Bilindiği gibi karikatür bir mizah öğesidir. Nedense
egemenler çoğu zaman hem mizahtan hem de özellikle karikatürden
hoşlanmamışlardır. Rivayet edilir ki nükte ve taklitleriyle çevrelerini
güldüren Karagöz ve Hacivat adlarıyla bilinen iki kişi inşaat işcileri imişler. Bursa’da Ulucami
inşaatında çalıştıkları da söylenenler arasındadır. Bu iki kafadar,
yarattıkları neşe ve gülmece ortamından rahatsız olan Osmanlı yöneticileri
tarafından sakıncalı bulundukları için idam edilmişlerdir. Evet bu olay altı
yüz yıl öncesine ait acıklı olduğu kadar
ilginç bir İslam dünyası olayıdır.
Aynı yüzyılda
Batı Hıristiyan alemi ortaçağı yaşıyordu. Dante adındaki şair İtalya’da o yıllarda “İlahi Komedi” adındaki önemli
yapıtını yazmıştı. Batı dünyası dediğimiz Hıristiyan alemi ortaçağ denilen
karanlıklardan çıkmanın ilk işaretlerini verirken Osmanlı sarayında fütühat
hayalleri kuruluyordu. Başkent Edirne’de bir düşün adamı Şeyh Bedrettin-i
Simavi’nin “Varidat” adlı eseri yakılıyor ve Serez’in esnaf çarşısında
Bedrettin’i asmakla meşgul bir devlet bulunuyordu.
Uzun yıllar
İslam dünyasında gülmek, resim ve karikatür yapmak günah ve suç sayılmayı
sürdürdü. Osmanlı’da basın ve yayın
işlerinin geçmişi yüz elli yıl öncesine
dayanıyor. 1860’larda ilk gazeteyle tanışır Osmanlı ve İslam dünyası. Karikatür
daha sonradır. Diyojen adlı mizah ve karikatür dergisi 1880’lerdedir.
Ama bilinen
gerçek odur ki o günlerden bu yana
bizde ve tabii İslam dünyasında yazar ve çizerlerin başı hiçbir zaman beladan
kurtulmamıştır.
Benim anımsayabildiğim kadarıyla bile yüzlerce yazar ve
çizer sık sık hapishanelerin yolunu tutmuşlardı. Örneğin 1960’da Cumhuriyet
Gazetesi, karikatürist merhum Ali Ulvi’nin “Uçtu Uçtu” adlı bir karikatürü
yüzünden zamanın iktidarı DP’ce kapatılmıştı. Anımsadığıma göre diktatörlerin
tek tek yok olduğunu simgeleyen bir çizimdi. O sıralar devrilmiş olan Güney
Kore Diktatörü Sigman Ree yi uçuran karikatür, onun peşinden kanatlı bir ruhu daha
takip ettiriyordu. Sıradaki bu kanatlı ruhun burnu zamanın başbakanını
çağrıştırdığı için. Takibat başlamış ve gazete kapatılmıştı. İşin ilginç yönü
gerçekten de bu çizimden yaklaşık on beş ay sonra çizimdeki kehanet
gerçekleşmişti. Acı olan o karikatürü anlamayıp uçmayı göze almaktı galiba...
1960 askeri
harekatından kısa bir süre sonra,
sözümona hürriyetin geldiği ülkemizde 1963 kasımında Aziz Nesin’in mizah
dergisi “ZÜBÜK”, yöneticileri çok
rahatsız etmiş olacak ki Nesin’in sahibi olduğu, derginin yayınevi olan “DÜŞÜN”
yayınevi bir gece cayır cayır yanıverdi...
Bunlar benim
anımsayıverdiğim bir iki olay. Sonuç olarak yazara ve çizere olan
düşmanlığımızın çok çok eskilere dayandığını bilmekte yarar var. AB’ye falan
girmeye niyetlenmemize karşın bu illetin yakamızı bırakmadığını görüyoruz. Düşün özgürlüğünü inanç özgürlüğü
zanneden kafalar farkında olmadan ortaçağın karanlık inançları ile sınırlı bir
dünyayı bize dayatıyorlar. Onlar biliyor ya da bilmiyorlar insanlık tam 1500
yıl İnanç özgürlüğü içinde yaşadı. Tüm devlet erki, yasalar ve kurallar bu
İNANÇ özgürlüğünün korunmasına yönelikti. Batıda Yıllarca Engizisyonlar bu
inanç özgürlüğüne karşı gelenleri astı kesti ve yaktı. Bizde ve İslam
dünyasında medreseler, fetvalar, kellesinin vurulması caizdir ahkamları. Hep o
inanç özgürlüğünün korunup savunulmasına yönelikti.
İnsanlık yüzyıllar boyunca
ne çektiyse bu inanç özgürlüğünü savunanlardan çekti. Artık inançlarla
uğraşmanın vakti çoktan geçti. Şimdi DÜŞÜNME ve BİLİMSEL olma zamanı ama kime
anlatacağız bunu.
|