“Şiir, dil
içinde dildir.” Verlaine’e göre. Şiirin
dili günlük dilden ayrılır. Başka bir dil, başka bir dünya yaratır şair
kendine. İmgeleri tutar yıldızcasına asar gökyüzüne, aydınlatır düşlerini. Kimi
kez, güneşten bir şelale akar yeşil uçurumlardan yaşamın gözüne.
Dağ, ova,
nehir, gece, gündüz, yeniden oluşur şairin imgeleminde. Başka bir anlamla
bezenir sanatçının ellerinde sözcükler. Şiirin sahnesinde kendisi olmayan bir
rolü canlandırır izlenimler.
Bir düş
ülkedir şiir; ancak anlatılan masal değildir. Kafdağı’nın ardından esen bir
yeldir, gerçekliğin saçlarını dalgalandıran. Şiirde, gerçek de gündelik yaşamın
yeknesaklığından sıkılır; yabanıllaşır. Şair, sözcük seçkisiyle bir düş
gezegeni koparır güneşten. Gerçeğin tam yanından…
Zaman mı?..
Zaman, akar,
geçer günler, mevsimler… Şiirin kentinde, vakit, saat yönünde işlemez bazen;
bilinirliğin tam ortasında bilinmezliktir çünkü…
“ Ve günlerden bir gün sabah erken/
Kuşluk vaktinde bülbüller öterken”(1)
“Geceler bir nehir gibi akıyor”(2) ‘dur.
”Üzerimizde bir kanat sesidir/ Geceyi sararken bulutlar.”(3)
Kuşluk vakti,
bülbüllerin şarkısı sabahı çağırırken gece nehirdir, akar, gider ve dönüşü,
bulutlarla kucaklaşmasıdır onun. Dev bir kuşun kanat serinliğinde, örter günü.
Hüzzam bir şarkı çalar rüzgarla
yapraklar. Zaman durur. Akşam, seherle dans eder, bu müziğin sihriyle gündüz
geceye kavuşur; loş bir aydınlık kaplar şiirin göğünü…
“Uçuşuyor duran
bir anın havasında / Işıktan kuşlar bir akşam seherinin / Gündüzün geceyle buluşan/ Yaklaşıyor musikısi eteklerinin”(4)
“ Her şeyin
geliş saatidir akşam/ Mahallede ömürler akşamüstü başlar/ Hepsi burada
buluşmaya gelir/ Başka dünyalardan ayaklar başlar.” ( 5)
Akşam vakti
ayrı renge bürünür etraf. Farklı bir
hüzün çalar yalnızlıklar bazen. Öte diyarlarda soluklanmak ister çalıntı anlar;
bazen bir otel odasında, gözleri tavandaki çatlakta, sabahı bekleyen bir gezgindir
zaman.
“ Şehrinde
soğuk yağmurların/ gece otel odasında sırtüstü yatıyorum/ gözlerim
tavana dikili” (6)
Soğuk
yağmurların ıslattığı sevdasını, bir otel odasında kimsesizliğiyle paylaşan
için belki de tavandaki çatlaklardır yazgılar.
“Sen böyle kederden taştığın akşam/ Derdim:
Dudağında şarkı ben olsam.”(7)
Kimi kez,
hayal sevgilinin bakışlarıdır, göz kırpışıdır uzaktaki yıldızlar. Siyahlığına
saklar onları gece, düşürür birkaçını aniden, titretir ışıltısı yaşanmış ve
unutulmuş anıları… Şair için tek yol vardır:
“ güzel yıldızları çalmak geceden”(8)
Yine de “en güzel zamanın renkleridir”(9) ‘dir
bunlar. Zifiri karanlık bir geceden yeniden dirilişe döner . Dili açılır
zamanın kara renginin; sihirli bir bilmece sorar güne.
“ Dili çözülür gecelerin/ gölgeler
kaçışıyor derine / alıp sihrini bilmecelerin/ gün doğuyor şehrin üzerine.”(
10)
“Şiir, uçan,
nazenin bir balondur.” der Orhan Veli. İşte,
o semada salınan balon hafif bir yelde patladığında olur, ne olursa.
Başka bir diyarda alır soluğu sözcüklerin ruhu. Yeni bir dil, yeni vakitlere
çıkarır şiiri. Dar zamanlarda aceleci; zaman denilen geçitte yeniden doğar ve
büyür yeni umutlara karanlıklardan.
“Işık yağıyor
doğan geceden
Nasıl diriliş
bu, neden sonra?
Bu rüya gibi geceden sonra?”11
Ve…
Şiir ülkesinde sabah, başka
bir güneşe gebedir. Eskisini dünlerde bırakıp saksıdaki çiğ kokulu çiçekte,
yaşanmamış zamanlara uyandırır seslerini dilinin.
“ikindiler eskidi bir yaprak göz kırptı
bulutun serinliğine
göğün komşusu kuşlar indi erken sabahın
avlusuna.” 12
Şiirin anlam dünyası
nesirden başkadır. Bir roman öğretmek için anlatırsa, heyecanlandırmaktır
şiirin anlatım ereği. Her ikisinin de ortak özelliği anlatan kişinin nesnelliği
kullanmasıdır.
Nesir, gündelik
yaşamın sözcüklerini düşüncenin imbiğinden geçirir; şiir, nesnel gerçekliği,
‘dönüştürür’ duygulardan süzerken. Bu demek değildir ki ‘anlamsız söz yığınıdır
şiir.’ Şiirde de nesir denli anlamsal
katman önceliklidir. Şair biçemini oluştururken anlamı göz ardı edemez. Sessel katman anlamsal
katmanla yeniden yoğrulur yalnızca. Şair imgeleminde gerçekliği başka bir şeye
dönüştürür.
Bu durum, büyünün,
biliciliğin önemli olduğu, tek güç olduğu ilkel dönemlerde de şiirin var
oluşuyla açıklanabilir belki de. Roman, üst kültürün ürünüdür, bununla son
biçimini alır. Şiir gibi ilkel büyü devirlerini görmemiştir.
Denilebilir ki
şiirin sihirli elleri bundandır. Bundandır, rüzgarın başka esmesi, zamansal
ayrıma bağlı kalmaması. İmgeler, çağrışımlar, anılar, duygular, bilinçaltı,
mitoloji, coşkular, algılar şairin zamanda yolculuğudur sanki.
“ O kendi kendinin öz değişikliğidir.” (13) İşte bundandır;
karanlığın ortasında güneşin doğuvermesi, mevsimlerin yer değiştirmesi, karın
şarkısı, yağmurun dansı, gülle bülbülün aşkı, nergisin egosu…
Şiir, gerçekte var
olanın şairin zamansal katmanında yer değiştirmesidir. Gerçeklikten
uzaklaşmadan; katı gerçeğin dışında, üst düzeyde ve değişkendir şiirin biçemi.
Bundandır; zamanın da yaşanan zamandan soyutlaması kendini. Şiirin boyutunda
algılar vakit, kendi gerçeğini.
Kısacık, dar
zamanlarda fazla şey anlatabilmek çok anlamlı yüzüdür şiirin; güzelliğinin
sırrı da budur. Şiirin çok yüzlü oluşu değil midir her ruhu başka hazlara
götüren? Duyguları çoğaltan, metafor
zenginliğini duyumsatan, şiirin işte bu
‘çokanlamlılık’ çehresindendir.
Her imge, her gerçek
şiirde bambaşka bir şekle bürünür ve zaman şairin kazanında kaynayan yeni bir
büyüdür ancak. Gece, gündüz, akşam, sabah, kış, yaz gibi zamansal dilimler
başka renklerde ve biçimlerde yayılır şiir ülkesinin alegorik havasına; İlkel zamanlardan bu güne; bu
günden geçmişe yolculuk eden bir
gözbağcıdır şiir.
1. Ahmet Muhip Dıranas
(Şiirler) s. 141
2. a.g.e. s.82
3. a.g.e. s.81
4. a.g.e. s.15
5. Orhan Veli Kanık (Bütün Şiirleri) s. 37
6. Nazım Hikmet ( Son
Şiirleri) s.16
7.Ahmet Muhip Dıranas
(Şiirler) s.21
8. a.g.e. s.22
9. Orhan Veli Kanık (
Bütün Şiirleri) s. 32
10. a.g.e. s. 11
11.a.g.e. s. 26
12. Soner Demirbaş (Yalın Taş) Kitaplık Dergisi Mart 2007 sa. 103 s. 24
13. Georges Politzer (Felsefenin Temel İlkeleri) Sol Yyn. s.
201