Aşk Söz Konusuysa Kadın Başını Açar!

 

 

 

Aşk söz konusuysa kadın başını açar
Özcan Karabulut'un yeni romanı ses getirecek

 

 

25 yıldır öykü yazan, 12 yıldır gerçekleştirilen Ankara Öykü Günleri’nin mimarı, 14 Şubat Dünya Öykü Günü’nün fikir babası olan yazar Özcan Karabulut, bu kez bir romanla çıktı karşımıza; “Amida Eğer Sana Gelemezsem”. Roman, Diyarbakır’da geçen yasak bir aşkı, kadın ve çocukların maruz kaldıkları şiddet ve cinsel istismarı, çocuk işçileri anlatıyor. Türbanlı bir kadının baş kahramanlarından biri olduğu aşk ve cinsellik içeren ilk roman olma özelliğini de taşıyan kitap, karşılaştırmalı edebiyat derslerinde de okutuluyor.

Neden Diyarbakır?

İşim gereği çocuk işçilerle ilgili bir proje için Diyarbakır’a gitmiştim. Şehir beni çok etkiledi.

Diyarbakır ne hissettirdi size?

Birbirine zıt duygular hissettiren bir şehir Diyarbakır. Kafanızda bir Diyarbakır imgesi var, son 15-20 yıldır çatışmalarla akla gelen bir kent. Polisin, insanların psikolojisi çok değişik. Ve kafanızdaki Diyarbakır imgesi ile bütün bunlar yan yana geldiği zaman, Diyarbakır’da ölüm farklı yüzünü göstermiş oluyor. Temalardan biri ölüm, bir diğeri kadın.

Neden bu kadın başörtülü?

Başörtülü kadınlar hayatımızın hemen her yerinde. Başlangıçta romana adını veren Amida’yı başörtülü olarak düşünmemiştim. Kadın karakterin adı da Dilşa olacaktı.

Amida adı nereden çıktı?

Diyarbakır’ı araştırırken, Evliya Çelebi okumalarında “Amida” adına rastladım. Bu okumalarda, bir zamanlar Diyarbakır’ı kadın hükümdar Amida’nın yönettiğini öğrendim. Bu kadar erkek bir şehri, kadın hükümdarın yönetmesi bana çok çarpıcı geldi. Bu yüzden Dilşa’nın adını Amida olarak değiştirdim. Ve onu günümüze başörtülü olarak taşıdım. Bunda, yine Evliya Çelebi metninde yer alan, Hazreti Yunus’un Musul’dan Diyarbakır’a gelmesi ve Amida’yı Müslüman yapması etkili oldu.

Kadınların tepkileri nasıl?

Olumlu tepkiler aldım. Roman, aşk söz konusu olduğunda her şeyin mümkün olabileceğini söylüyor. Ancak aşk, en uçta gibi görünen iki insanı bir araya getirebilir.

Arat, iş için gittiği Diyarbakır’da evli, başörtülü, 3 çocuklu Dilşa’ya ilgi duyuyor. Bu “yasak olana” duyulan ilgi mi?

Yasak olanın çekmediğini söyleyemem. Romanda da benzer bir soruyu Amida Arat’a sorar; “Gencim, Kürdüm, başörtülüyüm, evliyim, benimle gönlünü eğlendiriyorsun değil mi?” Aslında burada tek tek her biri, hepsi ve daha fazlası var.

Başörtüsü başkaldırı aracı mıdır?

Arat başörtüsü için aynı zamanda “başkaldırı, özgürlük aracı” tanımları yapıyor.

Başörtü meselesi siyasi ve dinsel simge olabildiği gibi, özgürleşme, başkaldırı ve kapatma aracı da olabiliyor. Amida’da başörtüsünün özgürleşme aracı olduğunu görüyoruz. Güneydoğu’daki birçok kadın gibi.

Başörtüsü konusunda Diyarbakır gözlemleriniz nasıl?

Orada geleneksel olarak bir kapalılıktan söz edebiliriz. Bölgedeki halk için geleneksel hayat biçiminin bir gereği. Ben, türban meselesinin erkeklerin yapay bir tartışması olduğunu, kadınları ikincil, üçüncül role ittiklerini düşünüyorum.

"Bir erkek ne kadar güçlü olursa olsun kadın seçer."

“Bir erkeğin bilmesi gereken şey, kadının erkeği seçtiğidir.” cümlesi yer alıyor romanda. Buna katılıyor musunuz?

Bir erkek ne kadar güçlü, varlıklı, iktidar sahibi olursa olsun kadın seçer. Kadın dürüsttür, daha derindir, daha mücadelecidir.

Ama baktığınızda ilk adımı atan genelde erkektir?

Erkeğin ilk hamleyi yapması, kadını elde edeceği anlamına gelmez ve genellikle de elde etmez. Erkek aslında ilk hareketi yaptığında, reddedilmeyi de göze almıştır. Her durumda seçen kadındır. Ve böyle bir bilgi erkeği güçlü yapar.

Aşk insanı değiştirir mi?

Aşk, Amida’yı değiştiriyor. O bedenine sığmayan bir kadın ama çok düşünmediği şeyleri yaptığını da görüyoruz. İstanbul’dan Diyarbakır’a döndüğünde, Arat isterse başını açabileceğini söylüyor.

"Evlilik insan doğasına aykırı bir kurum."

Özcan Karabulut, “Arat boşanmadan önce karısıyla ilişkisini sorgularken, her şeyin tek düze gittiğini düşünüyor. Evlilikte sürekli böylesi beklentiler yorucu değil mi?” sorusunu şöyle cevaplıyor: “Evet ama bir erkek için her zaman taze bir beden söz konusu. Ancak o şekilde varolabiliyor. Aslında evlilik kurumunun insanın doğasına aykırı olduğunu söyleyebiliriz.” Evli olan Karabulut bu düşüncelerine rağmen neden evlilik kurumunu tercih ettiğini ise şöyle açıklıyor: “Kurumun içinde olmanız, kurumun çelişkilerini, açmazını yaşamanız, kurumu eleştirmeye mani değil. Ama ikinci kez evlenmem. Benim de yaşadıklarımdan edindiğim şey bu. Bütün bir hayatın bir erkekle ya da kadınla geçmesi, bana tuhaf geliyor. Ciddi çelişkimiz ve açmazımız bu.”

"Cinsellik erkek için gerekli."

Aşk yüzünden kadın başını açar mı?

Evet. Aşk söz konusuysa mümkündür. Kadınlar hangi kesimden gelirse gelsin, kendilerini de değiştirirler, hayatlarımızı da.

Bir erkeğin cinselliği, onun en büyük savaş alanı mıdır?

Kadınlar bunu en baştan bilir, erkeklerse bunu her defasında yeniden öğrenir. Bir erkek aslında her şeyden çok bir cinsel varlıktır.

Cinsellik olmadan aşk yaşanmaz mı yani?

Cinsellik kadın için değil de erkek için çok gerekli. Kadın hissetmeden bir erkekle olmaz. Oysa erkek, bir aşkı yaşarken, bir başka ilişkiyi yaşayabilir. Erkek böyle bir şey. Şunu da kabul etmeliyiz, bir erkek için biten bir aşkın panzehiri yeni bir aşktır. Kadın biten aşkın acısını yaşar, yasını tutar ama erkek öyle değil. Bir aşkın yasını kadınlar tutar, erkekler değil.

"Amida için ölümden öte bir köy yok."

Bir de “İntihar etme cesaretinin, kadına özgürlük sağladığı” tespiti var romanda...

Romanda Amida’nın kocasından şiddet gördüğünü ve intihar girişiminde bulunduğunu anlıyoruz. Bu da bize şiddetin, tacizin, tecavüzün hayatın her alanında olduğunu gösteriyor. İntihara gelince, Amida gibi kadınlar için “ölümden öte köy yok”. Ve aslında her intihar denemesi, onların özgürlük alanlarını genişletiyor.

 

  
 Şule Türker / Özcan Karabulut

®  Öz Yapım oHG   © H@vuz Yayınları                                  © Ocak - Şubat 2009 ISSN 1864-0524