Doğa leylak kokusu saldığında ,koca
bir sevdadır yaşadığın anlamazsın...
Öyle günlerden bir gün işte. Meğer biz fark etmeden tabiat soyunup dökünmüş güzelliğini.Meğer en
güzel şekilde söylemiş.Anlamamız için bizi sevdiğini...
Ara sokaklarda gün telaşlı. Küf kokusu
yok artık. Yok olmuş sebepsiz ağrılar dimağlardan.Kederler uğurlanmış.
Sevda mevsimi olmuş kâinat . Çiçekler
donanmış bir dalda yürek vuruşlarını duyunca sevdanın , ‘bahar ‘demiş
adına güzelliğin.Güzel olduğunu
anlamamız için tabiat.
Tenha bir sokaktan geçtiğim
anda. Leylak kokusu çağırıyor beni kimsesiz bir evden. Sahibi bilmemiş
kıymetini,dinlememiş leylağın
derdini. Bana seslenmesi bundan. Salkım salkım dallar, coşmuş taşmış insana
hayranlığından. Tenhada lakin. Gören yok. Sokakta rastlayan iki dosta
sordum. Sabah akşam önünden geçtiği yeri kastedip, ’sahi’ dedi şaşkın. Leylak mı
var bu bahçede? Yok dedim. Elime alıp yapraklarını sevdiğim ,doya doya içime
çektiğim kokusunu gizleyerek.Bana göründüler herhalde diyerek. Bilmem ne zaman
görünür ona. Ne zaman rastlar güzellik gözlerine. Nasip mi desem adına,
nasipsizlik mi?
Sözüm bakmayı bilene.
Durmamış. Hüznün kabuğunu yırtıp
fırlamış aydınlığa her
tohum. Gece gündüz özünü akıtmış tabiat bütün çeşmelerden.
Hakikati içebilene.
Dağlarda sümbüller ve kaya menekşeleri ,şehirde hercailer
sarmış her yeri. Gayret etmiş doğa.
Anlamamız için bizi sevdiğini...
Sözüm görebilene.
Ne güzel söylemiş Cemil MERİÇ...
‘Kuşlara benzer kelimeler, odana dolarlar bir akşam.
Nereden gelir bilinmez. Kâh çığlık çığlığadırlar,kah sesleri işitilmez.
Çiçeğe benzer kelimeler: turuncu,erguvan,beyaz. Bir
rüzgâr sürükler hepsini. Bulutlara güven olmaz...‘
Öyledir sahiden de
kelimeler. Biraz leylak kokulu, biraz çığlık çığlığa.Anlamamız için hayata dair
her şeyi.
Sözüm duyabilene.
Tabiat hiç bir şey söylemedi mi senin
kulaklarına?
Etrafına bak. Hayat cenderesinden
kaçıp sığındığın bir sokakta başını
kaldırırken göğe, bir bahçe duvarının gri
soğuk yüzündeki tuğlaların üzerine sere serpe uzanmış , nadide
konuklar göreceksin belki .Salkımı
yüreğine uzanan davetkar bir leylak ya da
narin güller dallarda.Yahut; yanından geçtiğinde şöyle, kokusuyla yüreğine dolmak için gayret eden demet demet menekşeler. Sen de gayret et. Aç yüreğini
.İmrensin bahtına mevsimler bile. O zaman, yüreğinde ateşten bir nehir olur sevinç.
Sözüm sevebilene.
Kalbinin sevdayla , huzurla , sevinçle örülmüş duvarları
arasında, bırak müebbet olsun sevincin.Bırak hükmünü tabiat versin .
Bırak tarifsiz kokularla
sarıp ruhunu ,hallaç gibi atsın seni.
Sapa düşmezse yolun , yüreğindeki şehre git .
Git… Leylak vakti şimdi.
Şimdi gitmeyeceksen gitme hiçbir zaman.
Leylaklarını anlatıyorum
şehr-i kalbin .
Leylaklarını…
Rengini ,kokularını ,ilhamını
Adını leylak yapıp ,anlatıyorum hayat
çiçeğinin bütün kokularını
Rıfat ILGAZ’la bitiriyorum sözlerimi :
Leylâk getiriyorsun bana güneşli bir gün
Onu saçlarından topladığın belli
Bir leylâk bahçesisin karşımda
Böyle kucağında kalsa daha iyi
Bir vazoya bırakıp gidiyorsun
Sen gidiyorsun leylâklar kalıyor mu
sanki
Önce renkleri gidiyor arkandan
Nesi varsa gidiyor soyunarak
Her vazoya baktıkça karşımdasın ne tuhaf
Her kokladıkça dönüp dönüp geliyorsun
Düşünceler gibi filizleniyorsun gün
geçtikçe
Yaprak yaprak geliyorsun
Leylâk leylâk bakıyorsun gözlerimin
içine
Ölümsüz bir mevsim oluyorsun.