UĞRUNA AÇLIK GREVİ YAPILAN RADYO...
TRT TÜRKİYE’NİN SESİ RADYOSU...
Derleyen:
Feray Ulak
Radyo
nedir, hayatımızdaki yeri nedir diye düşündünüz
mü hiç? Sanırım bunu durup da şimdiye kadar özel
olarak düşünmemiştir çoğunuz... Ama ben bugün
sizleri radyoyu düşünmeye çağırıp, normal radyolardan
çok daha farklı nitelikler taşıyan bir radyoyu tanıtmaya
çalışacağım... Durun hemen bir radyo nasıl farklı niteliklere
sahip olabilir ki demeyin, radyo radyodur işte, haber dinlersiniz,
müzik dinlersiniz deyip geçmeyin... Tarih 22 Ağustos
1995... Akşam gazetesinde üç sütuna kocaman bir
manşet...”Bunların elinden beni kurtarın”... Suudi
Arabistan zindanlarında kılıçla idamı bekleyen Sakaryalı
vatandaşımızın imdat çığlığı... O günleri hatırlarsınız.
Dört vatandaşımız idam edilmiş, 37 vatandaşımız ise korkuyla
sıranın kendilerine geleceği günü bekliyor. Tüm
Türkiye ayakta... Herkes bir şeyler yapıyor, diplomatik
görüşmeler bir yandan devam ederken, Suudi
hükümetine etki edebilecek her yol deneniyor... Deneniyor
ama, ölüm korkusu ile hasret yüreklerde bekliyor... Hani
idama giden her insana sorarlar; ‘son arzunuz nedir’
diye... Biz ona sormadık, soramadık daha doğrusu bildiğiniz nedenlerden
dolayı... Ama o biz sormadan iletti arzusunu, biraz önce manşetini
verdiğimiz gazete haberiyle... “Ne olur Türkiye’nin
Sesi Radyosundan Sakarya’da yaşayan eşimin, çocuklarımın
sesini son kez duyayım” diye... Dinleyicimizin arzusunu
içimiz burkularak yerine getirdik. Ailesi telefonun ucunda, biz
stüdyoda gözyaşlarına boğulduk...
Bazen uzak diyarlarda çaresiz insanların çaldığı son kapı
olabilir bir radyo....
***
Çalışma şartları oldukça zor... Zor olan bir şey daha
var: Türkiye’ye özlem... Bir gazeteci Roma’ya
gidecek nöbet değişimi için. Oradaki arkadaşının
Türkiye’den isteği pastırma ve rakı... Yere gazeteler
seriliyor, rakı açılıyor, pastırma yeniyor. Bu arada
küçücük bir el radyosu eşlik ediyor iki
arkadaşa... Pırıl pırıl Türkçe’si, memleket kokan
müzikleriyle Türkiye’nin Sesi Radyosu...
Bazen gittiğiniz her yere nazlanmadan gelen bir dost olabilir bir radyo
***
Bazen insanlar ellerindeki imkanların farkında olmazlar. Beyaz
sayfaların üzerine döktükleri sözcüklerle
sevdiklerine ulaşmanın, telefonda onların sesini duymanın değerini
bilmezler... Ama biz ve 80’li yılların ilk yarısında
Bulgaristan’da yaşayan dinleyicilerimiz ile yakınları bunun
kıymetini çok iyi biliriz. ‘Türkiye’den Selam
Var’ programından söz ediyoruz... Hani o kara
günlerden... Bulgaristan ile aramızda sorunların yaşandığı,
soydaşlarımızın büyük acılar çektiği yıllardan...
Mektupların ulaşmadığı, telefonların çalışmadığı zamanlardan...
Mektuplar gitmiyor, telefonlar çalmıyordu ama biz vardık,
Türkiye’nin Sesi Radyosu vardı bütün engelleri
aşan... Evlerde gizli gizli dinlendik, dağ başlarında kimselerin
görmediği yerlerde ulaştırdık Türkiye’deki
sevdiklerinin haberlerini soydaşlarımıza... Pil satışlarının
yasaklanması bile engelleyemedi, asitli, tuzlu sular ne güne
duruyordu... Çünkü o sihirli kutuda sevdiklerinin
sesleri, doğum, ölüm, evlilik haberleri vardı ve bu her şeye
değerdi...
Bazen bir radyo telefon, mektup olabilir, konuşturulmayan,
kavuşturulmayan insanlar arasında...
***
Türkiye’nin kuzeydoğusunda uzak illerimizden birinde,
Iğdır’da, Küllük köyündeyiz. Sıcağın
kavurduğu bir Ağustos günündeyiz… İran’a giden
NATO yolunun üzerinde lastiği patlamış, motoru bozulmuş bir tır
park etmiş bekliyor… Yolun kenarındaki söğütlerin
serin gölgesinde ise bir şoför, yani Muammer Bey ısrarla bir
ismi soruyor. Hikayenin devamı dinleyicimiz Ali Rıza Tenlik’in 30
Mayıs 1994 yılında kaleme aldığı mektubunda… “ Şoför
arkadaşa yardıma koşan köylüler arasında ben de vardım. Bir
baktım durmadan benim adımı söylüyor... Tesadüf bu
ya… “Buyurun benim” dedim. Durumunu anlattı.
‘Tabii ki size yardım ederim’ dedim ama adamı ilk defa
görüyordum. ‘Kusura bakmayın sizi
çıkaramadım’ diye sordum. ‘Vay gurbetçi
kardeş, seni ben Türkiye’nin Sesi Radyosundan tanıyorum, sen
sürekli Küllük köyünde oturan yakınlarına
şarkılar istersin, hatta bir de yarışma kazandın. Ben de sürekli
Türkiye’nin Sesini dinlerim, seni de oradan biliyorum’
dedi. Yardım ettim, defalarca teşekkür etti. Ayrılırken
‘Sürekli radyoyu dinle, dinledikçe beni
hatırla’ dedi. Şimdi nerede bir tır görsem aklıma Muammer
Bey geliyor ve istiyorum ki, bütün tır şoförleri de
Küllük köyünden geçerken beni
hatırlasın” Hayat sürprizlerle doludur deriz her
zaman… Bazen tatlı bir sürprizin vesilesi olabilir bir
radyo...
........................... İşte Türkiye’nin Sesi Radyosu...
Dünya üzerinde gittiğiniz her yere, nazlanmadan sizinle
gelen, günün 24 saatinde anadiliniz ile size seslenen,
dünyadan, vatanınızdan size en güvenilir haberleri getiren,
bir türkünün ezgisiyle Anadolu’nun kokusunu size
taşıyıp getiren, bir efsane ile geçmişinizle buluşturan, bir
şiir ile kültürünüzle sizleri kucaklaştıran,
güncel gelişmelerin takibi ile bugününüzden,
yarınınızdan sizi haberdar eden en güvenilir dost... Bu dostun
yaşam hikayesine bakacak olursak... TRT Türkiye’nin Sesi
Radyosu ilk yayınını 8 Ocak 1937 yılında Başbakan İsmet
İnönü’nün Hatay sorunu ile ilgili konuşmasını
Arapça yayınlayarak gerçekleştirdi. Bu yayının
Suriye’ye bağlı İskenderun Sancağı ve çevresinde etkili
olması üzerine İstanbul Radyosu’ndan “Arapça
Havadisler” yayınlanmaya başlandı ve bu yayınlar Hatay sorunu
çözülene kadar devam etti. İkinci Dünya Savaşı
esnasında tüm dünyada özel önem kazanan dış
yayıncılığa paralel olarak, “Kısa Dalga Ankara Radyosu” adı
altında yaptığı tarafsız yayıncılığı ile dünya radyoları arasında
ülkemizin övünç vesilesi oldu. 1943-1949 yılları
arasında değişen dış politikaya bağlı olarak Türkiye’nin
Sesi okyanus ötesi ülkelere de duyurulmaya başlandı...
Türkiye’nin NATO’ya üye olarak Kore
Savaşı’na katılmasıyla 16 Ekim 1950 tarihinden başlayarak savaş
süresince her gün “Askerin Saati” adlı programla
bu ülkede savaşan askerlerimize ulaştı. Kuruluşundan itibaren Kısa
Dalga Ankara Radyosu adı altında yayın yapan radyomuz, 1963 yılından
itibaren Türkiye’nin Sesi Radyosu adını aldı...
Temel olarak Türkiye’yi ve Türk
Kültürünü dünyaya tanıtmak amacıyla yayın
yapan radyomuz için, 1961 yılında Almanya ile imzalanan
İşgücü Değişimi Anlaşması ile yeni bir hedef daha doğdu...
Yurt dışına göç eden, o zamanlar gittikleri ülkelerin
dilini, yasalarını, sosyal düzenlemelerini bilmeyen
vatandaşlarımız için sorunların çözümlerinin
arandığı, iletişimin kaynaklarının sınırlı olması nedeni ile aileler
ile iletişimin sağlandığı, anavatandaki gelişmelerin dinlendiği haber
kaynağı, kısaca o ülkelerde yaşayan vatandaşlarımızın,
gözü, kulağı, eli, ayağı olmaya başladı...
Günümüzde ise artık yaşadıkları ülkelerin dillerini
konuşabilen, işçi sıfatından işveren konumuna gelen
dinleyicilerimiz için ise, çifte vatandaşlıktan, anadil
eğitimine kadar yaşadıkları ülkelerdeki karşılaştıkları
güncel sorunlar, dünyada ve ülkemizde gelişen olaylarla
ilgili ayrıntıların öğrenilebileceği bir bilgi kaynağı olmaya
devam ederken, Türk tarihi, Türk kimliği, Türk
kültürü, Türk edebiyatı ile ilgili programları ile
yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın kültürel kimliklerinin
zenginleşmesine katkıda bulunmayı amaçlarken, Türkiye ve
Türk kültürü ile bağlarını sağlamlaştırmaya
çalışmakta... Grafiğimizde de göreceğiniz gibi
dünyanın dört bir yanına ulaşan radyomuzda, güncel
programlar, haber programları, kültür programları, müzik
programları olmak üzere haftada 10 canlı yayın kuşağı
yayınlanırken, her saat başı verilen haberler ile gelişmeler
dinleyicilerimize duyurulmakta... Ayrıca tamamen sizlerin sorunlarına
yönelik bant olarak hazırlanan bir çok programımızda
yayınlanmakta... Aslında yazılacak daha çok söz,
anlatılacak daha çok öykü var dilimin ucunda...
Radyomuzda yer alan programların ayrıntıları, nitelikleri, yayın
saatleri.... Dünyanın 50 ülkesine ulaşan 25 yabancı dilde
yaptığımız yayınlarımız, Türkiye’ye gelen yabancılara
yönelik yayın yapan Turizm Radyomuz...
Ama bunları daha sonraki sayılara bırakıp, son söz olarak başlığa
dönmek istiyorum... İtalya’da bir hapishane... Bir kader
mahkumu... Murtaza Gencer... Bildiği tek dil Türkçe... Bir
gün arkadaşı ile otururken bakar ki bir radyo var ve bu radyodan
Türkçe sesler geliyor, türküler, şarkılar
söyleniyor... Sorar bu ne diye... Arkadaşı sen bilmiyor musun, bu
Türkiye’nin Sesi Radyosu der... Elimdeki her şeyi arkadaşına
vermeyi teklif eder, yeter ki bu radyoyu ona versin diye... Arkadaşı
tok gözlüdür, al senin olsun, benim bir radyom daha var
der... O günden sonra bütün dünyası,
küçücük hücresinde bu radyo olur... Bir
gün İtalyan yetkililer gelirler ve cezaevine TV sistemi kurarlar,
buna dayanarak da mahkumların ellerinde olan bütün radyoları
toplarlar... Murtaza beyin bütün dünyası elinden alınır
bu radyoyla... Dil bilmez ki derdini anlatsın...
Ama derdini anlatmanın bir başka yolunu bulur... Kendisine verilen
yemekleri elini sürmeden geri vermeye başlar... Bir süre
sonra yönetimin ilgisini çeker... Çağırırlar Murtaza
beyi ve sorarlar sen niye açlık grevi yapıyorsun diye... Radyomu
elimden aldınız der... İyi ama sana TV verdik derler... Kendi radyosunu
depodan çıkarılıp getirilmesini ister ve radyosuna kavuşunca
Türkiye’nin Sesi’ni açar... Dinletir İtalyan
yetkililere ve sorar bir şey anladınız mı diye... Hayır diye
cevaplarlar İtalyanlar bu soruyu... “İşte ben de sizin
televizyonunuzdan bir şey anlamıyorum” der Murtaza bey ve
radyosuna, daha doğrusu dünyasına yeniden kavuşur...
Türkiye’nin Sesi Radyosunda çalışan bizler, tüm
bu yazdıklarımdan dolayı, sıradan bir radyodan da öte bir anlam ve
misyon yüklendiğimizden dolayı hep gurur duyduk ve gurur
duyacağız...