|
Asuman ve Atanur Doğan'ın Sanat
Yaşamı Öyküsü |
Asuman Doğan:
1963de İzmirde doğdu. Ailesinin beş çocuğundan ortanca olanıdır. Çocukluk
yıllarında önüne yazı yazması için konulan kağıt ve kalemlerle o resimler çizer,
eline geçirdiği cam macunlarıyla heykeller yapardı. Babası ve ilkokul öğretmeni
onu resme karşı ilk teşvik edenler oldu. Yaptığı resimler sürekli okul panosuna
asılıyordu. İlkokul son sınıfta hayranlık duyduğu bir takvim üzerindeki resmi,
guaj boya ile kopya etti. Yaptığı resim elden ele dolaştı. Bu Asumana ressam olması için çevresinden gelen en önemli teşvik ve yönlendirmenin başlangıcı olmuştu. Yıllar sonra yaptığı resmin Van Goghun Saintes Mariesde sahilde balıkçı tekneleri tablosu olduğunu anlayacaktı. Asumanın bugünkü renklerini görenler, onun çocukluk yıllarında adını bile bilmediği Van Goghun resimlerinden etkilendiğini hemen anlayacaklardır. Ressam olmayı hedeflemiş olan Asuman, ortaokuldan sonra İzmir Cumhuriyet Kız Meslek Lisesine yazılarak resim ana branşını seçti. Değerli öğretmenlerle kendini yetiştirme fırsatı buldu. Artık üniversitelerin resim bölümlerinde okumak için hazırdı. Bu arada talihsizlik ona acı dolu bir dönem başlattı. 16 yaşındaki oğlan kardeşi kan kanserinden öldü. Hemen ardından bu acıya dayanamayan baba Büyük bunalımlara girdi. Aile için kabus yılları peş peşe yaşanıyordu. Bir süre sonra babanın da ölümüyle sarsılan ailenin toparlanması yıllar alacaktı. Asuman, ressam olabilme hayallerine üç yıl ara vermek zorunda kalmıştı. Tamamen kendi çabasıyla zorlu bir sınav olan Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümüne alınacak üç kişiden biri olmayı başardı. Fakat sanatçı olarak Türkiye koşullarında hayatını kazanmanın zorluğunu biliyordu. Bu sebeple tercihini kazandığı diğer fakülte olan Buca Eğitim Fakültesi, Resim Bölümüne yaptı. Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi, Resim Bölümü 1983-1984 yeni öğretim yılında genç sanatçı adaylarının heyecan dolu bir yarışına daha sahne oluyordu. Sınıfın başarılı öğrencilerinden olan Asuman Ongun ve Atanur Doğan, aralarındaki yarışmayı ikinci sınıfta beraberce heykel dalını seçerek daha da kızıştırdılar. Heykel atölyelerinde ödev konusu olarak birbirlerinin büstlerini yapıyorlardı. Bu arada arkadaşlıkları sıcak bir duygusal arkadaşlığa dönüştü. Bundan sonra Atanur ve Asuman duygusallığın romantik tadını yaşarlarken, aralarındaki çekişme ve yarışma, yerini yardımlaşma ve ortak başarı duygularına bırakıyordu. Genellikle arkadaşları okul çevresindeki cafe ve diğer eğlence yerlerinde zaman geçirirlerken, onlar doğaya ve kır insanına olan tutkularından dolayı en yakın köylere otostop yaparak gidiyor ve tarlada çalışanların, ekmek pişiren kadınların, taş ve toprak evlerin fotoğraflarını çekiyorlardı. Gittikleri dağ köylerinde tanıştıkları doğal ve içtenlik dolu insanların desenlerini çiziyor, mekânlarını resimliyorlardı. Slaytlar ve fotoğraflar çekerek bunları arşivliyorlardı. Çektikleri slaytları bölümlerinde ve diğer fakültelerde göstererek, kır ve köy insanını tanıtıp, fotoğrafçılık yönlerini sergiliyorlardı. Ayrıca yaptıkları bu gezilerde köy okullarına uğrayarak, okulun ve öğrencilerin fotoğraf hizmetlerini de gideriyorlardı. Çizdikleri resimlerden kartpostallar yapıp satarak, masraflarını da karşılıyorlardı. Daha öğrencilikleri bitmeden ilk sergilerini İzmir Büyükşehir Belediyesi sergi salonunda açtılar. 1987 yılında okul mezuniyetlerinin hemen ardından evlendiler. Daha hiç bir düzenli geliri olmayan genç çift, yakınlarının Bu gençler nasıl geçinecekler? tasasına kapılmalarına neden oluyordu. Evliliklerinin ilk haftası, Kuşadası Turizm Information Sergi Salonunda açtıkları sergide hem resim yapıyor, hem de çalışmalarını satışa sürüyorlardı. Bir resimlerine hayran fakat parası olmayan turistin tek kişilik küçük çadırı ile resimlerinden birini değiş tokuş yaptılar. Bu onların aynı zamanda ilk yuvaları oldu. Bu küçük çadırda kalıyor, 12-13 saat boyunca resim yapıp turistlere satıyorlardı. Aynı yıl girdikleri öğretmen alımı sınavlarını kazanarak, Anadolunun ortasında olan Kırıkkaleye tayinleri çıktı. Bu yıllar onlar için bulunmaz bir fırsattı. Her hafta sonu yaptıkları gezilerde, Anadoluyu ve insanlarını inceleyerek resimleme fırsatı buldular. Ankara ve İstanbulda, Anadoluyu konu alan kişisel sergiler düzenlediler. Düzenli olarak yaz aylarında Kuşadası ve Çeşmede sergiler yaptılar. Türkiyeye turist olarak gelen birçok ülkeden sanatsever onların resimleriyle ülkelerine dönüyordu. Bu güzel dostlukların da başlamasına neden oluyordu. Bu ilişkilerden biri de Kanada, Edmontondan Trudy Aldrigein aldığı resimlerle başladı. Trudynin kendi koleksiyonu için aldığı resimler çerçeve yapmak için götürdüğü galerici tarafından satın alındı. Bunu Trudynin mektupla siparişleri ve ardından postayla yollanan resimlerin sergilenmesi izledi. Daha sonra İzmirde süren öğretmenlik görevleri sırasında, mezun oldukları üniversitenin resim bölümü başkanı olan heykel öğretmenleri; Atanura, fakültenin belediyeden aldığı heykel siparişlerini yapmasını ve eserlere kendisinin de imza atarak ortak olmasını teklif etti. Ayrıca Atanura onu üniversiteye hoca olarak alacağını ve heykellerin gelirinin yarısını vereceği sözünü verdi. Bu teklif idealist çiftin kendilerini kanıtlamaları ve geliştirmeleri için karşılaştıkları en büyük imkânlardan biriydi. Atanur, uzun çalışmalardan sonra İzmir meydanlarına ve parklarına konulan bir dizi büst ve rolyef çalışmayı başarıyla tamamladı. Sonuçta ülkesinde zaman zaman duyduğu acı olaylardan biri başına gelmişti. O güvendiği, geleceğini ümitle bağladığı hocası; başarıyla bitirip teslim ettiği heykellerden hakkı olan paranın önemli kısmını vermediği gibi, heykellerin bir kısmından da Atanurun imzasını silerek bütün çalışmaları sahiplenme çirkinliğini yapmıştı. Bu olay Dekan ve diğer akademisyenlerin gözü önünde oluyordu. Bunlara karşın Atanur, bütün iyi niyetli girişimlerine rağmen bir şey yapamıyordu. Üstelik hocasından akla gelmeyecek tehdit ve saldırılar geliyordu. Bunlardan biri de ilçe siyasi polis komiseri aracılığıyla olmuştu. Eğer yaptığı heykeller için hak iddia etmeye devam etmesi halinde başına gelebilecekler şube müdürlüğüne çağırılan genç sanatçıya kibarca hatırlatıldı. Hemen ardından kadrosunun bağlı bulunduğu Buca İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne çağırıldı. Müdür Beyde benzer uyarılar yapıyordu. Bu korku salan abluka, genç sanatçıların ülkelerinde sanatlarını üreterek bir yerlere gelmelerinin mümkün olmadığı düşüncesine ve karamsarlığına düşmelerine neden oldu. Bu arada Kanada göçmenlik Bürosuna yolladıkları heykel ve resim çalışmalarını gösteren dosya ilgi görmüş ve Kanada kapılarını genç sanatçılara açmıştı. Bu gelişmeler öğretmenliği seven ve görevlerini başarıyla yerine getiren çifte yeni ufuklar açtı ve çok sevdikleri öğretmenlik mesleklerinden istifa etmelerine neden oldu. Hep arzuladıkları sadece sanatlarıyla hayatlarını kazanma fırsatı doğmuştu. Artık hayalleri olan sanatlarını yaparak dünyayı gezmeleri mümkün olabilecekti. 1993 yılı baharı, 3 yaşındaki oğulları Ataş ile birlikte Vancouver, British Columbiaya yerleştiler. Hemen ilk günlerinde resimleriyle büyük ilgi topladılar. Kanada sanatçılar federasyonu aktif üyesi olan çift Amerikada ve Kanadada düzenli sergiler yaptılar. Tayvanlı bir iş adamının davetlisi olarak Taipaide sergi düzenlediler. Bu vesileyle Çin kültürünü inceleme fırsatı buldular. Amerikada ve Kanadada çeşitli şehirlerde festivallere katıldılar, sergiler düzenlediler ve slayt gösterileri yaptılar. Bu aktiviteler, çoğu zaman uzun yolculuklar sonucunda gerçekleşti. Bu arada Kanadayı ve Amerikayı boydan boya gezme fırsatı buldular. Türk Büyükelçilikleri, konsolosluklar ve Türk derneklerinin davetlisi olarak Kuzey Amerikada Türk kültürünü tanıtan aktivitelere resimleri ve slaytlarıyla katkıda bulundular. 10 Kasım 1997de ikinci oğulları Ata, Vancouver B.C.de dünyaya geldi. Meslekleri, onların çok sevdikleri ülkelerine her yıl dönmelerine, özledikleri Anadolu yaşamını resimlemeye ve sergilerini sürdürmelerine olanak verdi. 1999 yılında memleketleri olan İzmirde Doğan Art Galleryi açtılar. İzmirin sanat ve kültür hayatına hizmet eden galeride, bir grup suluboya ressamı arkadaşlarıyla birlikte 2001 yılında İzmir Suluboyacılar Derneğini kurdular. Asuman Doğan; Evler, Sokaklar, Şehir Görünümlerini, renkçi özelliğiyle, derin perspektif arayışları içinde resimliyor. 1989 yılında Ankara Valiliğinin Sanatçı Gözüyle Ankara yarışmasında ve 1994 yılında North Vancouver Lonsdale Quay resim yarışmasında başarı ödüllerini aldı. Atanur Doğan; daha çok Köy İnsanının yaşamını konu alan figüratif çalışmalar yapıyor. Portrelerinde karakter ve ifadeleri öne çıkarırken, figürlerinde ellerin detayları ve formları kullanarak anlatımı yoğunlaştırdığını görüyoruz. İzmir Büyükşehir Belediyesine yaptığı büst çalışmaları çeşitli park ve meydanlarda bulunmaktadır. Zübeyde Hanım maskı, Karşıyakadaki Anıt Mezarına konulmuştur. Yurt içinde; İstanbul, Ankara, İzmir, Denizli, Nazilli, Dikili, Çesme, Kuşadasında, Yurt dışında; Paris, Zürich, London, Vancouver, Toronto, Edmonton, Calgary, Taipei, Seattle, Portland, New-York da kişisel sergiler düzenleyerek, dünyanın başlıca önemli müzelerinde araştırma ve incelemelerde bulundular. Sanatçıların resim ve heykelleri yurt içinde ve dışında çeşitli kolleksiyonlarda bulunmaktadır. Atölyelerini hem İzmir Güzelbahçede hem de Vancouverda kuran çift, daha çok Kuzey Amerikada olmak üzere çeşitli ülkelerde sergilerini gerçekleştirmektedirler. Sanatçılar şu an Kanadanın Vancouver şehrinde yaşamakta çalışmalarını buradan sürdürmektedirler. |