yakaladıkça
akrep zamanı sokuyor. Oda
sıcaklığında bir bardak ılık süt gibi
yatalak bir uyku gözümden akıyor. Masada
suyuna ürperen rakının niyetine
buz kesmiş evin damına ay küsmüş göğüs
kafesimde yarasa uçtu uçuyor. Şimdi
yağmurlu bir öykünün şemsiyesi olacak
kadar açılacak değil ellerim Allah’a ve
değil mi ki dünya da bana dokunan yılan bin
yaşında, şıllık bir şiire sarkacak kadar uzuyor. Böyle
usulca konuşurken sizinle yağmur, bir
şimşeğin ardından çakıyorum çağın çarkına iyice
incelmiş bir çığlık, bir kalem bir kağıt evin
içinde bir hile fır dönüyor; döndükçe
ben kendime yetecek kadar bir süre gece
görüşüm kısacık kalıyor.