ana sayfa / editörden / içindekiler / iletişim / arşiv / havuz hakkında

 

Arayış


Kafede

1.Kadın: Montaıgne, Denemeler’inde dostunu neden sevdiği kendisine sorulursa bunu, “Çünkü o, o idi; ben de bendim.” diye anlatabileceğini söylüyor.
2.Kadın: İnsan ilişkilerini, herkesin biricikliği boyutunda temellendirmek. Sanırım, bunu göz ardı ediyoruz; ya da farkına varsak bile gerçekleştiremiyoruz.
3.Kadın: Sana katılıyorum. İnsana bu açıdan yaklaşmadığımızdan, günümüzde adı çokça anılmakta dostluğun, ama kendisi yok.
2. Kadın: Dostlarımızı kişiliğimize yakın bulduğumuz insanlar arasından seçmiyor muyuz?
3.Kadın: Haklısın. Çabuk ve kolay erişebileceklerimizi seçiyoruz. Çünkü, kolay ve çabuk ulaşabileceklerimize eğilimliyiz. Belki yadırgamamak gerek bunu. Her geçen gün, bu yönümüzle biraz daha birbirimize benzemiyor muyuz?
2.Kadın: Nicel olarak dostlar çoğalıyor. Nerdeyse, herkes birbirine dost.
1.Kadın: Sanal dostluklar yaygın şimdi. Dosta da kolay, çabuk erişmek mümkün. Zaten bizim de bekleyecek sabrımız yok!
2.Kadın: Sanırım, teknolojiyi amacından saptırıyoruz.
3.Kadın: Teknolojinin bize sunduğu rahatlığın yanı sıra, bizi sürüklediği yalnızlığa, insanın kısır çözüm arayışı da denebilir buna.
1.Kadın: Bu koşullarda, Montaıgne’in söylediği anlamda dostumuz var diyebilir miyiz? Ya da hiç dostumuz yok da; gereksinimimiz, erişilmez özlemimiz mi dostluk!?

Üç kadının, bulutlu havanın içerde yarattığı loşluğa, yanan şömineden yayılan sıcaklığa, buğulu camlara, çalan hafif ezgiye, içtikleri kahve ve aromalı çay kokusuna karışan sesleri bir anda kesildi. Bulundukları ortamın üzerlerinde yarattığı huzur, kendilerinden mi, birbirlerinden mi, ilişkilerinden mi duydukları bilinmeyen kuşkularla bir anda huzursuzluğa dönüştü.

Barakada

Adam uyandı. Gözlerini tavana dikti. Battaniyeyi ayağıyla yere savurup kalktı. Boş odada, camı gazete kaplı pencereye yöneldi. Odanın rutubetli, soğuk havası yarı çıplak tenine vurunca pencereyi açmaktan vazgeçti. Giysilerini yerden aldı, giyindi. Avluya çıktı. Tuvaletin yanındaki bidonu kucakladı, lavaboya dayadı. Bidondaki suyla yüzüne birkaç kez su çarptı. Odaya döndü. Yer yatağına çöktü. Sıcak bir oda, sıcak çorba, çay, ekmek çekti canı. Pencerenin kolunda asılı, boş ekmek torbasına baktı. Komşusunun akşamdan verdiği çorba ve pilavın boş kaseleri yerdeki tepside duruyordu.
Her gün, ezile büzüle boş kapları geri vermek, ekmek parası için insanlara avuç açmak… doymaz bedeni doyurmak için yaşamak! Hep yardım dilenmek…dilenmek, açlığa kalıcı çözüm değil! Öyle an’lar vardır ki içerisi, dışarı sanılır, sayılır; dışarıya yeğlenir. İçerde olmak için birini, yalnızca birini feda etmek yeterlidir!..
Öfkeyle yastığın altından usturayı çekti, açtı. Avucuna küçük bir çizik attı. Çizikten sızan kana, yerdeki sigara külünü bastı, avucunu sıktı. Usturayı kapattı, pantolonunun bel kısmındaki iç cebe yerleştirdi. Kabanını giydi. Beresini; ensesini, kaşlarını örtecek şekilde çekiştirerek taktı. Kapıyı çarptı, sokağa çıktı.

Kafede

1.Kadın: Yoksa biz, yaşamın anlamının kendi değer arayışımız olduğu bilinciyle, dost bulamayacağımızı, dost olamayacağımızı sezsek de, yine o değeri aramayı mı sürdüreceğiz!?
2.Kadın: Dostum olduğunu sıkça yineleyen biri vardı. En sıkıntılı anımda, günün hangi saati olursa olsun, hiç çekinmeden kendisini aramamı söylerdi. Birkaç gün görüşmesek arar, sitem ederdi. Dostluğundan başka paylaşacağı bir şeyi yok diye mi aramadığımı sorardı. O, böyle söyleyince kendimi bazen bencillikle suçlardım. Bir gün öyle bir oyun oynadı ki bana, meğer bütün sözleri, senaryosunun bir parçasıymış.
Biliyorum, bu olayın senin söylediklerinle ilgisi yok, ama konuştuklarımızın bendeki çağrışımlarını bastırmak istemedim. Çünkü benim için dostluk, öncelikle paylaşmaktır. Şu an, anlatma gereksinimi duyduğum bir olayı, beni içtenlikle dinlediğine inandığım kişilerle paylaşıyorsam, dostlarımla birlikteyim diyebilirim.
3.Kadın: Seninkine benzer bir deneyimi ben de yaşadım. Dostluğu düşünsel boyutuyla irdeleyelim; ancak, deneyimlerimizi de göz ardı etmeyelim. Çünkü biz, deneyimlerimiziz; yaşamımız da deneyimler toplamı.
Mesleğe yeni başlayan biri atanmıştı çalıştığım kuruma. Ailesinden ilk kez ayrı kalıyormuş. Aman bir sokuluyor yanıma, bir cana yakın ki sormayın gitsin. “Abla, mantı yapacağım bu akşam, yemeğe bana gel.” “Abla, babam pastırma gönderdi. Pastırmalı kuru fasulyem var. Birlikte yiyelim.” “ Abla, bu patikleri sana ördüm. Hani geçen gün, ayaklarını üşüttüğünü, sancılandığını söylemiştin ya.” der, dururdu. İlk zamanlar davetini geri çevirmedim, ona ufak tefek armağanlar aldım. Giderek öyle sıklaştı ki bu davetler, sonunda dayanamadım. Onu incitmeyecek bir üslupla, aşırı ilgisi karşısında ezildiğimi, boğulduğumu, kendimi borçlu hissettiğimi söyledim. İçimden, “Acaba bir beklentisi var da, ondan mı böyle davranıyor?” diye geçirip bu düşüncemden de utanç duydum. Söylediklerime çok şaşırdı. Yaklaşımını, yetiştiği ortamın değerlerine bağlayan yığınla söz söyledi. O günden sonra kendini geri çekti. Birkaç ay sonra da ailesinin yaşadığı şehre tayini çıktı, gitti. Sonradan duydum ki, meğer bana yakınlığı tayin konusunda kendisine yardım edecek çevrem var diyeymiş. Birlikteyken çevremle ilgili sorularından kuşkulanmayışımı duygusallığıma yordum tabii.

Yolda

Adam yürümekte. Bulutlar koyulaşmada, yel artmada, yapraklar savrulmada, ağaçlar soyunmada… adam yürümekte. Deniz çalkalanmada, gök gürlemede, yağmur çiselemede, kuşlar kaçışmada, martılar bağrışmada… adam yürümekte.
Kendi dışarısı sandığı, saydığı, içeri doğru yürümekte!..

Kafede

1.Kadın: Tabii ki biz deneyimlerimiziz, yaşamımız da deneyimler toplamı. Birçok kavram gibi, dostluğun çerçevesini de ona yüklediğimiz anlamlar belirliyor. Dostluğa yüklediğimiz anlam paylaşımsa, günümüzde bu kavramın yaşadığından, yaşatıldığından söz edilebilir. Elbet, belli koşullar da.
2.Kadın: Nasıl yani?
1.Kadın: Olağan dışı koşullar. Olağan dışı koşullarda dostluğun konumu; yani bu kavramdan söz edip edemeyeceğimiz.
3.Kadın: Bugünkü söyleşi konumuz dostluk olduğuna göre, kavrama bu açıdan da bakabiliriz. Yalnız, varmak istediğin ya da dikkatimizi çekmek istediğin noktayı biraz daha açar mısın?
1.Kadın: Bakın arkadaşlar. Niyetim kimseyi sınamak değil. Dostluğu sadece bir başka açıdan irdelemek.
2.Kadın: Örneğin?
1.Kadın: Öyle durumlar vardır ki, kavramlar tepetaklak gelir. İşte o zaman, o kavram da ölür. Örneğin; şimdi bu kafenin kapısı aniden açılsa, içeriye eli tabancalı biri girse, içimizden birini öldüreceğini söylese hangimiz kendini feda eder!?

Kafe Civarında

Adam, kafenin ıssız, dar sokağa bakan arka duvarına sırtını dayadı. Telaşla kabanının ceplerini yokladı. İç cebinden çıkardığı tek sigarayı, kırılan yerinden kopardı. Homurdanarak yere attı. Kalanını yaktı. Dumanı ardı ardına içine çekip havaya savurdu. İzmariti yere attı. Kafenin yan tarafına geçti.

Kafede

Bir anda üçünün de bakışları önce kapıya, sonra birbirlerine çevrildi.


2.Kadın: Dostluk, özünde dürüstlüğü de barındırıyorsa, ben bu durumda ne yapacağımı yaşamadan bilemem.
3.Kadın: Deneyimlemeden yorum yapmak zor tabii. Ancak seçmek zorundaysam, ölecek insan, yokluğunun acısını her an duyacağım biriyse, o acıyı her an yaşamaktansa....
2.Kadın: O an, korkuya yenik düşülebilir.
1.Kadın: Sadece korkuya değil. O an, yaşama tutunmak için, birçok gerekçe üretilir; onlara sığınılır.
Hepsi bir yana, ölenin ardından çekilecek acıdan dolayı kendini feda etmekle, feda etmemek arasında fark yoktur. Çünkü, her ikisi de egonun oyunudur. Kendini feda etme nedeni, kişisel yarara dayandığından, feda edene de dost denemez.

Kafenin Penceresinde

Adam, kafenin yan duvarından pencereye doğru uzandı. Tülle örtülü camın kenarına alnını dayadı. İçeriyi kolaçan etti.
Kafenin girişindeki masada üç kadın. Masanın az ötesindeki kasada kasiyerle konuşan bir garson.
Başını camdan çekti. Etrafa bir göz attı. Pantolonunun iç cebinden usturayı çıkardı, açtı; eliyle sıkıca kavradı. Elini ıslak kabanının cebine soktu. Hızla kafenin kapısına yürüdü. Kapının önünde durdu. Usturayı çıkardı. İçeri daldı. “Kıpırdamayın!” diye bağırdı. Göz ucuyla kasadakileri yoklarken, ağır adımlarla kadınların bulunduğu masaya gitti.
Tok sesi kafede yankılandı. “Kahrolsun be!.. Biri ulan, ulan biri…hanginiz beni dışarıma gönderecek!?”

                                                                                                       İzmir, Aralık-2005

   
 

Dilek Yazar


2001 H@vuz Bilgi Bankası - 2005 Havuz Dergisi

design by tema-solutions