Fotoğraflarına bakıyorum. Bu kaçıncı bakışım acaba? Daha
önceleri bu kadar genç değillerdi sanki. Giderek gençleşiyor vesikalıkları.
Yaşlanan benim elbette. O yüzden gençleşiyor ölü çocukların vesikalıkları.
Eskiden aynı yaşlarda olurduk, şimdi kardeşimden bile küçükler. Ben büyüdüm,
onlar öldüler. Hiçbirinin adı dizilerde yeni ünlü olmuş bir jön kadar bile
bilinmiyor ama bazı evlerin havasız salonlarında onların vesikalıkları kahraman
yakışıklı olarak hâlâ gülümsüyor.
Ne eşlerinin ne de kızlarının isimlerini dün çıkmış şarkıcılar kadar bile
bilmiyoruz. Onların isimleri şehit ailesi aylığı listelerinde birikiyor. Bizim
kandan ülkemiz böyle böyle, öğüte öğüte ülke oluyor. Burası bir kan ülke,
fotoğrafçılarda hep birazdan ölecek çocukların vesikalıkları çekiliyor. 18'ine
gelen çocuklar bu ülkede tarayıp saçlarını, en yakışıklı bakışlarını takıp
gözlerine, son fotoğraflarını çektirmek için şipşakçılara koşuyor.
9.5 saat
Başını gazeteden kaldırıyor erkekler. Bu ülkenin her yerinde yaslı bir
sessizlikle gazetelerden başlarını kaldıran erkekler birbirlerine şunu soruyor:
'9.5 saat! Nasıl olur da kimsenin haberi olmaz!'
Soru işaretsiz sorular bunlar. Kan damlası sesi kadar bir ses çıkıyor
ünlemlerinden. Değil mi ki bu memlekette bütün erkekler askerlik yapıyor, değil
mi ki herkes askeri metalin ürpertisini tıraşlı ensesinde hissetmiş, neyin ne
olduğunu biliyorlar. Herkes birbirine soruyor:
'Cep
telefonu da mı yoktu?'
Birbirlerine hepimizin paralarıyla alınan silahları, elektronik haberleşme
cihazlarını anlatıyorlar. Kendilerini artık 'Bu vatan için kurşun yiyen de atan
da...' zırvalarına inandırmadan önce soruyorlar. Bu mırıltı, kutsal askerlik
duvarında bir çatlak açıyor.
Ölü çocukların ne zamandır bizi açmaya, derinleştirmeye çağırdıkları bir çatlak
o. Hepsi ölüm anındaki korkuları yüzlerinde donmuş olarak bu savaşı bitirecek
şüpheyi duymasını bekliyorlar kalabalıkların.
Vesikalıkları sararırken evlerin duvarlarında. En sevdikleri bile unutmak
zorunda kalıyor yokluklarını ve bayraklarla sokaklara çıkanların ölümlerini
gürültüye getirmesini istemiyorlar. Onlar hesap sorulsun istiyorlar.
Cephane
çocuklar
Hepsi ölürken korktu ve hepsi ölüm anında sorsan bu savaşın bir kişi daha
ölmeden bitmesini isterdi. Ne generaller ne kutsal Türk ordusu, ne
Allahallahallah ne Müslüman Türk gencinin cennetteki şehitlik mertebesi; hepsi
biraz daha yaşamak, çocuklarını görmek, genç kadınlarının belini sarmak
isterdi.
Yüzleri yaslı duvarlarda eskiyen o çocuklar bu ülkenin bitmez tükenmez, hesabı
sorulmaz, sonu gelmez cephanesi değildi. 'Analar scorsky doğurmuyor' değil mi
komutanım? 'Askerlik yan gelip yatma yeri değil' değil mi ey Başbakan? Ah!
Bilsen ikbal sahibi olmayan evlerde erkek doğuran kadınların rahimleri ölü
çocukların vesikalıklarını görünce nasıl bir acıyla geriliyor! Biliyorlar; bu
çocuklar kendilerini yaşasalardı aç bırakacak bir ülke için ölüyorlar.
Sorun!
Delirmiş, korkudan delirmiş erkekler çoğalıyor her gün. Savaştan dönenler,
öldürmekten ve ölüm korkusundan dönenler yapayalnız evlerine dönüyor. Onlar
'kurtulanlardan' sayılıyor. 'Hadi bakalım geçti bitti' deniyor onlara. Onlara
sorun. Yalnızken sorun, numara yapmak zorunda kalmayacakları zaman sorun.
Anlatsınlar size savaşın ne olduğunu. Kimse sormuyor onlara.
Askerlikten soğumamak için değil, yaşamaktan soğumamak için, korkmamak için,
şüphe etmemek için sormuyorlar.
O vesikalıklar oysa, ne gürültülü bir yas bekliyor bizden ne yeni ölüler için
yemin etmemizi. Bir tek şey bekliyorlar. Hesap sormamızı. Bu hesabı kendilerine
benzeyen Kürt çocuklardan değil, askeri ve sivil iktidardan sormamızı
bekliyorlar. Giderek gençleşiyor fotoğrafları.
MİLLİYET/ 08 Ekim 2008 09:14