MEVLANA İKLİMİNDE SÜREKLİ YAŞAMALIYIZ (3)
MESNEVİ’NİN YAZILIŞI
Büyük Türk düşünürü ve şairi Mevlana Celaleddin Rumi’nin
ölümsüz eserlerinin başında “Mesnevi” gelmektedir.
“Mesnevi” sözcüğü Arapça kökenli olup, “ikişer ikişer”
anlamı taşımaktadır. Edebiyatta ise; “Her beyti kendi arasında kafiyeli manzum
söz söylemek” anlamındadır.
Hz. Mevlana’nın öteki eserleri gibi, Farsça söylenip yazılan
VI ciltlik Mesnevi’nin I. cildine 1259 yılında başlanılarak, 1263 yılında
tamamlandı. II. cilde başlanmak üzereyken, Hüsâmeddin Çelebi’nin eşi vefat etti
ve Mesnevi’nin yazılması iki yıl kadar ertelendi.
Mesnevi, Mevlana tarafından otururken, ayakta, sabah, akşam,
semâ ve sohbette dile getiriliyor, Hüsamettin Çelebi tarafından da yazılıyordu;
- İnsan savaşmakla kahraman olmaz. Asıl kahraman,
öfkelendiği zaman kendisine hakim olandır,
- Bir toplumda rüşvet yaygın hale gelirse, adalet
mekanizması felç olur, zalimle mazlum birbirinden ayrılmaz,
- Bil ki güzel ve iyi yüz, kötü huyla beraber olunca kalp
akçeye bile değmez,
- Bil ki zahiri suret yok olur gider; fakat mana alemi
ebedidir, kalır,
- Testinin şekliyle ne vakte kadar oyalanıp duracaksın?,
- Testinin nakışından geç, ırmağa, suya yürü...
Bunlar Hz. Mevlana’nın dünyaya bakışı, görüşü, yorumlayışı,
ifade edilişi, farklılığının ortaya konuluşunun örneklerinden sadece bir kaçıdır.
DİĞER SÖZLERİNDEN
Hz. Mevlana’nın, bugün rehberimiz olan yüzlerce, binlerce
sözü vardır hatırladığımız, bildiğimiz, yaşadığımız. Bunlardan bazılarının sıralanışını
birlikte yapalım:
1- Gel, gel ne olursan ol, yine gel/İster kafir, ister
Mecusi/İster puta tapan ol, yine gel/Bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir/Yüz
kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel!
2- Sevgide güneş gibi ol/Dostluk ve kardeşlikte akarsu
gibi ol/ Hataları örtmede gece gibi ol/Tevazuda toprak gibi ol/Öfkede ölü gibi
ol/ Ne olursan ol/ Ya olduğun gibi görün/ Ya göründüğün gibi ol.
3- Beni mezara koyunac “elveda” demeye kalkışma. Mezar
cennet topluluğunun perdesidir. Sana batmak gibi görünür, ama o canın hapisten
kurtuluşudur.
4- Ölümümüzden sonra, mezarımızı yerde arama, Ariflerin
gönüllerindendir mezarımız bizim.
5- Şu dünyada yüzlerce ahmak, etek dolusu altın verir de, şeytandan
dert satın alır.
6- Yeşillerden, çiçeklerden meydana gelen bahçe, geçici,
fakat akıllardan meydana gelen gül bahçesi, hep yeşil ve güzeldir.
7- Aşk, davaya benzer, cefa çekmek de şahidi: Şahidin
yoksa, davayı kazanamazsın ki.
8- Sen diri
oldukça, ölü yıkayıcı seni yıkar mı hiç?
9- Nice insanlar gördüm üzerinde elbise yok. Nice
elbiseler gördüm, içinde insan yok!
MEVLANA İKLİMİNDE SÜREKLİ YAŞAMALIYIZ (4)
AHMET KUTSİ TECER’İN KONYA’SI
Eğitimci, usta şair Ahmet Kutsi Tecer’in manevi duyguların
zenginleştirildiğini, kent Konya’yla ilgili 9 dörtlükten meydana gelen bir şiiri
var, fırsat buldukça okuduğum. Burada, herkesin ayakta oluşu üzerinde
durularak, şöyle deniliyor:
- Sabahtan vardım Konya’ya/Baktım cihana uyanık/Kimi
binek, kimi yaya/ Baktım meydana uyanık,
Görünmez bir debdebede/ Gönüllerden bir tecrübe/ Yeşil
üsküflü kubbede/ Uyur Mevlana, uyanık...
MEVLANA TÖRENLERİ SON KEZ Mİ YAPILDI
2006 yılının sonlarına geldiğimizde, 17 Aralık 2006 akşamı
Konya’da yapılan Şeb-i Arus törenin TRT-1 canlı yayınladı. Bu yayını izleyen,
araştırmacı Mahiye Morgül bir tespitte bulunarak, değişik gazetelerdeki köşelerindeki
bu görüşleriyle şekillendirdiği makalesini yayınladı. TRT’nin ilgili yayınında
açıklamalarda bulunan yayın konuşmacısının bir sözü dikkat çekici:
- “Gelecek yıldan itibaren bu törenler, resmi olarak yapılmayacak.
İsteyenler kendi aralarında dernek kurarak, sema dönebilirler. Dini törenler
turistik amaçla yapılmaz düşüncesiyle bu karar alındı” dan sonra, bu törenlerin
dini tören olduğunu bilmiyorduk, meğer öyleymiş gibi sitemler, eleştiriler
birbirini izledi. Ayrıca bu yönde alınan kararın ne zaman alındığı, neden kamuoyuna duyurulmadığı veya
süreklilik arzeden biçimde tekrarlanmadığı, yönündeki tereddüt ifade eden
sorular birbiri ardına sıralandı. Hatta, “Konya turizm yatırımları ne olacak?,
Mevlana’sız Konya’nın ne anlamı kalır?. Tarihle bu bağımızda mı bitirilecek?”
diye ortaya konulan sorular, birbiri ardına sayfalara döküldü.
IMF’NİN PARMAĞI MI VAR?
Araştırmacı Mahiye Morgül konuyla ilgili makalesinin bir
yerinde de şu görüşleriyle okurlarının karşısına çıktı.
- UNESCO 2007 yılını Dünya Mevlana yılı ilan etti. Bu bir
çelişkidir: Mevlana törenlerini kaldırdığı yıl, Mevlana’ya ödül veriyorlar . Bu
yöntemi artık iyi öğrendik. Gömmeden önce gelinlik giydiriyorlar.
- IMF’nin, Dünye Bankası'nın direktifleri doğrultusunda,
“Devletin korosu mu olurmuş?” diyerek,
Kültür Bakanlığı bünyesindeki tüm koro ve orkestralar bitirilirken, Tasavvuf
Müziği Korosuna da elbet sıra gelecekti. IMF’nin müzik türleri arasında ayırımı
yoktur elbette, “devleti küçültün, özelleştirin, satın, piyasaya devredin” emri
ayırımsız uygulanır...
TRT’nin Mevlana Filmi
Hz, Mevlana’yla ilgili yapılan film ilk değil, tek değil.
Yazımızın ortalarında ifade ettiğimiz gibi,
1955 yılındaki 682. ölüm yıldöneme törenlerinde de bir Mevlana filmi
gösteriliyor. O günün Maarif (Şimdinin Milli Eğitim) Vekaletince
yaptırılmış bu film.
2007 yılı içinde, Dünya Mevlana Yılı nedeniyle, TRT’nin
hazırladığı bir film var “Mevlana Celaleddin Rumi” adlı belgeselin yapımcısı
Tülay Akça. Kültür ve Turizm Bakanlığı’yla Dışişleri Bakanlığının çalışmaları
yanında, TRT’nin de “bir prestij projesi” olarak kabul edilen belgeselde,
Mevlana’nın hayatı ve felsefesi ele alınmış, anlatılmış. Mevlana’nın günümüz
dünyasındaki etkileri de konu edilmiş. Almanya, Afganistan, Türkiye ile
birlikte beş ayrı ülkede çekimler, röportajlar yapılmış. Son olarak 17 Aralık
2006 tarihindeki Şeb-i Arus törenlerindeki çekimlerle film tamamlanmış. 52
dakikalık belgeselin ilk kez Paris’te gösterileceği haberleri vardı 2007’nin başında
medya kuruluşlarımızca yayınlanan gazetelerde.
MEVLANA FİLMİ ÜZERİNE
Aralık 2006’nın ortalarında ve sonraki günlerde, Gazeteci
Ömer Lütfi Mete tarafından senaryosu yazılan Mevlana filmi ön çalışmalarıyla
ilgili Hürriyet gazetesinde bir haber yayınlandı. Bu haberde, Başbakan Erdoğan’ın
Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından çalışmalarına başlanılan Mevlana filminin
hem senaryo hem de sinematografik açıdan önerilerde bulunduğu ortaya çıktı”
deniliyordu.
Bu haberden hareketle Bahri Kılınçel bir makale yazıyor ve
bir yerinde:
-”Sayın
Başbakanımızın bu danışmanlarının arasında bir
film uzmanı, senaryo uzmanı olduğunu duymamıştık. İlginç olan
husus
Medeniyetler İttifakı Projesi çerçevesinde denilmiştir.
Bu Mevlana'nın
felsefesiyle hiç bir şekilde uyuşmamaktadır./ Sayın
Başbakanımız, çok
kültürlülük, çoğulculuk, temalarının
işlenmesini istemişler. Mevlana felsefesi
çok kültürlü değildir. Mevlana tek
kültürdür. İslami kültürdür, inanç
kültürüdür, inançlarını yaşama
biçimine uydurma kültürüdür. İslam inancının
yüceliğine ve insani değerlerine inanan tek
kültürdür. Melvana’da çok
kültürlülük yoktur” görüşleriyle
tereddütlerini dile getiriyordu.
2007 BAŞINDAN İTİBAREN
2006 yılının son günlerinde, “Mevlana Treni hangi durakta”
diye sorulurken, yetkililerden açıklamalar geldi. Bir, “Mevlana sevgi, hoşgörü
ve kültür treni”nden söz edildib Bu tren Türkiye’nin değişik yerleşim
yerlerinden geçecek, 2007’nin ilk günlerinde yurtdışına çıkacak” denildi. Ayrıca,
Mevlana’nın doğduğu Afganistan’daki Belh şehrindeki evin restore ettirildiği
bilgileri verildi. Evin bulunduğu sokakta sokağın yeniden düzenlendiği,
buradaki Mevlana Müzesi yakınında, içerisinde semazenlerin çalışmalar yapacağı
ve ney üretiminin gerçekleştirileceği canlı bin müze oluşturulacağı haberleri
de kayda değer bilgiler olarak kayıtlara geçti.
Biz, Mevlana ikliminde sürekli yaşamaya gayret gösterelim.
Yaşantılarınız, daima Mevlana iklimindeki gibi yumuşak, hoşgörüye dayanan bir
görüntü, huzur ve mutluluk içinde sürüp gitsin efendim.
** Bu sayfadaki resimler -açık- İnternet ortamından alınmıştır.
|