyu
işlerken oldukça sanatsal kaygıdan uzak duruldu. Olayı
yaşayanlarla konuşularak öykü işlendi.
Burada işlenen sorun ve erdem sadece nüfusunun büyük
bölümü köylerde yaşayan bir toplumun olgusu
değildir. Bu sorun yaşamını sermaye üzerine, pazar üzerine
kuran gelişmiş sanayi toplumlarında daha yaygındır. Sevginin yerini
paranın, merhametin, insani duyguların yerini hakim olma ve
yönetme hırsının aldığı toplumlarda insan balık gibi her an
güçlünün ve sermayenin oltasına takılır.
İstemeden onların sofrasına meze olur. Başka bir deyimle bir buğday
tanesi gibi düşer iki değirmen taşı arasına un olur, yok olur.
Zaten insanın ve insani değerlerin yerine mülkiyeti, sermayeyi
öne çıkaran anlayışa sahip toplumlarda yoksulun, zayıfın
yaşadığı acıların önü ardı kesilmez.
Elbette tertemiz ve
yemyeşil bir ortam yaratmak toplum için önemlidir.
Sürekli gelişmek ve çeşitli eğlence olanaklarına kavuşmak
da bir ihtiyaçtır. Ancak bu ihtiyacı karşılamaktan önce
insanın, sevginin, onurun saygı gördüğü toplumların
yaratılması ve yaşatılması önemlidir. İşte bu öykü; tek
tek ülkelerde ve dünyada toplumsal barışın, insan, doğa ve
hayvan sevgisinin ancak sağlıklı insani değerleri öğreten bir
eğitimle olabileceğini kanıtlıyor.
Yaşanan bu gerçek olayda sevginin, insanın pazarlanacak bir
ürün olmadığı anlatılmakla kalmıyor. Sevginin sadece insani
bir güzel istem olmanın ötesinde yaşamı güzelleştiren
insanı, aydınlığa, mutluluğa başarıya götüren kıymetli bir
değer olduğunu ortaya koyuyor. İnsanın saygıya laik en önemli bir
değer olduğu vurgulanıyor. Sevginin toprağa düşen bir
çekirdek gibi kanatlanacağı ve ona hizmet sunularak koca bir
çınara dönüşeceğini gözler önüne
sererken, mülkiyeti öne çıkaran toplumların
çocuklara ve aileye bakışı bir halının nakışları gibi
öykünün içinde işleniyor ve okuyucuya sunuluyor.
Suçun şiddetin, tacizin azaldığı bir ortamda,
güzelliklerin, dostlukların, mutluluğun, seginin boy vereceğini
vurgularken bireyin kendi yaşamı ile çevresini incelemesi ve
üzerinde düşünmesinin önemi üzerinde
duruluyor. Bunun toplum ve birey için ne kadar önemli
olduğu okuyucuya yalın bir dille sunuluyor.
GİZLİ BİR SEVDA
Nasıl bir deprem vurduğu an tüm alanları, koca kentlerin
binalarını, düzenli vitrinlerini, görkemli mimariyi hallacı
pamuğu gibi savurur, birini öbürünün üzerine
döker, her şey alt üst olur, anlar vardır ki insanı bu
depremlere tutulmuş alanlardan daha beter eder. Böyle bir anda
Çetin’i konuşmak için kürsüye
çağırdılar. Ne söylüyecekti, söze nereden ve
nasıl başlayacaktı, bilmiyordu.
"Daha on beşinde
Karların erimesiyle doğası
Filizlenen çayırlar gibi renk renk
Bir baharı toplamış gözlerine
Dudaklarında bir sevda türküsü
Fırat nehri coşarak Dicle’ye akıyor sanki
Bir kız yürüyor kayısılıklar arasında
Bakışları ile aktı yüreğime
Aldı beni benden
Fırat nehrinin sularıydı sevdası
Yüzdüm içinde
Yıkandım ak pak oldum
Bir yaz günü."
Dudaklarından su gibi akan bu dizelerin ardından durakladı.
Gözlerini orada toplanmış gözü yaşlı yüzlerce
insanın üzerinde gezdirdi. Yanaklarından göz yaşları bir
sicim gibi akıyordu. Oysa gözyaşlarını kimseye
göstermeyecekti. İlk kez kendi kendine verdiği bir sözü
unutmuştu. Gözleri onun çerçevelenmiş fotoğrafına
takılınca toparlandı. Ellerini ona doğru uzatarak konuşmasını
sürdürdü.
"Gözyaşlarımız arasında gidiyor bugün
Gidiyor o kız sonsuzluğa
Beraberinde götürdüğü
Sadece yüreğindeki sır
Bir sevda..."
Bu dizelerden sonra konuşamadı. İndi kürsüden. Bugün
sonsuzluğa yolcu ettikleri Nadime daha çocuk denilecek yaştaydı.
Yaşıtları çeşitli okullarda öğrenci. Arkadaşlarından
neşeyle ayrılarak eve vardığında, başına tüm binayı yıkan bir
depremle karşılaştı sanki. Evde annesi ve büyük kardeşince
kendisinin Almancı olarak tanınan bir göçmen işçiyle
nişanlandırıldığını duydu. Önce annesinin bu haberine inanmak
istemedi. Sonra oturma odasına geçti. Kardeşi gülerek ona
doğru kolunu uzattı ve konuklarına tanıttı:
“İşte gelininiz, geldi.”
Bu sözlerle şaşkınlık içinde kaldı. Şok oldu. Geri
dönmek istedi. Konuklardan en yaşlı olanı yumuşak bir sesle ona
seslendi:
Nadime, bak kocaman kız oldun. Üstelik birkaç gün
sonra ev yöneteceksin. İnsan konuklarına hoş geldin demez mi,
kızım? Biliyorum utanıyorsun, ama utanılacak ne var? Her insan
evlenecek. Çoluk çocuğa karışacak. Bu güzel
günleri Tanrım her gence nasip etsin...”
..."
GİZLİ BİR SEVDA ÜZERİNE
Bu ad Anadolu Verlag
(D- 41825 Hückelhoven) ’ın yeni yayınladığı bir
öykü kitabın adıdır. Almanya’da yaşayan
göçmenlerin günlük yaşamını ve kökenlerini
34 yıldır irdeleyen yazar.şair Molla Demirel Gizli Bir Sevda ’nın
konusunu yaşanmış gerçek olaylardan almış. Anadolulu kadının
aileye yaklaşımı ve ailesinin onuruna kendisini nasil feda ettiğini ve
yüreğinde taşıdığı sevlayla nasıl eridiğini şiirsel bir dille
veriyor. Yazar olayları yaşayanlarla konuşarak işlemiş. Ancak konuları
işlerken öykü diline, öykü sanatının toplumsal
yaklaşımına yeni bir pencere açmış. Oysa yazar
öyküleri işlerken oldukça sanatsal kaygıdan uzak
durduğunu vurguluyor.
Burada işlenen özellikle sadece kadının sevgiye bakışı değil,
kadının toplum ve aile içindeki yeridir. Şiirsel bir dille
toplum ve ailenin gerektiği zaman kadını nasıl paraya
dönüştürdüğünü anlatıyor. Kitabın ön
sözünde kitabın bütünü söyle
değerlendiriliyor:
“Bu sorun ve
erdem sadece nüfusunun büyük bölümü
köylerde yaşayan bir toplumun olgusu değildir. Bu sorun yaşamını
sermaye üzerine, pazar üzerine kuran gelişmiş sanayi
toplumlarında daha yaygındır. Sevginin yerini paranın, merhametin,
insani duyguların yerini hakim olma ve yönetme hırsının aldığı
toplumlarda insan balık gibi her an güçlünün ve
sermayenin oltasına takılır. İstemeden onların sofrasına meze olur.
Başka bir deyimle bir buğday tanesi gibi düşer iki değirmen taşı
arasına un olur, yok olur. Zaten insanın ve insani değerlerin yerine
mülkiyeti, sermayeyi öne çıkaran anlayışa sahip
toplumlarda yoksulun, zayıfın yaşadığı acıların önü ardı
kesilmez.
Elbette tertemiz ve
yemyeşil bir ortam yaratmak toplum için önemlidir.
Sürekli gelişmek ve çeşitli eğlence olanaklarına kavuşmak
da bir ihtiyaçtır. Ancak bu ihtiyacı karşılamaktan önce
insanın, sevginin, onurun saygı gördüğü toplumların
yaratılması ve yaşatılması önemlidir. İşte bu öykü; tek
tek ülkelerde ve dünyada toplumsal barışın, insan, doğa ve
hayvan sevgisinin ancak sağlıklı insani değerleri öğreten bir
eğitimle olabileceğini kanıtlıyor.
Yaşanan bu gerçek olayda sevginin, insanın pazarlanacak bir
ürün olmadığı anlatılmakla kalmıyor. Sevginin sadece insani
bir güzel istem olmanın ötesinde yaşamı güzelleştiren
insanı, aydınlığa, mutluluğa başarıya götüren kıymetli bir
değer olduğunu ortaya koyuyor. İnsanın saygıya laik en önemli bir
değer olduğu vurgulanıyor. Sevginin toprağa düşen bir
çekirdek gibi kanatlanacağı ve ona hizmet sunularak koca bir
çınara dönüşeceğini gözler önüne
sererken, mülkiyeti öne çıkaran toplumların
çocuklara ve aileye bakışı bir halının nakışları gibi
öykünün içinde işleniyor ve okuyucuya sunuluyor.
Suçun şiddetin, tacizin azaldığı bir ortamda,
güzelliklerin, dostlukların, mutluluğun, sevginin boy vereceğini
vurgularken bireyin kendi yaşamı ile çevresini incelemesi ve
üzerinde düşünmesinin önemi üzerinde
duruluyor. Bunun toplum ve birey için ne kadar önemli
olduğu okuyucuya yalın bir dille sunuluyor.”
Okuyucunun eline
aldığında bitirmeden bırkamayacağı bu kitapta okuyucu sadece sale
güzel bir tükçenin tadını ve bir klasik öykü
tadı almakla kalmayacaktır. Okuyucu sürekli heyecanlanarak nasıl
bir ortamda, çağda ve toplum içinde yaşadığını bir sinama
şeridi gibi kendi daracağında canlandıracak kendi çevresinde
geçmişte ve günümüzde yaşanan olayları yeniden
yaşayacaktır.
Anadolu
Verlag’ı tadında doyum olmayan böyle bir öykü
kitabı daha kitaplıklara kazandırdığı için yürekte kutlamak
gerek. Bu kitap ayrıca Almanya’da Türkçe yazan
yazarların gerek Türkiyede yaşayan yazarlardan gerekse Alman
yazarlardan hiçde daha geri olmadıklarını görüyoruz.,
Ayrıca birden fazla dil bilmenin yazın çalışmalarına geniş bir
perspektıf kazandırdığını, içerik açısında daha zengin
ürünler vermesine büyük katkıları olduğunun
güzel bir örneğini oluşturmaktadır. Bu kitap sadece yazınla
uğraşanların değil okumayı sevenlerin. toplumu irdelemek isteyenlerinde
bir başucu eseri olacağına inanıyorum.
Avukat Dilek Karabudak
59065 Hamm, Bahnhofstr.4
Telefon: 02381-915727
Yazar: Ç. Molla Demirel
© Verlag Anadolub GmbH, Hückelöhoven, 2005
Kapak: Eddy Pinke
Foto: Berivan Karabudak
ISBN 3-86121-271-4
Best.Nr.: A2714
© Verlag Anadolub GmbH, Hückelöhoven, 2005
Verlag Anadolu
Postfach 1307
D- 41825 Hückelhoven
Tel: 02433 4091 Fax: 02433 41608
www.anadolu-verlag.de
info@anadolu-verlag.de
|