“Diyalektik
Kompozisyon ve Mekăn Düşüncesi” felsefesi
doğrultusunda ( Resim -Şiir–Tiyatro–Heykel) üzerine
çalışmalar yapan Onur
Sezgin’in 'Tiyatral Şiir' için yazmış olduğu denemelerden
en kapsamlı
olanıdır. Şiiri dikkatlice okuyup inceledikten sonra daha detaylı bilgi
edinmek
ve bu yeni oluşum hakkında düşüncelerinizi iletmek
için,Yeni kurulmuş olan (www.onursezgin.com) adlı web
sitesini ziyaret
edebilirsiniz.
1. perde(Evliliğe Giden Yolun Koordinatları) Nasihat eden ya da gerektiğinde alan herkes gibi Nasıl olduğunu iyi becerirdi belgin Bol keseden öğüt vermenin Borsa değeri kuru bir teşekkürdür oysa öğüdün Ne ki kadınlar sevmez sonu olmayan devinimleri Susmak egoistliktir hani (varsa eğer söylemekten çekindiği birisi) Belgin de kurtarmak için bahrinin kaderini İnce eleyip sık dokuduktan sonra (dengeli bir yaşam için en sağlam yol evliliktir ya) O da evlenmesini önerdi arkadaşına Bir dişiden daha maharetlisi yoktur çünkü Şunu – buna Bunu – ona Uygun görüp başgöz etme konusunda Söz konusu olan oğlu ya da kızı Ya da çok güvendiği bir arkadaşıysa Hangi insanoğlu evlilik hayalleri kurmamıştır ki En romantik yemek ve aşk sahneleri ki, Dönüşüverir birden hatırlanınca komediye Ya da shakespeare’in trajedilerine Hatırı sayılır bir mirasın tek sahibiydi bahri Soyağacının son üyesiydi ki Uygun bir kız bulup evlenmezse Adı da - sanı da Yokolup gidecekti tarihin derinliklerinde Hem de onca gelin adayı varken çevrede İçlerinden birini seçip almak kalıyordu geriye Kimilerinin “ fırsatçı bir mirasçı ” Kimilerinin “ daha gözü açılmamış “ dediği Ne var ki belgin, Sonu gelirse birgün bu evliliğin Yüklü bir nafaka ödeyecek denli Varlıklı biri olduğunu tespit etmişti bahri’nin İyi ama bu şanslı gelin kimdi? Bir sürü kız vardı listede Hepsi de birbirinden şahane Mesela baharatçı reşat’ın kızları Üçü de karşı konulmaz eş adaylarıydı Albüm gibiydi belgin bu konuda Sayfaları açıldığında… Çıkardı hanım kızların fotograflarını bir bir ortaya Bir de çekik gözlü hatice vardı onların arasında Bulutsuz bir gökyüzü gibi berrak hani Kremalı pastaydı sanki tatlılığı Gerçi kreması alınınca… Yalnızca bir kek kalırdı ya ortada Ne fark eder ki bu sonunda Aşk kışkırtıcıdır, evliliklerse tüketici Söylemeden geçemem Bir de fuat bey’in kızı funda vardı Bayılırdı üniforma giymiş subaylara Öyle bir isteklisi çıkmayınca… kıtlık mı çıkmış nedir?) O da razı oldu bir iş adamına Evlenmiş birini niye anlatıyorum ki Onca bekâr kız varken gökteki Parlak yıldızlar gibi Bu tarife uygun düşen biri mi - vardı tabi Usta bir çömlekçinin elinde yoğrulan Şeklini henüz almamış su testisiydi o İnce, zarif ve kırılgan Soylu, zengin ancak yetimdi Babaannesinin elinde büyümüş bir çocuktu ya, Yine de yüzünde bir yalnızlık havası okunurdu Korku egemendi gözbebeklerinin ardında Kendini çevreleyen insanlardan biraz uzak Sanki akranlarından ayrı bir kulvarda Ne garipti bunu görmek… Güler adında genç bir kızda Nedense belgin, es geçiyordu o’nu birden Silmişti bile önermek için albümünden Asil ve varlıklı oluşunun, İncelediğimiz güzeller içinde Onu zirveye taşımasına karşın; Hem fiziği de mükemmeldi sonra Şaşıtmıştı bahri’yi böylesi bir dışlama Tıpkı bazı belediyelerin bazı heykellere Koyduğu yasağın vatandaşı şaşıttığı gibi Bu şaşkınlığını bir soruyla dışa vurduysa da bahri Sorusuna ancak daha keskin bir soruyla yanıt buldu (yarı şaka yarı ciddi) “kendine eş olarak seçebildiğin kız bu mu?” Bahri yanıtladı hemen ve o an bir sessizlik oldu (güler’in de kendisi gibi kutsalı yoktu ) Kafa dengi bir adaydı bu yüzden de (kafasındaki gerçek neden tam olarak bu değilse de) Belki de sesini kessin diye – kim bilir Ne ki, akıl hocalığı yapmayı iş edinmiş belgin, Aldı sazı burada eline ve sıraladı İleride doğabilecek sorunları dili döndüğünce Uzun – uzun ya da özetle Varılacak yere gelindiğinde Yolun ne önemi kalır ki Belgin’in onay vermeyen bu önyargısının nedeni neydi? Üstü örtülü bir olumsuz tavır sergilemişti Masum ve herşeyden habersiz bir varlığa karşı Güzelliği ve zerafeti de cabası Sanırım bu kompleksin güzellikle bir ilgisi yoktu Zaten kendine has bir özgüveni vardı belgin’in İnsanların bazen tuhaf kaprisleri olur Nedenleri burada açıklayamayacağım kadar çoktur Güler’in o çocuksu ve gururlu bakışlarını mı sevmedi belgin? Oysa kısa süreli bir yolcuydu o Dalgalı denizlerinde yol alan soyluluk ve gençliğin Varlığından rahatsız olmak da değildi bu Belgin rahatsız olamazdı kimsenin nefesinden Aklı ve konumu böyle bir duygudan uzak tutardı kendisini Nedensiz bir nefret hiç olamazdı İnsanlığın baş edemediği duygulardan bir tür kaçmaydı Ne olduğunu söylemek daha zor Ne olmadığını söylemekten bu duygunun 1.Perdenin sonu
20 Ocak 2008 2. perde (evliliğe
giden yolun koordinatları)
Bir mızmızın bile iştahını kabartacak Davet yemekleri vardı şimdi masalarda Sanırsın kırk gün kırk gece sürecek Hangi usta kalem becerebilir ki Hassas mideleri bulandırmadan Böyle zengin mutfakların yemeklerini bir bir resimlemeyi Yemekli davetler ve eğlenceler deyip geçmeyin Hiç de hafife alınmayacak denli Yer tutarlar sanat yapıtlarında Bir çorba ya da aşure kazanı ki, Pisikologların, avukatların ve yosmaların Saklayabileceklerinden çok daha gizemle Doludur içleri Yiyecekler değil de kişilerin karekterleri üstüne Gagalamayı sürdürebilirim istesem daha da Sonra kızarlarmış kimin umrunda Bir ayna tutarım ben aslında insanlara Bakarlar ya da bakmazlar kafa yormam bile hiç buna En azından bu sebeple vazgeçmem göstermekten Çelişkilerle dolu yaşamlarının artı ve eksilerini Boş yere değil hani birçok düşmanım türedi Haşlamak için bekleyen, beni ve dizelerimi Böyle olacağı belliydi Bunu önceden tahmin etmiştim ya, Yine de lezzetli şeyler yazan bir şairim ben Öyleyim ya da Enfes bir “tarhana çorbası “ vardı Yanında da “ızgarada ton balığı” Bir de “pilav üstüne tandır“ ki, Bu da balıktan hiç hoşlanmayanlara Gıdalara olan düşkünlüğüm de olmasa Getiremezdim bu dizelerin sonunu sonra Kimileri hangi malzemelerden yapıldığını gayet iyi bilir ya Büyük bir keyifle nasıl da çiğneyip yuttuğumu Hatırlamadığım, bilmediğim çeşit çeşit yemekler işte; Kadehler tokuşturuldu, damaklar ıslatıldı Zengin yemekleri de böyle renkli oluyormuş Üzgünüm; tatlıları ve börekleri Anlatmadan geçmek zorundayım burda Öykümü daha akıcı kılmak için Şampanya ve büfteklerin yanından bile Geçmemeliyim şimdi Sanırım içinde kavurma olan Hafif bir kahvaltı istiyor bu şiirim de Ne var ki, yiyeceğimi yedim artık kalkıp gitmeliyim (dışarıya değil tabi ) Kuş sütünün dahi eksik olmadığı bu gecede Davetliler bile tıpkı içki şişeleri gibi Alkol derecelerine göre sıralanmışlardı Hiyerarşik bir şekilde – salonun çeşitli yerlerine Bahri aynı bölgede yer alıyordu güler’le ( tahmin ettiğiniz gibi garip bir rastlantıyla) Bir erkek için bu çok heyecen verici bir durum sayılsa da O’nu pek yüreklendirmemişti nedense bu ilk karşılaşma Oysa eli yüzü düzgün biri sayılırdı bahri İnsanın dış görünümü içe göre önemsiz sayılırmış Bunu şimdi daha iyi anlıyorum ama… Öyleyse neden akılda bırakır ölçülü bir yüz Etkili bir yazıdan daha derin bir iz? Süslenmekten çok okumaya zaman ayıran güler, Daha yolun başında sayılırdı ya; Yine de pek bilgiliydi Öğrenmeyi tercih ederdi güzellik yerine Özellikle de bilimsel olanı Ancak ne kadar ağır başlı olsa da, Yaşlı bir çınarın doğal oturaklılığı Beklenemezdi ondan “karşısında nedensiz bir hayranlık duymaktır estetik “ Diyen filozoflar var ya; Üstü kapalı bir biçimde çok önceden koymuşlardı Güzellikten yana olduklarını ortaya Eğer bu doğruysa; Şaşarım bilge kızlardan uzak duruşlarına Hem de alçak gönüllü bir bakışla Benimse aradığım bir koşuldur bu kesinlikle Ancak insanların kendi seçimlerine bırakacağız bu sorunu Aksi halde bir tartışma konusu olurdu evliliklerde Ne ki, konumuzun dışına çıktık yeterince Kimseyi umursamadan oturuyordu güler En ilgisiz olanı bile kışkırtacak bir biçimde Yapılacak saldırıların içinde en tehlikelisidir bu Kibarca bir hiç olduğunu yaşatır insana Kendini beğenmiş biri gibi davranmasa da Hiç memnun değildi bahri Girmiş olmaktan böylesi bir manyetik alana Kendi yörüngesinden çıkmış bir göktaşı gibi Bir de onca nasihatten sonra hani Bahrinin yüreğindeki boşluk an geldi - umutsuz kaldı An geldi - karşılık bulur gibi oldu Öyle ulu orta boşlukta Sanırım o da nezaket gereğiydi Ayıp olmasın diye eşe dosta Güler’in dalgın gözleri o’nu delip geçti önce Sonra uzaklara doğru baktı Hafif bir gülümseme bile yollamadı ona Vay canına! Seni gidi cadı seni! Böbürlenme miydi neydi bu? Yoksa başka birşey mi? Onu bunu bilmem ama vaziyetin bu olması Belgin’in karanlık gözlerini parlattı “dememiş miydim ben sana!“ der gibi baktı bahri’nin
suratına O yüzden arzu etmem gelsin böyle bir hal Düşmanımın bile başına Erkekler anlar çünkü neyin gerçek Neyin blöf olduğunu Ve görmekten hoşlanmaz Birinin hayellerine engel olduğunu Neyse ki bahri’nin gönül çelen bir yönü vardı Gururlu bir alçakgönüllülüktü bu, (böyle görülebilirse) Bayanların her hamlesini büyük bir sabır Ve saygıyla karşılardı Mantıklı bir öngörü – politik bir stratejiyle Kendine dışarıdan bakmasını bilirdi Hatalarını – avantaja Üzüntülerini – sevince dönüştürmesini sağlardı bu da Yükseklerde duran bir kızı yere indiren şey, Gösterilen ilgiden çok ona duyulan saygıymış Geç de olsa anladı bunu Ve güler en sonun da… ( ilham perim böyle dese de bu benim tahminimdir) Öyle pek uzunca değil ama… bir kez baktı (gülümseyerek) Derler ya, duran kalbimiz bir kez atmaya görsün İçinde hapis olan beyaz güvercini salıverdi dışarıya Ardından bir kez daha gülümsedi İnsanlar çaresiz kalıyorsa böyle bir durumda, Ben nasıl seyirci kalırım öyle Eli kolu bağlı bir şekilde? Yalan bu işte; Gerçeğin ırmaklarıysa bulanık akar Ve öyle çok kararsızlık deresi karışır ki içine Ancak bu şekilde müdahale etmek gerekir Yolu açık olsun diye bir öyküye Çoğu kez, Gözün - aklı Yerin - kulağı olduğunu düşünürüm Şurası bir gerçek ki; Yürekli haykırışlar, bir yolunu bulup Gidiverir sevimli varlıklara Kaynağını nereden sağlarlar bilmem ya bayanlar Şarkılı bir masaldır sanki erişir onların ruhlarına Hiç bir kulak duymaz oysa (yüksek tondan çıksa da) İçlerinde tek kelime geçmeyen bu uzun konuşmaları Şaşılacak şeydir kadınların hiç zorlanmadan duymaları