Türkiye'de
yaşamın durduğu an
Adı:
17 Ağustos Depremi.
Soyadı
hanesinde soysuzların isimleri kaldı
Cinsiyet:
anne baba çocuk kardeş.
Uyruğu;
TC
İl:
Yalova- Düzce
Yıl
1999.
Ağustos ayı geldiği an
yıldönümü katliamı
gündeme geliverir. Haftalık yıllık, aylık anılacak
günler arasında bir takvim
yaprağıdır!
Bakıyorum da depremin katliam yıldönümü
günlüğe çevrilmiş sivil toplum
örgütleri, bir takım siyasi erklerce.
Asıl şaşkınlığım o güne dair anıların
dökülmesi
dudaklarda “unutmadık” sloganları. Unutulmayan
nedir?
Hele ki depremi yaşamayanların sarsıntı
anlarındaki anları günlüğe
dönüştürmeleri var ya, işte buna
katlanamıyorum.
Yalova'da Düzce’de
canlarını
yitirilenlerin anıları 17 Ağustos'tan önce vardı ,
17 Ağustos'tan sonra anı yok. Sessizliğin çığlığı
kaldı .
“Işıkların söndüğü anda kaybolan
sesler” ağızbirliği etmişçesine anılar
sayfalarından dökülüverir.
Ben ise o güne dair Yalova ile burun buruna yaşadığım sahil
köyümde
balıkların çığlığını atamam kulak evimden. Annemin
“Bir yer toprağa girdi
sözü “ile.
Denizin patiska çarşafa
dönüştüğü, yıldızların elime
değecek denli yakın olduğu
anı, anı olarak anlatabilir miyim?
Balıkların çığlığı kefenin hazırlığıymış Yalova'da
Düzce’de.
Yanan yüreklerin sesiymiş. Yunuslar onlarca annenin acı sesini
haykırıyordu
adeta..
Evleri deniz olan balıklar.
Adı Marmara Defteri olarak tarihe
geçti;
yıldönümleri arasında kutlanan! Anılan gün
olarak.
Depreme yetişemeyenler kaldırılıverdi enkazları
çabucak.
Fakat; onca zaman geçti baraka evler duruyor.
Künyelerine depremzede olarak yazılanlar
yüreğimde yaşar hala. Peki siz?
Yalova'da bir acılı baba “toz
yağıyordu,
her şey beyazdı“ diyor.
Ağustos ayında kar yağar mı?
Mavi gökyüzü toprağı
öper mi?
Balıklar çığlık atar mı?
Balık hafızası, demesi kolay…
Deniz çarşaf gibiydi. İlk kez yıldızlar
elimin
üzerindeydi. Milyonlarca balık çığlık
çığlığa uçuşup duruyordu…
Kara mıydı yeşil miydi, gri miydi
gözleri?
Bir avuç kadar çukurdan
görünen gözlere uzanan
birçok kamera ve mikrofonlara gözler
çığlık atıyordu.
Gözlere yönelmiş soruyor kamera ustası
“Canın yanıyor mu ağabey?”…
İşte o anlarda yanar yüreğim. İnsan
olmanın
önüne geçti mi çıkarlar,
yüreğim yanar atamam boğazımı yıkayan
çığlığımı…
Çığlığın fotoğrafını, resmini çizebilir misiniz,
şiirini yazabilir
misiniz?