Altmış dört karenin sekiz
cephesi benimdir
yılan
yüzlü birileri piyon demiş adıma
kolayca
harcanacak bir nesne yani
düş
odaları sığ olanların ellerinde
mermi
sesinden ürken asker gibi
kendimi
aranırım bulunduğum siperde,
ardım
sıra dizili omuzu kalabalıklara
hiç
bıkmadan anlatırım bu gerçeği;
benimle
başlar savaş biter benimle
Düşünce
tarlasında iki karedir yerim
kalın
duvarlarımın olduğu söylenirse de
burçlarımı
tutanların acemiliği yıkar beni
açılır
bütün kapılar içten fethedilirim
işte
bu an başlangıcıdır sarsıntının
ya
uyanıksa biliyorsa becerilerimi
tek
kaleyle de savunabilir ülkesini
göğüs
kafesinde ırmaklar akan biri
Siyahtan
beyaza ya da tersi ’L’ ler çizerek
eşimi
aranırım birlikte koşmak için,
gök
ülkeden geliyorsa şahin gözlü binicim
kırılır
kilitleri şaha giden yolların
Küçücük
bir çakıl taşı dağlaşıverir önümde
kesilir
dermanı rüzgârla yarışan yüreğimin
kuralları
hiçe sayan binicim acemiyse
başlamadan
biter savaş, tökezler ayaklarım
Çapraz kulvarlarda gidip gelmektir işim
eşimle
çıkarım yollara aynı at gibi
fil
denince uzun hortumlu iri cüsseli
bir de
Kartaca Komutanı Hannibal’in
yakarken
Roma’yı gücünden yararlandığı
kalın
derili acayip bir hayvan gelir akla
oysa
avuç içine sığan bir çift oyun taşıyım
okyanuslarında
dolaşırım düşüncenin
Tanrı’yı
cebinde taşıyan bir vezirin ülkesi
gül
bahçesi gibidir aşklar meşkler içinde
geçip
giderken ömür kimseler kahır çekmez
insanlığını
unutup da tanrı sanırsa kendini
bir
koyup beş almayı düşünür evvel aklıyla
eksildikçe
çıldırır bir kumarbaz gibi
ol
saltanatın yeller eser yerinde
Taç
kimin başındaysa şah odur, deli ya da veli
atadan
kalma nişanesidir hükümranlığın,
titrek
bacaklı bir çocuksa bürünür kaftanına
tersine akacağını da sanır
ırmakların
bir
sabah ay’ın güneşi öptüğü saatlerde
dağları
yüreklerinde taşıyan birileri
sökünce
menteşelerini saltanat kapısının
kenevirden
yapıldığını anımsar urganın
Uyanıkken
rüya görmeye başladı mı insan
hayatın
tartısına vurmalı kendini,
avuçlarına
doldurup toprağı koklamalı
kor
ateşlere yaslamalı başını ki
ömrüyle
içinde mi hayatın anlasın,
yoksa
suların üstünde yürüdüğüne
ay’ı
ortasından ikiye böldüğüne
ölüleri
dirilttiğine inanır
uğruna
kurban olduğu şahın
Aynı
güneşle ısınıyoruz zamanın karelerinde
genizlerimizi
yakıyor gözyaşının tuzu
kırmızı
akıyor damarlarımızda kan,
karanlığı
tel tel bölen şimşeğin
gök
gürültüsünün içimize saldığı korku
doğduğumuz
mağaraları gösteriyor bize,
bir
insandan kral yapmak; kah kah kah
birlikte
oynadığımız bir oyundur yaşamak
(Yağmurukuşunun Türküsü isimli kitabından. Ekim 2006, İmbat Yayınları)
|