Derin bir şişenin
içindeyim. El yordamı ile çıkış ararken, kendi
etrafımda döndüğümü
hissediyorum. Dışarısı bulanık ve
Sürreal. Sanki bir büyüteçten
bakar gibiyim. Şişenin kenarına
tutunarak kendimi yukarıya çekmeye çalışıyorum,
fakat ne zaman çıkışa yaklaşsam
ellerim kayıyor. Panik içinde tutunacak bir yer arıyorum...
Nafile... Bu ilk
düşüşüm değil. Her
seferinde şişenin dibi biraz daha derine iniyor... Her seferinde daha
bir
koyu... Dışarıdaki yapay
renkler
birbirine karışıyor. İlk defa vazgeçmeyi
düşünüyorum.
Düştüğüm yerden
kalkmamaya karar veriyorum. Nefes bile almıyorum. Şişenin
içindeki hava
dayanılmaz derecede kendim kokuyor.
Oturup şişenin
dışını
seyretmeye koyuluyorum, tıpkı bir tiyatro sahnesini kulisten izler
gibi.
Oyuncular sırası ile çıkıp oyunlarını sergiliyorlar.
Bazıları kendi yaşamını
oynuyor, bazıları başkasının yaşamını. Kimisi de benim
rolümü oynamak ister
gibi yapıyor, fakat beceremiyor. Bağırmak istiyorum,
"o benim rolümdü!". Sesim şişenin duvarlarına
çarpıp bana geridönüyor. Sahnenin
arkasındaki
perdeye yapışıyorum. Hayal gücüm beni daha ileriye
götüremiyor. Sıramı bekler gibi
görünmeye çalışıyorum. Tanrıya
yüzümdeki makyajın akmaması için dua
ediyorum...
Beni duymuyor...
Gözyaşlarım
yüzümü
boyuyor. Kirpiklerim, gözlerim, burnum, dudaklarım
bulamaç halinde yüzümden
aşağıya süzülüyor. Bir ses, "sizin
sıranız gelmedi mi daha?", diye soruyor. "Biraz sonra", demek
istiyorum, telaşla bulamacın içinden dudaklarımı arayıp. Şişenin
içi biraz
aydınlanır gibi oluyor, sanki bir yerlere güneş doğmuş gibi.
Birisi şişeyi
eline almış sallıyor, sonrada öbür şişelerin yanına
koyuyor. "En
büyük isteğim
bir dalgıç olmaktı" , diyor öbür
şişelerden bir ses. "Şişeye girmemin
sebebi de buydu, fakat deniz çok uzaklarda kaldı artık. Dışarıdan sesler
geliyor.
İnsanlar hayatlarını yaşarken sesler çıkarıyorlar.
Gürültüleri dayanılmaz
geliyor. Şişenin
içine boğuk bir
sessizlik hakim. Dalgıca soruyorum, "hiç denedin mi?", diye.
"Denemez olur muyum", diyor."Fakat
şişemin dibi kalmadı artık, çok derine düşmekten
korkuyorum." Dışarıdan bir
yerlerden
uğultular yükseliyor. Kırılan şişelerin
sesleri. Kırılan şişelerden
çığlıklar yükseliyor. Bakmak istiyorum fakat
göremiyorum. Bulanık renkler
arsında kırmızı sırıtıyor. O ne kırmızı öyle! Güneşin
batarken bulandığı
kırmızı gibi. "Şişeem, şişem
kırıldıı!", diye bağırıyor bir ses. "Artık
özgürüm, özgür!" Dalgıç
şişesinin dibine
siniyor. "İnşallah benim şişem sağlamdır" diyor, balıklardan bir
haber. Birden şişemin
duvarlarını birisi yumrukluyor... Yüzünü
şişeye yapıştırmış bir özgürlük... Büyüteçten
geçen
özgürlüğünün boyutu
çok korkunç
görünüyor. Damarlı gözlerine
bakmamak için
yüzümü çeviriyorum."Başka
kapıya", diyorum. Kapı
açılıyor. Dev bir
postalın altında kalıyor özgürlük. "Ruhuna
Fatiha!" Kalp vuruşlarım
henüz
ritmini bulamamış bando gibi tekleyerek geçiyor resmi
geçitlerini. Şişenin
çıkışına
bakıyorum... Ha desem çıkabilirim aslında...